Amin Maalouf, göçen bir halkın ayak izlerini takip etmek isterseniz, yemeklerinin izini sürmelisiniz, diyor.
Onun önerisini de içerecek şekilde oluşturduğum “Efsane Çerkes Kızları” dizisini anımsayanlarınız vardır. İşte o söyleşiler ve devamı fotoğrafını gördüğünüz kitaba dönüştü.
Türkiye tepeden tırnağa dönüşürken, Türkiye’de bir Türk olarak yetişen, ana dili Türkçe olan, ülkesini çok seven, kişisel değil halkının çıkarı uğruna çalıştığı için göğsü kabaran bir hekim olarak sürdürdüğüm hayatım da kökten değişti. Altmışa merdiven dayadığımda, artık kendi ülkemde boğulduğumu hissederek daha önce aklımın ucundan bile geçirmediğim bir şeyi yapıp el diyarına, Amerika Birleşik Devletleri’ne göç ettim.
Bu söyleşiler de aslında göçmenliğim yüzünden oluştu. Çokça kuşak öncesinde ana vatanından göçmüş bir Kafkas ailesinden gelsem de asimile olduğumdan ne Kafkas dillerinden birini bilirim ne de kültürün ayrıntılarını. Çerkeslerin vatanlarından zorla koparılıp başkalarının vatanlarında tutunmaya çabalarken nasıl kitlesel kayıplara uğradığını ve tarifsiz acılar çektiğini ise peyderpey öğrenmiştim. Bu bilginin kaynağı da ailem değil okuduklarımdı çünkü ailemde de akraba çevremde de göçmen bir soyun devamı olduğumuz konuşulmazdı.
Gençliğimde göçmen ve muhacir lafları başkalarını tanımlardı, biz yerlisiydik memleketin, öyle bilirdik. Gerçi pek çok farklı özelliğimiz yüzünden Çerkes kökenli olduğumuz apaçıktı. Ancak gene de göçmen soy gerçeğimiz koyu bir sis tabakasıyla örtülüydü. Bu bulanıklığın bir kaçınma davranışı olduğunu ve geçmişin devlet politikaları sonucu geliştirildiğini kavramam ise çok ileri yaşlarımda mümkün olabildi…
Türkiye’de bir Çerkes olmam kişisel yaşamımda hiçbir bir sorun oluşturmadıysa da Amerika’ya göçünce, Türk kalmaya direnmekle Amerikanlaşmak arasında kalakaldım. Bu bocalama sırasında da ister istemez atalarım aklıma düştü.
Ana vatanları düşmanlarınca işgal edilip önce Osmanlı topraklarına oradan da dünyanın dört bir yanına savrulan Kafkas halklarının gelenek ve göreneklerini ne oranda koruyup günümüze taşıdıklarını merak etmeye başladım. Üstelik de benim gibi kendi seçimiyle değil, zorla göç ettirilmiş ve sonrasında “Vatandaş Türkçe Konuş” dayatmasıyla ana dillerini bile doğru dürüst koruyamamışken.
Merak yeşertince, erişebildiğim bazı Çerkes kadınlara Çerkeslik damarlarını sormaya başladım. Kültürün erkeklerden çok kadınlarca taşındığını düşündüğüm için özellikle kadınlara sordum. Kültürünü sürdürmüşlere de, benim gibi kaybetmişlere de sordum.
Kafkasya’dan Anadolu’ya, Avrupa’dan Amerika’ya, Kıbrıs’tan İsrail’e uzanan bir yelpazeden 25 kadının cevaplarıyla bu kitap oluştu. Neler neler anlattıklarını merak edip okuyasınız isterim.
“Efsane Çerkes Kızları” tazecik bir e-kitap olarak 3 farklı mecrada huzurunuzda.
Beğenmeniz umuduyla…
Apple Kitap:
https://books.apple.com/us/book/efsane-cerkes-kizlari/id6478431063
Google Kitap:
https://books.google.com/books/about?id=2RX3EAAAQBAJ&hl=en
Kobo-Rakuten: