Netflix’te bu ay başlarında gösterime giren Ripley dizisi hem büyük ilgi çekti hem de farklı nedenlerle polemik konusu oldu.
Ermeni asıllı ABD’li yönetmen Steven Zaillian’ın senaryosunu da yazdığı sekiz bölümlük dizide Andrew Scott, Dakota Fanning ve Johnny Flyn başrollerde. (Zaillian’ın senaryosunu yazdığı ünlü filmler arasında “Schindler’in Listesi” de bulunuyor.)
Ripley’nin polemik yaratmasının nedeni, Patricia Highsmith’in romanına dayanılarak geçmişte de filme çekilmiş olması. İlginç bir ayrıntı: Highsmith’in 1955 yılında yazdığı kitabın beyaz perdeye uyarlanan ilk filminde başrolü ünlü Fransız oyuncu Alain Delon üstlenmiş.
Highsmith’in devam eden Ripley kitapları 70 yıla yakın süredir, aralarında Alfred Hitchcock’un da bulunduğu ünlü yönetmenler tarafından sinemaya taşınmış.
Bu nedenle sinemaya eleştirmeleri 2024 yapımı Netflix dizisini ister istemez daha önceki filmlerle ve Ripley rolünü üstlenen sanatçılarla karşılaştırıyor.
Dizi, zengin bir iş insanı olan Herbert Greenleaf’in İtalya’ya yerleşen oğlu Dickie’yi (Johnny Flyn) ABD’ye dönmeye ikna etmesi için küçük dolandırıcılıklar yapan Tom Ripley ile (Andrew Scott) para karşılığı anlaşmasıyla başlıyor. İtalya’nın olağanüstü güzellikteki Amalfi kıyılarına giden Ripley, baba parasıyla har vurup harman savuran Dickie’yi hemen buluyor. İlk anlarda monoton sayılabilecek bir tempoda devam eden dizi Zaillian’ın büyüleyici siyah beyaz görüntüleri sayesinde hem izleyenleri ekrana yapıştırıyor hem de “ne olacak acaba” sorusunu sordurtmayı başarıyor.
Gerçekten de neler oluyor neler!
Eleştirmenlerin ortak görüşü 2024 yapımı dizinin, 1999 yapımı “Yetenekli Bay Ripley”nin (Oyuncular: Matt Damon, Gwyneth Paltrow, Jude Law, Cate Blanchett, Philip Seymour Hoffman ve Jack Davenport) gerisinde kaldığı.
Fakat dizinin Highsmith’in romanına en sadık yapım olduğu eleştirmenlerin bir başka ortak kanısı.
Ayrıca dizinin bir başka üstünlüğü, “Yetenekli Bay Ripley”nin iki saat 20 dakikada anlatmaya çalıştığı olayları sekiz bölüme yayma avantajına sahip olması, bunu olağanüstü bir sinematografi ile yapması ve aralara Ripley’nin Roma’da kiraladığı apartmandaki kedi başta muhteşem ayrıntılar serpiştirmesi.
Sinema yazarlarının uç yorumlara savrulmasına yol açan ise, Sherlock dizisinde Moriarty’i, Fleabag’de “seksi rahip”i oynayan Scott’un performansı.
İngiliz Guardian gazetesinde Lucy Mangan’a göre Scott beş yıldızı hak eden, yeteneklerinin her zerresini gösteren “büyüleyici” bir performans sergiliyor.
Amerikan Variety dergisinde Amaride Tinubu, tam tersi bir yorumla, Scott’un çarpık, rahatsız edici ve yapmacık olduğu görüşünde.
İngiliz Independent’ta Adam White da, Scott’un Ripley için yanlış seçim olduğunu yazıyor.
Times’ta Carole Midgley ise, ABD’li oyuncuyu kibar, zeki ama acımasız psikopat rolünde olağanüstü başarılı bulduğunu söylerken diziyi “Hitchcock türü bir sanat eseri” olarak niteliyor.
Zaten Hitchcock, Highsmith’in ilk romanı olan “Trendeki Yabancılar”ı çıkmasından hemen sonra filme çekmiş.
Kaldı ki Tom Ripley, sık olmasa da, yine Hitchcock’un yönetttiği ünlü “Sapık” filmindeki Norman Bates’i (Anthony Perkins) çağrıştırmıyor değil.
Türkiye’de diziyle ilgili en kapsamlı yazılardan biri ise, Doğu Yücel’e ait.
Diziyi göklere çıkaran ya da yerin dibine sokan yorumlar bir yana, çekildiği Atriani ile yakınlarındaki Positano’yu özellikle romantik bir gezi için ölmeden görülecek yerler listesinde mutlaka en ön sıralara yazmak gerekiyor.
- Medya Günlüğü’nde çıkan diğer Netflix dizi yorumları için tıklayın