Haber Global’den Metin Aktaşoğlu, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın nereye gittiğini Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kamer Kasım’la gazeteci Cenk Başlamış’a sordu:
Taras Şevçenko Ulusal Opera ve Bale Salonu, mayıs ayının sonunda yeniden açılmış, pek çok Kievli için bu normale dönüşün sembolü olmuştu. Yerel yetkililer sokağa çıkma yasağı saatlerini gevşetmiş, tanklara karşı hazırlanan barikatlar kenara kaldırılmış ve şehrin en önemli caddesi olan ünlü Kreşatik Caddesi’ndeki mekanlar yeniden hareketlenmişti.
Ta ki 26 Haziran Pazar günü kente yeniden bombalar düşene kadar… Rusya üç hafta aradan sonra ilk kez Kiev’i vururken Ukrayna’nın doğusundaki ilerleyişini de sürdürmekteydi. Hatta bölgeye asker sevkiyatının da arttığı gelen haberler arasında yer almaktaydı.
Karşı tarafta NATO ve müttefiklerinin bir araya geldiği Madrid zirvesinde ise Rusya aleyhine çok kritik ve net ifadeler kullanılmıştı. 30 Haziran’da Vladimir Putin, bu stratejik hamleye cevap şeklinde yorumlanan ifadelerle diyalog mesajı veriyordu:
“Rusya, stratejik istikrarın sağlanması, kitle imha silahlarının yayılmasını önleme politikasının sürdürülmesi ve silahların kontrolü alanındaki durumun iyileştirilmesi konularında diyaloğa açıktır.”
Bununla birlikte aynı gün, aynı saatlerde Rusya Savunma Bakanlığı da Ukrayna’da Rusya’ya karşı direnişin sembollerinden birine dönüşen Yılan Adası’ndan “iyi niyet adımı” olarak çekildiklerini duyuruyordu. Bu adımla Rusya’nın Ukrayna’daki tahıl ve diğer tarım ürünlerinin ihracatı için insani koridor açma çabalarını engellemeye çalışmadığı vurgulandı.
Peki tüm bu yaşananlar ne anlama geliyor? Tüm dünyanın hala gözünün, kulağının dönük olduğu savaş nereye doğru ilerliyor?
Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kamer Kasım, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusundaki ilerleyişini değerlendirirken “Rusya, Doğu’da kısmi bir başarı elde etse bile Ukrayna, topraklarının Rusya’nın kontrolünde kalmasını kabul etmeyecektir” diyor ve “Örneğin Rusya, Kırım’ı ilhak etti ancak uluslararası alanda kısmi destek bile zor. Buralar tartışmalı topraklar olarak kalmaya devam edecek” diye ekliyor.
“Gorbaçov’dan Putin’e Rusya’nın Sırları” ve “Rusya’yı Ayağa Kaldıran Lider Vladimir Vladimiroviç Putin” adlı kitapların yazarı gazeteci Cenk Başlamış ise “Ukrayna, ‘Toprak vermeyeceğiz’ dese de gelen haberlere göre doğuda geri adım atıyorlar. Rusya’ya bu süreçte ‘Kazandım’ diyeceği bir sonuç gerek ki doğuya tamamen hakim olmak yeterli. Savaşın sürmesi Rusya’nın da işine gelmiyor” ifadelerini kullanmakta.
ABD ve Birleşik Krallık’ın baskılarına rağmen Avrupa’nın da savaşın sürmesini istemediğini ifade eden Başlamış, ABD’nin Rusya’yı Ukrayna’da bataklığa çekmek istediğini ve Rusya’nın, SSCB’nin Afganistan’da yaşadığı gibi bir “debelenme” yaşamasını sağlamaya çalıştığını öne sürüyor.
Prof. Dr. Kasım ise Rusya’nın “bu bataklığa” kendi tercihiyle girdiğini aktarıyor ve stratejik bir hata yaptığını ifade ediyor. “Rusya’nın argümanı Ukrayna’nın NATO’ya üyeliğini engellemekti. Bir yıldan kısa bir sürede İsveç ve Finlandiya NATO’ya girecek. Rusya harekatı kendi askerini hiç sokmadan Ukrayna’nın doğusundaki güçleri destekleyerek de yürütebilirdi” diyen Prof. Kasım, “Çin’e daha fazla bağımlı, uluslararası alanda 2010’dan beri Batı’yla kurduğu ilişkileri yitirmiş, bir süredir oluşturduğu yumuşak gücüne de zarar vermiş bir Rusya ortaya çıktı. Hem Ukrayna hem Rusya kaybetti” ifadelerini kullanıyor.
Rusya’nın Yılan Adası’ndan “iyi niyet adımı” olarak çekilmesini de yorumlayan Prof. Dr. Kasım, tahıl koridorunun önemini vurguluyor. Prof. Dr. Kasım’a göre asıl hedef ise Rusya’nın Kremençuk’taki bir AVM’ye düzenlediği saldırının yarattığı olumsuz etkiyi bir şekilde toparlamak…
Bunların yanında Madrid zirvesi de oldukça önemli. Çıkan sonucun Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiyi etkilemeyeceğini ifade eden Başlamış, “Putin’e Madrid zirvesinin Türk-Rus ilişkilerine muhtemel etkisi de soruldu ancak Putin bu soruyu yanıtsız bıraktı. İçlerinden Türkiye’nin veto etmesi geçiyordu fakat gerçekçi bakınca bunun olmayacağını da biliyorlardı” diyor.
Prof. Dr. Kasım ise “NATO Stratejik Konsepti belgesinde NATO üyesi ülkeler açık bir şekilde Rusya’yı en büyük tehdit olarak tanımladılar. Ortaya Soğuk Savaş’taki gibi bir tablo çıkıyor ancak bu kez ortada bir Doğu Bloku yok. Hatta Batı, Rusya’ya doğru daha da genişlemiş olacak” sözleriyle ortaya çıkan tabloyu değerlendiriyor.
Yazının orijinalini okumak için tıklayın