Hem yaş hem de mevki olarak “koca koca” adamlar ve kadınlar konuşan kişiyi neredeyse nefes almadan en ciddi yüz ifadeleriyle dinliyor, sık sık onaylama anlamında başlarını sallıyor ve özellikle ön sıradakiler ellerindeki defterlere notlar alıyordu.
Konuşan kişi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’di.
ABD başkanlarının “ulusa sesleniş” konuşmalarından esinlenerek Rusya da 1994 yılında devlet başkanlarının Federal Meclis’e seslenme geleneğini başlatmıştı. Parlamenterler, senatörler, üst düzey bürokratlar, kısacası Rusya’nın “yönetici eliti” iç ve dış konularda görüşlerini açıklayan ve hedefler koyan devlet başkanını dinlemek için her yıl toplanıyordu.
Putin’in hafta içinde 19. kez yaptığı konuşmaya ilgi yine büyüktü, aralarında eski Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev’in de bulunduğu yüzlerce kişi liderin neler söyleyeceğini duymak için Gostinıy Dvor’un Sergi Salonu’nda toplanmıştı.
Yukarıdaki cümlede en kritik kelime “lider.”
Putin’i sevebilir ya da nefret edebilirsiniz ama hem halkın hem de bürokratların ona gerçek bir “lider” gözüyle baktığını söylemek yorum değil tespit olur. Saygı duyulan, önemsenen, ciddiye alınan ve biraz da korkulan bir lider Putin. O yüzden konuşmasını dikkatle, gözlerini kırpmadan, hayranlık dolu bakışlar fırlatarak, notlar alarak dinlediler ve elbette kameraların önünde liderlerine bağlılıklarını da göstermek istediler.
Bu sahne bana ister istemez 2008-2012 arasında Putin’in yerinde yani başkanlık koltuğunda oturan Medvedev’i hatırlattı.
Onu ilk kez Kremlin’deki bir törende yakından görmüştüm ve sempatik bulmuştum.
18 Eylül 2008 tarihinde, aralarında Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Halil Akıncı’nın da bulunduğu bir grup yabancı elçinin güven mektuplarını vermesi için tören düzenlenmişti.
Medvedev devlet başkanlığı koltuğuna resmen oturalı yaklaşık dört ay olmuştu. Anayasa Putin’in yeniden aday olmasına olanak vermediği için o da St. Petersburg yıllarından tanıdığı yakın arkadaşı Medvedev’i halef ilan etmişti. Hükümette yer almasına karşın kamuoyunda fazla tanınmayan, normal şartlarda yani Putin’in desteği olmadan seçime girse yüzde 5 destek bulması bile mucize sayılacak Medvedev seçimde oyların yüzde 70’ini alarak başkanlık koltuğuna oturmuş, Putin ise dört yıllığına başbakanlığa geçmişti.
Medvedev salona tören saatinden 5-10 dakika önce gelmişti. Gazeteciler de önceden alındığı için gözüm ister istemez ona takıldı. Sakin bir yüz ifadesiyle Kremlin’in görkemli dekorunu ilk defa görüyormuş gibi yakından ve dikkatle incelemeye başladı. Aniden yüzünde alaycı bir gülümsemenin belirdiğini fark ettim. Tabii, o anda kafasından ne geçtiğini bilmem olanaksızdı ama galiba iki ihtimal vardı. Ya rüyasında bile görse inanmayacağı bir göreve getirildiğini düşünüyordu ya da ortamın ciddiyeti ve ağırlığını komik bulmuştu, biraz da kendisiyle dalga geçiyordu. Bence ikinci ihtimal doğruydu.
14 Eylül 1965 tarihinde Putin gibi St. Petersburg’da doğan, onun gibi Hukuk Fakültesinde okuyan Medvedev’i o zamanlar tanıyanlar çalışkan, kararlı ve sakin bir kişi olduğunu söylüyor.
Black Sabbath, Led Zeppelin, and Deep Purple gibi Batılı gruplara hayran olan, bir zamanlar elinden iPhone’u düşmeyen Medvedev’in devlet başkanı olarak ilk konuşmaları Rusya’da bir liberal politikacının iş başına geldiğini işaret ediyordu.
Mesela, özgür olmanın özgür olmamaktan daha önemli olduğunu söylüyor, “Bütün özgürlükleri, bireysel, ekonomik özgürlük ve ifade özgürlüğünü kastediyorum” diyor ve sık sık hukukun üstünlüğüne vurgu yapıyordu.
Rusya’nın pek çok alanda çağın gerisinde kaldığı düşünüldüğünde ülkenin acil ihtiyacı olan reformları yapabilecek entelektüel kapasiteye sahip bir politikacıya benziyordu.
Fakat bir doku uyuşmazlığı vardı: İskandinav tipi politikacıları andıran Medvedev sert, gereğinde bağırıp çağıran, masaya yumruğunu vuran ve bürokratları azarlamaktan çekinmeyen Putin’den sonra toplum tarafından fazla “kibar” bulunmuştu. Kısa boyu nedeniyle halk arasında ondan “nano başkan” diye söz ediliyordu. Zaten “emanetçi” olduğunu, dört yıllık görev süresinin sonunda koltuğunu itirazsız boşaltacağını düşünenler çoğunluktaydı. (Öyle de oldu)
Medvedev’in Kremlin’deki bir Federal Meclis konuşması bu tespitin en somut örneğiydi.
Putin konuşurken gözlerini bile kırpmaya cesaret edemeyen üst düzey bürokratlar Medvedev’i can kulağıyla dinlemek bir yana ilgisizce cep telefonlarını kurcalamakta sakınca görmüyordu. Medvedev’i önemsemiyor, saygı duymuyor, korkmuyor, çekinmiyor hatta belki ciddiye bile almıyorlardı.
Çünkü “lider” Putin’in tersine -seçimle gelmiş olsa da- o bir çeşit atanmıştı.