“Herkesi Türk Yapmak” başlıklı yazıma iki tepki aldım. Tam da benim dediğim şeyleri tekrar ediyorlar aslında. Yani Kırgız Türkü var, Kazak Türkü var, Özbek Türkü var. Bunun üzerine sitenin yöneticileriyle görüşerek ikinci bir yazı yazmanın farz olduğunu düşündüm.
Ben o yazıda şöyle demişim:
… tarihte kendisine ilk kez Türk diyen bir boyla bile genetik olarak pek ilişkimiz yokken kendimize Türk derken neyi kastettiğimizi bir bilsek? Hem bununla da yetinmiyor, herkese de Türk diyoruz.”
Kardeşim yazıyı okuduktan sonra bana bir video göndermiş. Türkiye Türkçesiyle ve çok temiz İstanbul aksanıyla konuşan bir Kırgız şunları söylüyor.
“Türkiye’de Türk olduğumuzu ispatlamak gibi bir mecburiyetimiz var. Bizim çocuklar Kırgız ile Türk arasında gidip geliyorlar. Ama ikisinin aynı yola çıktığının farkında olmayanlar da var. Kırgızistan’a gittiğim zaman da Kırgızlar bize Türkleşmişsiniz diyor. Bu Türkleşmeyi çözemedim, zaten Türk’üm ben nasıl Türkleşebilirim ki? Sadece boylara bölündük. Ama soyumuz hiçbir zaman değişmedi ki!”
İşte kendini ele veren bir konuşma. Siz de fark etmişsinizdir, Kırgızistan’da yaşayan Kırgızlar kendilerine Türk değil Kırgız diyor. Bu arkadaş büyük olasılıkla Türkiye’ye geldikten sonra devletin Türkçe öğrenme kurslarına katıldı. 1984 yılından beri TÖMER adlı bu kuruluş yabancılar eğer Türkçe öğrenmek isterse kurslar açıyor, yardımcı oluyor. Buradan mezun olmuş ve çok iyi Türkçe konuşan yabancı öğrenciler tanıdım.
Videoda bir de vahim hata var, tarih bilgisi yokluğundan kaynaklanıyor bu da. Sadece boylara bölündük, soyumuz hiçbir zaman değişmedi ki!
Evet tam da benim eleştirdiğim yanlışı yineliyor bu Kırgız arkadaş. Önce Türk diye bir toplum vardı, sonra onlar boylara bölündü. Yazımda şöyle eleştirmişim bu yanlışı:
“Sanki en önce Türk diye bir şey vardı, sonra Hiong-noiler, Hunlar, Hazarlar, Oğuzlar, Kıpçaklar, Sahalar bunlardan çıktı diyorlar.”
Tabii ben bu eleştiriyi Türkiye’deki insanlara yöneltmiştim. Hayır önce Türkler diye bir millet yoktu. Önce boylar vardı ve bunların her birinin bir adı vardı. O kadar çeşitli boy vardı ki tarihçiler bile bazen birbirine karıştırıyor boyları. Ama bunların ortak noktası aynı kökten gelen bir dili konuşuyor olmalarıydı. Biz buna Türkçe konuşan halklar diyoruz. Türkçe sözcüğü bir çatı gibidir bu boylar için, herkes kendi boyuna aittir ama Türkçenin lehçelerini konuşur.
Bu Kırgız arkadaş tamamen “Türkleşmiş” anlaşıldığı kadarıyla. Madem ikisi de aynı anlama geliyor niçin kendine “Ben Türk’üm, Kırgız değilim” demiyor bu da ayrı bir sorun. Çünkü bu ülkede ırkçı olmayanların Türk tanımı “kendisini Türk olarak tanımlayan herkes Türk’tür” biçimindedir ve ben de bunun doğru olduğuna inanırım.
Bir de Whatsapp’tan (X mesajı) göndermiş kırk yıllık bir arkadaşım. Sanıyorum beni kızdırmak için gönderdi bu Whatsapp mesajını kim bilir ama yine de genel bir kabulü yansıttığı için onunla ilgili de bir şeyler söyleyeceğim. Ama önce şu bilgileri versem iyi olacak:
DNA testi size yüzde 100 etnik kimlik sonucu vermez. Örnek olsun diye söylüyorum, babalık testlerinde bile sonuç yüzde 100 değildir, yüzde 98,9’dur, yüzde 99’dur falan. Çocuğunuza bile genlerinizin yüzde 100’ünü aktaramazsınız.
Yani “DNA testlerine göre yüzde 100 Türk olma” savı tamamen uydurmadır. Böyle bir cümleyi hiçbir genetikçiye kabul ettiremezsiniz. Türk geni, Türk DNA’sı diye bir şey yok. Fransız, İngiliz, Somalili DNA’sı da yok.
