“Havasına suyuna taşına toprağına/Bin can feda tek dostuma/Her köşesi cennetim ezilir yanar içim/Bir başkadır benim memleketim…
Türk pop müziği ve caz sanatçısı rahmetli Ayten Alpman’ın “Memleketim” şarkısını dinlemeyen, bilmeyen yoktur. Erzincan’da yaşanılan maden felaketi ile ilgili olarak bir yazı kaleme almaya hazırlanırken, bu şarkı karşıma çıktı sosyal medyada. Paylaşımda bulunan dostum da aynı düşünceyle mi şarkıyı paylaştı bilmiyorum ama şarkıyı dinlerken her köşesi cennet olan memleketimize yaptığımız kötülükler aklıma geldi.
Memleketimiz yağmalanıyor. Dağlarımız yağmalanıyor. Delik deşik. Sözüm ona “maden aranıyor.” Ormanlarımız yağmalanıyor, talan ediliyor. Sahillerimiz yağmalanıyor, talan ediliyor. Çevre kirliliğinden denizlerimiz de nasibini aldı. Denizlerimiz de tehdit altında. Havası, suyu, taşı, toprağı her köşesi tehdit altında canımızı feda ettiğimiz cennet vatanımızın. Nice “Can”larımızı feda ediyoruz, eziliyor, yanıyor içimiz.
Nice şarkılar, türküler beslediğimiz, şiirler yazdığımız memleketimiz çevresel tehditlerle karşı karşıya. Mülkiye’den sınıf arkadaşım, eski Çevre Bakanlığı Müsteşarı Firuz Demir Yaşamış, “Çevre Değerlendirme (ÇED) süreci ciddiye alınmadıkça ve şekilsel bir formalite olarak görüldükçe bu (Erzincan’daki maden faciası) ve benzeri facialar kaçınılmaz olur” diyor. Yaşamış, kendisine sunulan projeleri çevresel etkileri açısından değerlendiren Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın pek çoğuna olumlu rapor verdiğini sayılarla belirterek, Bakanlığın siyasi etkilere açık olduğunu vurguluyor”, “ÇED süreci siyasi baskılara açık bir süreçtir” diyor.
ÇED olumlu kararı verilmiş projelerde ilerleyen süreçlerde yeterince denetleme yapılmadığı, yatırım kararı alındıktan sonra ÇED için başvuruda bulunulduğu ve başvurunun bir formaliteden ibaret olduğu görülüyor.
Erzincan İliç’te meydana gelen çevre faciasının da böyle bir sürecin sonucu olduğu anlaşılıyor. İliç’teki Anagold Madencilik’e ait altın madenine ÇED olumlu kararı verilmesine pek çok çevre uzmanı karşı çıkmış. 2022’de siyanür havuzundan sızıntı yaşandığında maden kapatılmış ve firmaya ceza kesilmiş, ancak 2023 yılında yeniden faaliyete geçmesine izin verilmiş. 13 Şubat’ta altın madeninde toprak kayması sonucu dokuz “Can” göçük altında kalıp siyanürlü toprak doğaya yayılınca konu tekrar gündeme geldi.. Uzmanlar “facia geliyor dedik, dinleyen olmadı” diyorlar.. Murat Kurum’un çevre bakanı olduğu dönemde kapasite artışına yeşil ışık yakıldığını hatırlatıyorlar.
Facia ile ilgili bir açıklama yapan TEMA Vakfı, “Yaşananlar kaza ya da kader değil” diyor ve devam ediyor:
“Bilim insanlarının bu madenin atık barajının yığın liç yönteminin tehlikeleri ile ilgili birçok uyarıda bulunmuştu… Bu felaket bir kez daha göstermiştir ki; bilimsel gerçekler ve üstün kamu yararı dikkate alınmadan ÇED dosyaları hakkında verilen olumlu kararlar, ne yazık ki bu faciaların davetiyesidir.”
TEMA Vakfı uyarıyor:
“Çevre ve insan sağlığı için önlenemez riskler barındıran vahşi madencilik son bulmalı, siyanür gibi zehirli kimyasallarla yapılan yığın liç yöntemi yasaklanmalıdır.”
Yaşanan faciaya tepkiler yoğun. Muhalefet facianın takipçisi olacağını söylüyor. İlgili maden yasaları masaya yatırılacak.
Güzeller güzeli memleketim son yıllarda ne facialar yaşadı, “Takipçisi olacağız” denildi. Zamanla gündemden düştü, unutuldu. Son dönemde ülkemizde çevreyle ilgili birçok sorun yaşanmakta. Doğal yaşama zarar veren olaylar maalesef artmakta. Hatırlatayım bazılarını:
Soma’daki maden faciası, Marmara deniz salyası felaketi, Avrupa’dan Türkiye’ye plastik atık ithalatı (manşet fotoğrafı), kuruyan Dipsiz Göl, Kuzey Marmara Otoyolu sebebi ile katledilen ağaçlar, HES projesi, Kaz Dağları’nda maden için kesilen ağaçlar, kömür santralı, Manavgat yangını, Meke Gölü, Ümraniye çöp patlaması, Marmaris ve Kemer yangınları..
Bu listeyi uzatmak mümkün. Sonuncusu İliç faciası.
Çevre sorunlarıyla mücadele etmek ve doğal yaşamı korumak gerek. Bunun için çevre politikası güçlendirilmeli, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine odaklanılmalı ve çevre bilinci artırılmalı. Doğaya, çevreye duyarlı olunmalı. Çevreyi savunanlara kulak verilmeli, görüşleri önemsenmeli. Doğanın imdat çığlıkları, gözünü kâr hırsı bürümüş endüstriyel kapitalizmin sınırsız etkileme gücü karşısında etkisiz kalmamalı. Siyasi iktidarlar da bu güce boyun eğmemeli. Siyasi baskılardan kaçınılmalı.
Havasına, suyuna, taşına, toprağına canımızı feda ettiğimiz her köşesi cennet memleketimizi riske atmamalı. Dağlarımızın, ormanlarımızın, sahillerimizin, her karış toprağınımızın, denizlerimizin yağmalanmasına göz yummamalı.
Kifayetsiz çevre politikasının faturasını “CAN”larımız ve memleketimiz ödememeli….
Fotoğraf: dumlupinargazetesi.com