Kaza sonucu çıkabilecek bir nükleer felaketin eşiğinden sadece ve sadece kurallara uymama riskini göze alabilen cesur insanlar sayesinde döndüğümüzü biliyor muydunuz?
Bilmiyorsanız, Netflix’te kısa süre önce yayına giren “Dönüm Noktası: Atom Bombası ve Soğuk Savaş” belgeselini seyretmenizi öneriyoruz.
Ama tabii sadece o değil…
9 bölümlük dizi nükleer silahları merkeze alarak 1945 yılından bu yana uluslararası alanda yaşanan tüm önemli gelişmeleri eski ve şimdiki yetkililerin açıklamaları ve uzmanların yorumları eşliğinde anlatıyor. Yapım aynı zamanda “Dönüm Noktası: 11 Eylül ve Terörle Mücadele” dizisinin devamı niteliğinde.
Dizinin her bölümü Rusya-Ukrayna savaşıyla başlıyor, ardından geçmişe dönülüyor.
Sovyetlerin son lideri Mihail Gorbaçov’un tercümanı Pavel Palajçenko dışında Moskova’nın görüşünü yansıtan hiç kimseye yer vermeyen dizi elbette kolaylıkla Batı yanlısı olmakla eleştirilebilir. Kaldı ki şu anda herhangi resmi bir görevi bulunmayan Palajçenko sadece tanıklık ettiği olayları anlatıyor. Ancak “Dönüm Noktası”nın asıl derdi -ağır şekilde eleştirse de- Rusya’yı ya da Sovyetler Birliği’ni hedef tahtasına oturtmaktan çok 1945’ten bu yana yaşanan nükleer çılgınlıkta iki büyük ülkenin eşit derecede sorumluluğu bulunduğunu ve adım adım nasıl bir felaketin eşiğine geldiğimizi göstererek alarm zillerini çalmak hatta SOS vermek
2. Dünya Savaşı’nın son günleriyle başlayan dizinin ilk bölümünde, ABD’nin Sovyet ordusunun Japonya’ya ulaşmasından önce atom bombasını hazırlamak için nasıl bir yarışa girdiği anlatılıyor.
Savaşın son bulmasının ve Sovyetlerin de kendi nükleer silahını geliştirmesinin ardından saldırıya uğrama korkusuna kapılan ABD yönetiminin ilkokul çocuklarına tatbikat yaptıracak kadar nasıl bir paranoya sarmalına düştüğü gayet başarılı bir şekilde ekrana getiriliyor. Dizinin uzman konuklarından biri bu durumu, “kurumsal delilik” olarak niteliyor. Nükleer çılgınlığa kapılan Washington, Sovyetler Birliği, Çin ve Doğu Avrupa’da 600 milyon kişiyi öldürebilecek planlar yapıyor. Aynı şekilde, ABD’de 1947-1957 arasında görev yapan Senatör Joseph R. McCarthy dönemindeki “komünist avı”nın insanlara yaşattığı dehşet de gerçeğe uygun anlatılıyor.
Dizinin ilerleyen bölümlerinde “Berlin Duvarı”nın yapılması, CIA’in kurulması, ABD-Sovyet kapışması, Küba krizi ve Türkiye, süperler arasındaki yumuşama dönemi, Çernobil nükleer felaketi, Gorbaçov’un iktidara gelmesi ve reform çabaları, ABD’nin “Yıldız Savaşları” projesi, yeminli antikomünist olmasına rağmen Başkan Ronald Reagan’ın bir nükleer felaket korkusuyla Gorbaçov’la masaya oturması anlatılıyor. Ardından, Doğu Avrupa’da yaşanan değişim ve “Berlin Duvarı”nın çökmesi (öykü gerçekten çok ilginç), Sovyetlerin dağılması, Rusya’da Boris Yeltsin’in iktidar yıllarında yaşanan kaos, NATO’nun yayılmaya başlaması, Vladimir Putin’in iktidara gelmesi, 11 Eylül, Ukrayna’da Batı ile Rusya’nın çekişmesi ve son olarak 2022’de savaşın çıkması ekrana getiriliyor.
Dizinin en çarpıcı bölümlerinden biri, vermek istediği asıl mesaja da uygun olarak, bilgisayar hatası nedeniyle dünyanın iki kez nükleer savaşın eşiğine gelmesi. Birinde ABD’li, diğerinde Rus yetkili kuralları çiğneme pahasına ve büyük risk alarak savaşın çıkmasını son anda engelliyor. Trajikomik olan, ABD’nin Sovyetlerin nükleer saldırı düzenlediğini sanmasına, değeri yarım doları bile bulmayan bir bilgisayar cipindeki hatanın yol açması.
Zaten dizinin asıl vermek istediği mesaj da bu: Ama bilinçli olarak ama kazayla dünya her an nükleer bir felaketle karşıya kalabilir.
“Dönüm Noktası”nda açıklanan çok çapıcı bir rakam var: 1945 yılından bu yana nükleer silahlar için sadece ABD’nin harcadığı para 10 trilyon doları (10.000.000.000.000) geçmiş durumda.
Dizi Stalin’i ve Putin’i sert şekilde eleştirse de, ABD’nin 1987-1991 arasında Moskova Büyükelçisi olan Jack Matlock’un, Ukrayna’nın işgali konusunda, “Ama Ruslar da bizden gördüklerini yaptı. Irak’ın işgaliyle savaş suçu işlediğimizi kabul etmek zorundayız” itirafını da ekrana getiriyor. Ayrıca, dönemin ABD’li yetkilileri, Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya’ya karşı yanlış politikalar izlediklerini söylüyor.
Çeviri sorunu
Türkiye’nin son dönemine damgasını vuran “kalitesizlik” kaçınılmaz olarak hayatın her alanına yansımış durumda. Bunu genel olarak yabancı film ve dizi çevirilerinde, özel olarak da Netflix yapımlarında sıkça görmek mümkün.
“Dönüm Noktası”nın çeviri yanlışlarından geçilmediğini ileri sürmek elbette haksızlık olur ama belli ki diziyi Türkçeye çevirenler siyaset ve diplomasi diline çok uzak. Bu da ister istemez trajikomik çeviri hatalarına yol açmış.
Bu sorun bir yana, 1945’ten günümüze-Gazze savaşı hariç-uluslararası alanda yaşanan irili ufaklı neredeyse bütün olayları tanıkların ve uzmanların ağzından anlatan dizi kesinlikle izlemeye değer.
Görsel: Netflix
Medya Günlüğü’nde çıkan Netflix dizi değerlendirmeleri için tıklayın
İlgili yazı:
https://medyagunlugu.com/nukleer-savas-filmleri/