Hazar Denizi (“Deniz” ifadesi hukuki bir anlam ifade etmez. Sadece tarihi kullanımı yansıtır.) coğrafi özellikleri ve zengin biyolojik çeşitliliğiyle kendine has özelliklere sahip bir su kütlesidir.
Dünyadaki siyah havyar ihtiyacının büyük bir kısmı Hazar Denizi’nden karşılanıyor. Bölge sahip olduğu zengin doğal gaz ve petrol yatakları sayesinde önemli enerji havzası olarak kabul ediliyor.
Hazar Denizi’nin hukuki statüsü 1991 yılına kadar İran ve Sovyetler Birliği arasında bir “iç deniz” olarak kabul edilmişti. Denizin kullanımı konusunda iki taraf arasında 1921 ve 1940 yıllarında imzalanan antlaşmalar doğrultusunda her iki ülkeye ortak haklar tanınmış ancak denizin ve yeraltı kaynaklarının nasıl paylaşılacağı konusunda net hükümler belirlenmemişti. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan ile birlikte Hazar’a kıyıdaş devletlerin sayısı beşe çıktı. Oluşan yeni durum Hazar’ın hukuki statüsünü daha da karışık hale getirdi.
Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan, Hazar’ın bir “göl” olarak kabul edilmesini ve Uluslararası Göl Statüsü Antlaşmaları gereğince ulusal sektörlere ayrılmasını, deniz tabanının “ortay hat” (medyan çizgisi) yöntemiyle bölünmesini istedi. Rusya ve İran ise, Hazar Denizi’nin “kondominyum” ilkesi gereğince ortak kullanımda olduğunu, denizin ve doğal kaynaklarının tüm kıyıdaş devletler tarafından ortaklaşa kullanılmasını gerektiğini iddia etti. Bu yaklaşımlarını da özellikle Sovyetler Birliği ve İran arasında 1921 ve 1940 yıllarında imzalanan antlaşmalara dayandırdılar. İran, ulusal sektörlere bölünecekse Hazar’ın, kıyı uzunluğu dikkate alınmadan her ülkeye eşit (%20) şekilde paylaştırılmasını savundu. 1990’lar ve 2000’ler boyunca çeşitli zirveler ve toplantılar düzenlendi. Ancak yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle uzlaşma sağlanamadı.
Uzun süren müzakereler sonucunda, kıyıdaş devletler yaşanan bölgesel gelişmeleri ve ekonomik dinamikleri de dikkate alarak, enerji kaynaklarının etkin bir şekilde kullanılması ve bölgesel istikrarın sağlanması için 12 Ağustos 2018 tarihinde imzaladıkları sözleşme ile Hazar Denizi’nin hukuki statüsü üzerinde anlaşma vardı. Taraflar; komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi, bölgesel entegrasyonun sağlanması, sorunların barışçıl yollardan çözülmesi, doğal ve tabii kaynaklarının korunması, kıyıdaş olmayan ülkelerin Hazar Denizi’nde asker bulundurmaması konularında uzlaştı. Bu sözleşmeye göre Hazar Denizi, “kıyıdaş ülkelerin topraklarıyla çevrili bir su kütlesi” olarak tanımlandı ve dört farklı bölgeye ayrıldı.
Bunlar;
– İç sular: Her devletin kendi kıyılarından itibaren belirlenen esas hattan iç tarafa doğru olan suları kapsar.
– Kara suları: Her devlet esas hattan itibaren 15 deniz mili genişliğinde kara sularına sahiptir. Kara suları üzerinde ilgili kıyı devleti egemendir.
– Balıkçılık bölgesi: Kara sularına bitişik 10 deniz mili genişliğindeki bölge. Devletler bu bölgede münhasır balıkçılık haklarına sahiptir.
– Ortak deniz alanı: Balıkçılık bölgesinin ötesindeki sular ortak deniz alanını oluşturur ve tüm kıyı devletlerinin ortak kullanımına açıktır.
Sözleşmeye göre her devlet kendi deniz yatağı sektöründe deniz yatağı kaynaklarını keşfetme ve işletme konusunda münhasır haklara sahiptir. Ancak, deniz yatağının sınırlandırılması konusunda nasıl bir yöntem izleneceği açıkça belirtilmemiş, sadece ilgili tarafların bu konuda barışçıl yollardan anlaşması gerektiği vurgulanmıştır.