Şimdi kısa bir alıntı yapacağım.
Soru: Genlerimizin yarısını annemizden yarısını da babamızdan aldığımız tezi tamamıyla doğru değildir. Ayrıca annemizin mitokondrilerinden de DNA alınır. Buna mitokondriyal DNA denir. Erkekler her ne kadar annelerinin mitokondriyal DNA’larını alıp kullansalar da bunları çocuklarına geçiremezler. Bu durumu döllenme esnasında meydana gelen hangi olay ile açıklayabiliriz?
Yanıt: Spermin mitokondri bulunduran orta kısmı ve kamçısı yumurta içine girmez. Zona pellusida’ya (insan yumurta hücresi) tutunmayı başaran spermin baş kısmından bıraktığı çekirdeği ile yumurta çekirdeği kaynaşır. Orta kısım dışarıda kaldığı için babadan gelen mitokondriler, dolayısıyla mitokondriyal DNA’lar zigotun dışında kalır.
Erkekler pek üzülecek ama anatomik yapımızda durum böyle.
Şimdi de bana gönderilen mesajda ne deniyor ona bir bakalım:
3 bin 800 yaşındaki Türklerin büyükannesi Lolan Güzeli: “Türk yok” diyenler, biz “Türk” dedikçe, Türk tarihinin derinine inmeye çalıştıkça yerinde duramayanlar, açık kanıtları görmezden gelenler bunu da görmek istemeyecekler…Doğu Türkistan’da bulunan mumya tam 3 bin 800 yaşında ve çok iyi durumda. Yapılan DNA testlerine göre yüzde 100 Türk.
Amerikalı doktorların tespitine göre dünyada ilk ameliyat veya operasyonlardan olarak kabul ediliyor. Mezarlarda ameliyat aletleri de bulunmuş. Çinlilerden çok daha önce yaşadığı bu yüz hatlarıyla bile rahatlıkla ortaya çıkabiliyor. Mumya tekniği ise antik Mısır’dan daha ileri zira iç organları alınmamış. Yoğun tuzlu ve çok düşük nemli çevre, mumyaların binlerce yıldır iyi durumda kalmasında etkili olmuş. Urumçi’deki Müzede bir de yün battaniyeye sıkıca sarılmış, gözlerine iki mavi taş konmuş “Baby Blue” (Mavi Bebek) adı verilen kahverengi-kızıl saçlı 8 aylık bir bebek mumyası var. Bazı erkek ve kadın mumyalarda, Şaman olduklarını kanısını güçlendiren kimi aşırı sivri uçlu, kimi tepesi uzun keçe kaşmir şapkalar bulunmuştur. Tarım havzasındaki Çarçan, Lobnur, Turpan ve Kumul mumya mezar alanlarında bulunanlar arasında beyaz buğday taneleri, hint keneviri dahil olmak üzere tedavi amaçlı kullanılan bitkiler, tılsımlar ve ayinlerde kullanıldığı düşünülen kırmızı bağcıklarla bağlanmış çubuk demetleri, tekerlekli ahşap arabalar, sığır-koyun-keçi boynuzları, kuş kemiklerinden yapılmış kolyeler, hasır işleri, nefrit boncuklar, tahta taraklar, maskeler var. Erkek mumyalara pantolon ve dize kadar boğazlı botlar giydirilmiş. En önemlisi, mezarların yanlarında bulunan at kemikleri ve kavak ağacından yapılmış altı açık tabutların üzerini örten at derileri. Yani, Türklerin binlerce yıllık olmazsa olmazı, at kültürü burada da kendini gösteriyor. Bir mumyanın üzerinde ameliyat izi var, at kılıyla dikilmiş. Bulgulara göre Tarım havzasındaki bu kadim topluluk buğday ekmiş, hayvancılık yapmış, tekerlekli araçlar kullanmış, maden işlemiş.
3 bin 800 yaşındaki Türklerin büyükannesi Lolan Güzeli:
“Türk yok” diyenler, biz “Türk” dedikçe, Türk tarihinin derinine inmeye çalıştıkça yerinde duramayanlar, açık kanıtları görmezden gelenler bunu da görmek istemeyecekler…Doğu Türkistan'da bulunan mumya tam 3 bin 800 yaşında… pic.twitter.com/qq1qrm85tk
— KABAC 𐱅𐰇𐰼𐰰 🇹🇷 (@K_TURK_19051919) February 8, 2024
“DNA testlerine göre yüzde 100 Türk” dışındaki savları dikkate bile almadım çünkü tümü uydurma.
