İsrail ve Hamas arasında yeniden başlayan çatışmalar, yeniden yüz yüze gelinen Husi füze tehdidi, Hint Pasifik ve Kuzey Kutbu’nda yükselen tansiyon, Sahra Altı Afrika‘daki çalkantılar ve Rusya’nın üçüncü yılına doğru ilerleyen Ukrayna savaşı geçen yıl oldukça değişken bir güvenlik ortamı yarattı.
Mevcut askeri-güvenlik durumu, bazılarının iddialarını sürdürmek için askeri gücü küstahça kullanması- ‘kudret haklıdır’ yaklaşımını çağrıştırıyor- ve benzer düşünen demokrasilerin buna karşılık olarak daha güçlü ikili ve çok taraflı savunma bağları kurma arzusu ile karakterize edilen daha tehlikeli bir on yılın habercisi. Aynı zamanda hükümetler, gelişmiş silahlara duyulan iştah ile endüstriyel ölçekte mühimmat üretim kapasitesini yeniden inşa etme ihtiyacını dengelemeye çalışmaktadır. Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması’nın sona ermesi silahların kontrolüne yönelik ilginin azaldığını göstermiştir.
Moskova’nın askeri eylemleri, dünyanın diğer bölgelerinde, özellikle de Hint-Pasifik’te, askeri açıdan güçlü bir komşunun diğerleri üzerinde irade kurmaya çalışabileceği yönündeki endişeleri arttırdı. Asya‘da bu durum Japonya ve Güney Kore’yi daha yakın savunma bağları kurmaya, Filipinler’i askeri iş birliği konusunda ABD ile yeniden temasa geçmeye, Tayvan’ı savunmasını güçlendirmeye ve Avustralya’yı da merkezinde nükleer enerjiyle çalışan denizaltıların yer aldığı Avustralya-Birleşik Krallık-ABD AUKUS ortaklığı aracılığıyla deniz kapasitesini eşi benzeri görülmemiş bir şekilde genişletmeye itti.
Çin sadece yakın çevresinde değil, her geçen gün daha da iddialı hale geliyor. Ülke, ABD üzerinde yüksek irtifada bir gözetleme balonu uçurdu ve Amerikan kıyılarına yakın gemiler konuşlandırırken deniz varlıkları Kanada ve Filipin gemileriyle gergin karşılaşmalar yaşadı. Pekin bir yandan savunma modernizasyonunu sürdürürken bir yandan da İran ve Suudi Arabistan arasında bir yumuşama çabasına aracılık ederek diplomatik angajmanını arttırdı.
Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail‘e kara savaşçıları, roket ateşi ve diğer taktiklerle düzenlediği ve yaklaşık 1.200 sivilin ölümüne yol açan sürpriz saldırı ve ardından Tel Aviv’in Gazze’ye düzenlediği ve kitlesel sivil kayıplara neden olan saldırı küresel güvenlik ortamını daha da altüst etti. Yaşanan birtakım çatışmalar, İsrail ile bazı Arap devletleri arasındaki ilişkileri iyileştirme çabalarını dondurdu ve diplomatik çatlakların daha da derinleşmesine neden oldu. Çatışmalar ayrıca İsrail‘in Hamas’ı izlemek için teknolojiye aşırı güvenme potansiyelini de ortaya çıkardı ki bu da Tel Aviv’in saldırıyı öngörememesine katkıda bulunmuş olabilir.
Bölgesel istikrarsızlık dünyanın diğer bölgelerini de etkiledi. Afrika‘da Nijer ve Gabon’da darbeler yaşandı ve askeri rejimler Sahel boyunca uzanan bir kuşağı kontrol eder hale geldi. Birleşmiş Milletler, yeni rejimin siyasi baskısı nedeniyle Mali’deki operasyonlarını sonlandırdı, ancak ülkedeki şiddet devam etti.
Tüm bunlar, Rusya’nın yanlış kararlarla yürüttüğü savaşın maliyetinin, çatışmaların ikinci yılında belirginleşmesiyle yaşandı. Wagner Grubu’nun isyan girişimi Rusya’daki çatlakları su yüzüne çıkardı; Ukrayna, kendisinin ve destekçilerinin umduğu kadar olmasa da yavaş yavaş da olsa topraklarını geri aldı. Aynı zamanda Rusya’nın Karadeniz Filosu ağır darbe aldı ve Moskova yakın vadeli mücadeleye odaklanmak için teçhizat planlarını değiştirmek zorunda kaldı.
Rusya’nın bölgesel hırsları da Avrupa‘daki bazı hükümetleri güvenlik düşüncelerini yenilemeye teşvik etti. Almanya ilk ulusal güvenlik stratejisini yayınladı ve Birleşik Krallık Savunma Komuta Belgesinde bir güncelleme yaptı. Hepsi de ulusal güvenliğin artık sonradan düşünülen bir konu olmadığını ve yaklaşan zorlukların ciddi bir dikkat gerektirdiğini açıkça ortaya koydu. Ayrıca, farklı düzeylerde de olsa, Çin’in giderek daha büyük bir güvenlik endişesi haline geldiğinin altını çizerek, en azından bir dereceye kadar Washington’ın tonuna uymuş oldular. Çin’deki askeri gelişmeler Avustralya’nın Savunma Stratejik İncelemesinin de odak noktasını oluşturmuştur.
Bunun sonucunda savunma harcamalarında bir artış oldu. Canberra’dan Washington’a ve Oslo’ya kadar hükümetler de mühimmat stoklarının çok azaldığını ve yeniden stoklama kabiliyetinin düzeltilmesi gerektiğini fark ettiler. Neredeyse otuz yıldır devam eden tam zamanında zihniyeti yerini tam zamanında yaklaşımına bırakıyor, ancak bu hedeflere ulaşmak zor.
(Military Balance-Askeri Denge, IISS’in-The International Institute for Strategic Studies-küresel askeri yetenekler ve savunma ekonomisine ilişkin yıllık değerlendirmesi. Çevirenler: Taylan Tunay-Beyza Beyenal, tasam.org)
Yazının tamamını okumak için tıklayın