Rusya, Kazakistan ve Azerbaycan arasında kalan Hazar Denizi’nin kuzey bölgesini oluşturan deniz tabanı 1998-2003 yılları arasında yapılan bir dizi ikili anlaşma ile paylaşıldı. Bu antlaşmalarda taraflar “ortay hat” yönetimini kullanarak sınırları belirlediler. Ancak Hazar Denizi’nin güney kısmında deniz tabanının paylaşımı ve sınırların belirlenmesi konusunda taraflar arasında anlaşmazlıklar devam ediyor. Türkmenistan ve Azerbaycan “ortay hat” yönetiminin kullanılmasını kabul ederken, İran deniz tabanının taraflar arasında eşit bir şekilde paylaşılması gerektiğini öne sürüyor.
2021 yılında Azerbaycan ve Türkmenistan hak iddia ettikleri Kepez/Serdar sahasının adının Dostluk olarak değiştirilmesi ve ortak keşif yapılması konusunda anlaşmaya vardı. Her iki ülke kendi aralarında deniz tabanı sınırlarının belirlenmesi için 24-25 Ocak 2023 tarihlerinde Aşkabat’ta bir araya geldi. Türkmenistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada; Türkmenistan ile Azerbaycan arasında Hazar Denizi’nin deniz tabanının sınırlandırılmasına ilişkin iki ülke arasında imzalanması öngörülen anlaşma taslağının hükümlerinin görüşülmesine devam edildiği bildirildi.
Yakın gelecekte her iki ülke arasında bir uzlaşma olma ihtimali çok yüksek olmasına rağmen, İran’ın bu konuda ortak bir paylaşım antlaşmasına “evet” demesi çok zor görünüyor. Zira, “ortay hat” yönetimin kullanılması durumunda en küçük deniz yatağı İran’a kalacak.
Görünüşte deniz tabanının paylaşımı konusunda Azerbaycan ve Türkmenistan arasında bir anlaşmaya varılması Türkmen gazının Türkiye veya AB ülkelerine taşınması konusunda önemli bir engeli ortadan kaldırabilir diye düşünülebilir. Ancak sözleşmenin 14.1 maddesi “taraflar Hazar Denizi yatağına denizaltı kabloları ve boru hatları döşeyebilirler” derken, 14.2 maddesi boru hatlarının deniz tabanına zarar vermemesini, 2006 yılında yürürlüğe giren “Hazar Denizi’nin ve Çevresinin Korunması Protokolü” ile uyumlu olmasını da şart koşuyor. Sözleşmenin 15’inci maddesi çevrenin korunmasında tüm ülkelere sorumluluk yüklüyor. Bu madde taraflara örtülü olarak herhangi bir projeye itiraz etme ve veto etme hakkı tanıyor.
Sonuç olarak, 12 Ağustos 2018 tarihinde imzalanan sözleşme ile Hazar Denizi’nin hukuki statüsü belirlenmiş olsa da deniz tabanını paylaşımını konusunda İran’ın taleplerinden kaynaklanan anlaşmazlık devam ediyor. Türkmenistan ve Azerbaycan deniz tabanının ilgili kısımlarının paylaşımı konusunda yakın gelecekte anlaşmaya varabilir ve kendi sektörlerinden boru hattının geçmesi konusunda ortak bir uzlaşı sergileyebilirler.
Ancak sözleşmenin giriş bölümünde de vurgulandığı üzere, tarafları uzlaşmaya iten esas etkenlerin başında; Hazar’a kıyıdaş ülkelerin arasında iş birliğinin geliştirilmesi ve Hazar Denizi’ne dışarıdan müdahalenin önünün alınması geliyor. Bu nedenle sadece Azerbaycan ve Türkmenistan’ın kendi aralarında antlaşmaya vararak bir boru hattı projesine karar vermeleri ve bunu AB veya Türkiye’nin teşviki ya da yönlendirmesiyle hayata geçirmeleri mevcut koşullar altında olası değil. Rusya’nın denklem dışı kaldığı bir projenin hayata geçirilmesi de mümkün değil. Kaldı ki İran’ın itirazlarını bertaraf etmek için yapılması gereken ilk şey de Rusya’nın açık veya örtülü desteğini almak.
Bu nedenle Hazar’da mevcut güç denklemi değişmeden Rusya’nın hilafına bir boru hattı projesinin sadece ilgili devletlerin kendi aralarında anlaşmaya varmaları ile hayata geçirilmesi yakın gelecekte ufukta görülmüyor.
Suat Delgen, Savunma ve Güvenlik Analisti
Görsel: gercekgundem.com