Ama başka bir şeyi, Türkiye’deki toplumun gen haritasına ilişkin bir antropoloğun görüşlerini paylaşacağım sizinle. Kaliforniya Üniversitesi’nde antropoloji eğitim alan Timuçin Binder 10 Aralık 2007 günü Sabah gazetesinde yayımlanan söyleşide çok ilginç şeyler söyledi. Binder 2007 yılında İTÜ İnsan ve Toplum Bilimi öğretim üyesiydi. “Orta Asya’dan göç etme bir efsanedir” başlıklı Ecevit Kılıç’ın yaptığı söyleşinin tamamını (bir soru ve yanıtı hariç) alıntıladım. Bakın bakalım neleri yanlış biliyormuşsunuz.
– Genetik araştırmaların Türklerle ilgili ortaya çıkardığı en büyük sonuç ne?
– Türkiye’de yaşayan insanların büyük bölümünün 40 bin yıl önce de bu topraklarda yaşamış olmaları. Yani Türkler 1071 yılında Anadolu’ya gelmedi hatta 40 bin yıldır buradan kıpırdamamışlar. Bu topraklara aitler, Orta Asya’dan geldiği söylenenler buralı aslında.
– Orta Asya göçü olmadı mı?
– Oldu ama gelenlerin sayısı çok az. Gen araştırmaları bugün Türkiye’de yaşayan insanların ne kadarının Orta Asya kökenli olduğunu ortaya çıkartıyor. Buna göre Türkiye’nin genetik yapısı tarih öncesi dönemde bugünkü şeklini alıyor.
– Göç edenler ne kadar az?
– Bu rakam ortalama yüzde 10-15 civarında. Yani Orta Asya’dan bu topraklarda yaşayanların yüzde 10-15’i gelmiş ve nüfus yapısını da değiştirememişler. Hiç de Orta Asya’dan Anadolu’ya ‘bir kısrak başı gibi uzanan’ bir durum söz konusu değil. Orta Asya göçü bir efsane. Zaten gelen az sayıdaki insanın geni de çok daha kalabalık yerli toplulukların içinde kaybolmuş. Ayrıca gelenlerin Türk mü, İranlı mı veya Afgan mı olduğunu da bilmek çok zor.
– Neden zor?
– Genetik araştırmada etnik bir tanımlama söz konusu değil. Genetik dağılımın araştırılması Türklerin kökenlerinin araştırılması anlamına gelmiyor. Çünkü ‘Oğuz geni’ veya ‘Türk geni’ diye bir şey yok. Genetik araştırma her insanın kökeniyle veya soyunun bugüne kadar nerelerde bulunduğuyla ilgili veriler taşıyor.
– Türk geni yok’ derken neyi kastediyorsunuz?
– Türklük bizim ürettiğimiz kültürel kimlik. Aynı şekilde Yunanlılık da Ermenilik de bir kültürel tasarım ve kurgu. Türklük daha modern bir kavram ve son 200 yılın ürünü. Bugün bu topraklarda yaşayan insanların tarihi binlerce yıl önceden başlıyor. Yani herkese Türk diyemeyiz, Türklük bugünle ilgili. Kavramları biz icat ettik, herkese Türk dedik. Bizden öncekilerin kim olduğunu bilmiyoruz bile. Biz Uygurlara Türk diyoruz ama onlar kendilerine Türk demiyor. Etnik kimliklerden çıkarak bir şeylere ulaşmak çok zor. Türk olmak için Orta Asya’dan gelmek gerekmiyor. Türklük çok daha sonra oluşmuş bir kimlik. Göçle gelenler 1100’lü yıllarda “Danişmentname” adlı bir eser yazmışlar ama içinde Türk olduklarına dair tek bir kelime yok. Türk veya Türklük kelimesini ilk kullananlar yabancılar oluyor. Bir de Göktürkler kendilerine Türk demiş.
– Göç edenlerin sayısı ve etkisi bu kadar az ise Özbeklerle, Kırgızlarla veya Türkmenlerle bağımız nereden geliyor?
– Gen araştırmalarında çıkan sonuç Türkiye’de yaşayanların hiç de Türkmenlere, Özbeklere çok yakın olmadığıdır. Hatta uzak da diyebiliriz. Akrabalık ilişkisi anlamında ise Türkiye’de yaşayanların biyolojik olarak Orta Asya’yla bağlantısı yok. Sadece göç eden küçük bir grubun var. Eğer illa ki kan bağı olarak tanımlamak istenirse böyle bir kan bağı da yok.
– Türk Cumhuriyetleri ile bir bağlantının olmaması bilinen veya resmi tarihe çok ters…
– Evet, resmi tarih sorunlu. Gelişmeler de resmi tarihi çürütüyor ve bu durumu sorgulamamız gerekiyor. Çünkü genler Türkiye’de yaşayanlar ile Orta Asya’dakiler; Türkmenler, Özbekler arasında var olduğu söylenen biyolojik yakınlığı yalanlıyor. İnsanların kafasında bizim Türkmenlere, Özbeklere, Uygurlara hatta Moğollara yakın olduğumuz gibi yerleşik fikirler var. Buradan yola çıkınca sonuç şaşırtıcı oluyor.
