Japonya’nın başkenti Tokyo’da sıradan bir iş günü genellikle dünyanın en yoğun metro sisteminde yolculukla başlar.
Günlük 20 milyon kişi metro kullanır. Bu stresli, balık istifi yolculukta bile yolcular sessizliğini korur.
Japonya’da kalabalık topluluklarda sakin ve düzenli davranış tarzı hakimdir.
Ülkeyi ziyaret eden yabancılar, insanların bir şey beklerken gösterdikleri sabrı şaşkınlıkla karşılar. Tren beklerden de böyledir bu, herhangi bir markanın yeni ürün tanıtımını ya da Fukuşima depremi ve tsunamisi sonrasında olduğu gibi acil müdahale ve yardım beklerken de.
Dışarıdan bakıldığında görülen bu düzeni korumak için büyük bir çaba gösterilir aslında. Japonya’da bu çaba “gaman” olarak bilinir.
Gaman, bireylerin sabırlı olması, beklenmedik bir durum veya zorluk karşısında azim ve sebat göstermesi, böylece sosyal bağlarda uyumun korunması demektir.
Bu bir tür kendini dizginleme, çatışmadan kaçınmak için duygulara hakim olma halidir. Japonya’da herkesten bunu yapması beklenir ve olgunluk işareti olarak görülür.
Tokyo Sophia Üniversitesi Karşılaştırmalı Kültür Enstitüsü direktörü antropolog profesör David Slater ‘gaman’ı kendi kontrolümüz dışındaki olaylarla baş edebilme stratejileri olarak tanımlıyor.
“Bireyler, beklenmedik veya kötü ve atlatması zor şeylere karşı sebat ve tolerans gösterme becerisini kendi içlerinde geliştiriyor” diyor.
Tokyo Uluslararası Üniversitesi’nden klinik psikoloji profesörü Noriko Odagiri ise bunun kökeninde, Japonların fazla konuşmaması ve başkalarına karşı negatif duygularını bastırmasının yattığını söylüyor.
Bu konuda eğitim erken başlıyor. Çocuklar ebeveynlerini örnek alıyor. Ayrıca ilkokuldan başlayarak sabır ve sebat konusuna eğitimde de yer veriliyor. Odagiri, “Özellikle kadınlar açısından durum böyle, mümkün olduğunca sabır ve sebat göstermek üzere eğitiliyoruz” diyor.
Gaman, sevmediğiniz bir işte uzun süre çalışma veya sinir bozucu iş arkadaşına katlanma şeklinde uzun vadede kendisini gösterebildiği gibi, meraklı bir yolcuyu veya sırada önünüze geçen yaşlı bir insanı görmezden gelme gibi kısa dönemli de olabilir.
Gaman, Budizm’den gelen bir öğretidir; bireylerin sosyal gruplara dahil olmadan önce kendisini sebat mekanizması içinde biçimlendirmesini ifade eder.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Japonya’da yaşanan ekonomik canlanma döneminde işin ulus inşasında önemli bir yer tuttuğu, aile yaşamından feragat edip ofiste uzun saatler çalışıldığı dönemde ‘gaman’ iyice öne geçti.
Bazıları gaman kapsamlı azim ve sebatı, dayanıklılığı Japonya’nın karakteristik özelliği olarak görüyor.
Tokyo Rissho Üniversitesi’nde kriminolog Nobuo Komiya’ya göre, “Japon halkını temsil eden bir özellik, ama iyi yanlarının yanı sıra kötü yanları da var” diyor.
Japonya’da suç oranının düşük olmasında, ‘gaman’ ile bağlantılı beklentilerin, karşılıklı gözetmenin ve kendi davranışını frenlemenin etkisi olduğuna inanıyor. İnsanların birbirini gözettiği ve çatışmadan kaçındığı bir yerde herkes kendi eylemlerine dikkat etmektedir.
Ama burada söz konusu olan sadece grup dinamikleri değildir.
Birey üzerinde baskı
Komiya, “Gaman’ın bireye de yararı olduğunu unutmamak lazım. İşten atılmamak ya da etraflarındaki insanlarla ilişkilerin sürmesinde yarar görmek anlamına da gelir.
Ama ‘gaman’ aynı zamanda birey üzerinde bir baskıdır da.
Odagiri, “Biz ‘gaman’ı kutsuyoruz” diyor. Japonya’da pek çok insan, doğrudan duygularını ifade etmek yerine başkalarının bunu anlamasını bekler ve bu bazen büyük bir baskıya yol açar.
Odagiri’ye göre, “Aşırı ‘gaman’ ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkide bulunuyor ve aşırı negatiflik psikosomatik hastalığa dönüşebiliyor”.
Odagiri, ruh sağlığı için yardım almanın başarısızlık olarak görüldüğünü söylüyor. İnsanların sorunlarını kendilerinin halletmesi bekleniyor, ancak bu her zaman işe yaramıyor ve evde veya işyerinde şiddete baş vurma şeklinde öfke patlamalarına yol açabiliyor.
Kadınlar ayrıca ‘gaman’ yüzünden mutsuz evliliklere dayanmak zorunda kalıyor.
Odaigiri’ye göre, “Toplum kadınlardan sessiz ve alçakgönüllü olmalarını bekliyor. Bu yüzden negatif duygularını açmıyor, sadece dayanmaya çalışıyorlar.” Boşanmaya karar verdiklerinde ise aile için kariyerlerinden feragat ettiklerinden ekonomik bağımsızlıklarını yitirdiklerini ve bunu yapamayacaklarını fark ediyorlar.
Komiya, kadınların artık cinsel taciz ve maruz kaldıkları baskıyı daha fazla ifşa etmeye başladığını ve bunun grubu bireyin üzerinde gören sosyal yapıların dağılmasına neden olduğunu belirtiyor:
“Japonlar gaman’ın ulusal bir erdem olduğunu söylüyor, ama aslında grup içinde kalma aracıydı bu. İnsanlar artık sorunları dile getirdiklerinde gruptan dışlanma ihtimalinin daha az olduğunu düşünüyor.”
Toplum değişiyor
Toplum gerçekten de değişim geçiriyor. 30 yıl önce Japonya’da bir insan ömür boyu aynı işte çalışırdı. Erkekler uzun saatler çalışır ve belli bir zaman sonra şirkette kıdem kazanırken, kadınlar genellikle yükselme beklentisi olmayan işlerde ve çocuk yetiştirmek için gerektiğinde işi bırakmak üzere çalışırdı.
Ama ömür boyu istihdam olgusu çözülme halinde, insanlar daha geç yaşta evleniyor, daha fazla kadın çalışıyor ve doğum oranları tarihin en düşük seviyesinde.
Gençlerin çoğu kısa dönemli sözleşmeli kadrolarda, yarı-zamanlı çalışıyor; bu durumda ‘gaman’ın bir anlamı da kalmıyor.
Slater, “Size grubun asil bir unsuru olarak bakılmıyor. İşe alınıyor ve çıkarılıyorsunuz, sözleşmelisiniz, çalıştığınız saate göre ücretiniz ödeniyor. Burada sağlam sosyal ilişkiler için gerekli ‘gaman’ın ifade ettiği değerlerin bir anlamı olmuyor” diyor.
Ayrıca bazı gençler eski kuşakların yolunu aydınlatan ‘gaman’a başvurmayı reddediyor.
(BBC Türkçe)