Rusya-Ukrayna savaşı sonrası Karadeniz’deki deniz güvenliğinin gıda ve enerji güvenliğiyle olan yakın ilişkisi, başta Avrupa olmak üzere neredeyse tüm dünyayı etkilemiştir.
Yunanistan ile 1996 yılında yaşanan Kardak krizi ile 2020 yazında yaşanan kriz ise, Karadeniz gibi Ege ve Doğu Akdeniz’in de deniz güvenliğinin hem Türkiye hem de bölge ülkeleri açısından ne kadar kritik olduğunu göstermiştir. Deniz haydutluğu, silahlı soygun, deniz yoluyla yasa dışı mal ve insan kaçakçılığı, terörizm, yasa dışı, kayıt dışı ve düzenlenmemiş balıkçılık, deniz çevresine verilen kasıtlı zararlar ile ülkeler arasındaki deniz yetki alanları uyuşmazlığına ilave olarak, gelişen teknoloji ile birlikte artan siber suçlar da deniz güvenliğine yönelik tehditler arasına girmiştir.
Son dönemde literatüre giren ve “denizdeki iki veya daha fazla devleti kapsayan organize suçları“ tanımlayan “mavi suçlar“ terimi ise, deniz güvenliğine yeni bir bakış açısısı getiren ve giderek artan akademik ilgi gören bir kavram olarak ortaya çıkmıştır.
Son dönemde yaşanan jeopolitik gelişmeler paralelinde başta Karadeniz olmak üzere deniz güvenliği konuları daha sık gündeme gelmeye başlamıştır. Ayrıca teknolojideki gelişmelerle birlikte, başta gemilerin navigasyon sistemleri olmak üzere denizcilik endüstrisine yönelik siber saldırılar da artış eğiliminde olup bahse konu durum, gelecekte tedarik zincirini rahatsız edecek seviyeye ulaşabilecek bir potansiyele sahiptir. Deniz güvenliğine yönelik bir diğer tehdit olarak deniz haydutluğu ve silahlı soygun ise, 2011’e kadar yoğun şekilde Aden Körfezi’nde, halen ise Gine Körfezi ve Malakka geçitlerinde değişik şekillerde (gemi kaçırma, personelini rehin alma, kargonun ele geçirilmesi, gemiye çıkarak geminin ve personelin malzemelerini çalma gibi) ticaret gemileri ve personelinin yanı sıra milli ekonomilere zarar vermeye devam etmektedir.
(Ferhan Oral, tasam.org)
Makalenin devamını okumak için tıklayın