– Bugün Türk dediğimiz insanlar Orta Asya göçünden önce de bu topraklarda yaşıyorlarsa o zaman bu coğrafyanın bilinmeyen bir tarihi daha yok mu?
– Bu çok önemli. Orta Asya’dan göç etmeyen yüzde 85- 90’ın anlatılmayan öyküsü ve öyküleri var. Orta Asya göçünden önce Anadolu’da yaşayanların bizimle ilgisi yokmuş gibi başka topluluklar olarak gösteriliyor. Bizim atalarımız olarak gösterilmiyor. Onlar vardı ancak göçle birlikte biz gelince gittiler gibi anlatılıyor. Ama bu araştırmalar bunun öyle olmadığını gösteriyor. Onlar bizim atalarımız.
– Peki, gen araştırmalarının sonucuna göre Türkler kimlere yakın?
– İranlılar, Ürdünlüler, Yunanlar, Süryaniler. Türkiye ile İran arasındaki genetik mesafe Türkiye ile Türkmenler arasındaki mesafeden daha az. Bunun nedeni de Türkiye’deki insanların hep bu coğrafyada yaşamış olması. Mesela Rusya’nın denetiminde olan ve Türkçe konuşan Tuvaların (Orta Asya’da Tuva Cumhuriyeti’nde yaşarlar, M.G) Türkiye’deki insanlarla genetik bağlantısı yok. Ancak Türkiye, İran ve Yunanistan genetik açıdan birbirlerine ayrılmaz biçimde çok yakın. Renklere vurursak Türkiye, Yunanistan, İran ve Ürdün aynı rengin farklı tonları. Ama doğuya doğru geçtiğiniz anda renk değişiyor. Türkiye’de yaşayanların kökeni Orta Doğu ve Akdeniz olarak çıkıyor. Yunanlar, Ürdünlüler, İranlılar, Süryaniler ile yakınız ve akrabayız. Ama bu kesinlikle İranlıların soyundan geliyoruz ya da İranlılar bizim soyumuzdan geliyor anlamına gelmiyor. Genetik açıdan birbirine benzer bireyler rahatlıkla farklı etnik grupların üyeleri olabilirler. Bu farklılığın kaynağı genler değil, kültürel yaklaşımlar.
– Kürtler ve Ermeniler genetik olarak Türklere ne kadar yakın?
– Kürtler de binlerce yıldır bu topraklarda. Ama bize İranlılardan ve Yunanlardan daha uzak, Özbeklerden ise daha yakınlar. Ermenilerin durumunu tespit etmek çok zor çünkü tehcir olayı var. Ama genetik bağlantıya göre İranlılar, Yunanlar ve Ürdünlülerden hatta Türkmenlerden bile daha uzaklar.…
– Gen araştırmalarının sonuçları ne kadar güvenilir?
– Son derece güvenilir. Çünkü genler bir anlamda insanların kara kutusu. İnsanların son 60 veya 90 bin yılda izledikleri yollar saptanabiliyor. Daha önce eski insanların, tarihçilerin yazdıklarından yola çıkılıyordu. Genleri ise insanlar yazmıyor, insan etkisinden neredeyse bağımsız. Eleştiriler ancak yöntemler ve işlemlerde yapılabilecek hatalarla ilgili olabilir.
İran Azerisi değil İran Türkü imiş
Sitenin yöneticileri, Azeriler ile ilgili yazıma da bazı tepkiler geldiğini söyledi. Efendim niye İran Azerileri demişim, onlar İran Türkü imiş. Aynı şeyi tekrarlamayacağım. Onlar Azeri ve İran’da yaşıyorlar, önce gidip onlara kabul ettirin Azeri olmadıklarını, sonra bana gelin.
Bir de “İran Türkü” derseniz orada yaşayan Türkmenlere ne diyeceğiz? Evet İran’da Azeriler’den başka Türkmenler de var.
“İran’ın kuzeydoğusunda bulunan ve Türkmenistan ile sınır komşusu olan İran Türkmenistanı ya da Güney Türkmenistan olarak da adlandırılan Türkmen Sahra denen coğrafi bölgede, çoğunluk oldukları Gülistan Eyaleti ile azınlık oldukları Kuzey Horasan ve Razavi Horasan eyaletlerinde yaşayan Sünni Hanefi Türkmenlere1 ne diyeceğiz?
Tarih bilmeden ahkâm kesenlere söyleyecek sözüm yok, onları tarihe havale ediyorum.
Herkese keyifli günler.
Manşet fotoğrafı: Karaylar
KAYNAK
1- https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ran_T%C3%BCrkmenleri
İlgili yazı:
https://medyagunlugu.com/herkesi-turk-yapmak/