Neredeyse her evde yapılırdı.
Tel kadayıf bir bayram tatlısıydı, zengin evlerinde de, orta halli evlerde de, yoksul evlerde de ille de tel kadayıftı bayramın tatlısı.
O yıllarda böyle zenginler yoktu, varsa da zenginliklerini göze sokmazlar, göz çıkarmazlar, kalp kırmazlardı bu kadar.
O yıllar dediğim 1950’lerin sonu, 60’ların ilk yılları; zaten 1963 yılında o yıllardaki adı ile fasariyalar (anormal durum) başlamış ve Başpiskopos Makarios kan akıtmıştı Kıbrıs’ın halklarına.
Bir doyulmaz güzelliği de ısmarlama potin/kundura/ayakkabı yaptırmaktı çocuklara, zenginler her bayram yaptırırken diğer aileler senede bir defa ama ille de iki bayramın birinde potin yaptırırdı.
Hüseyin Dayı idi bizim kunduracımız. Kunduracı Hüseyin Dayı olarak bilirdik onu, Mısırlızade Apartmanı’nın karşısında, genelevler sokağına dönen köşenin başındaydı dükkanı.
Gel bakalım paşam derdi, dükkanına giren çocuğa, seni annen mi gönderdi, evet derdik.
Yere serdiği kağıda uzatırdık ayağımızı ve kulağının arkasından aldığı kurşun kalemle ayağımızı kaydederdi kağıda, boynuna asılı metrosunu sıyırır başlardı ölçmeye ayağımızı, topuktan parmaklara ayak boyunu, sonra da ayak enini tarak kemikleri de dahil olmak üzere not eder ve annene selam söyle haftaya hazır derdi. Sıcak bir sevinçle eve dönerdik.
Bayram sabahları erken uyanılırdı, bayram namazına gidilirdi.
Bayram namazları çok değerli bir olaydı, kaçırmak istemezdi kimse ve kaçırmak ayıptı, ayıplanırdı kaçıranlar.
Ayasofya (şimdilerde Selimiye) Cami’nin her girişinde ayakkabılıklar vardı, ayakkabılar orada bırakılır öyle girilirdi camiye.
O yıllarda camiler gerçekten Allah’ın evi idi, siyaset dine bulaşmamış, dini kirletmemişti.
Namaz kılınır hutbe okunurdu ve her hutbe mutlaka Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere bütün ölmüşlerin ruhu şad edilerek ve Türk milletinin başarılı olmasını Allah’tan niyaz ederek/dileyerek biterdi.
Cami çıkışında bayramlaşmalar başlardı.
Asıl bayramlaşma eve dönünce olurdu biz çocuklar için. Anne babaların, nene dedelerin elleri öpülür alına götürülürdü saygı ile (çok güzel bir gelenekti keşke sürdürseydik) el öpme kuruşla, yarım şilin, şilin ve çifte şilinle ödüllendirilirdi.
Dayılar, amcalar, halalar, teyzeler ve komşular ziyaret edilir onlarla da mutlaka bayramlaşılırdı.
Kurban mı? Çok seyrek tek tük kurban kesilirdi.
Kadayıftı bayramın özelliği. Afiyet olsun.
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.