Sevgili arkadaşım Cenk Başlamış “talimatı” verdi; ‘Neden siyasete girmeye karar verdiğini yazsana.’
Bir gazeteci artık emekli de olsa kendini en iyi nasıl ifade eder ki zaten?
Geriye dönüp bakıyorum. Hayatım boyunca yaptığım tercihleri bir dizi halinde hatırladığımda kendimle ilgili daha açık bir görüş kazanıyorum. Ben hiç siyasetten uzak oldum mu?
12 Eylül darbesinin toplumun üzerinden buldozer gibi geçtiği yılların çocuklarıydık biz. Baskı ve adaletsizliğe tahammül edememekle başladı her şey. İlk siyasi arayışlarımız üniversite kampüslerinde yeşerdi, özgürlük, fırsat eşitliği, tek tipleştirmeye karşı olmak.
Ardından kadın hareketiyle tanışmak, Yoğurtçu Parkı’nda 1987 yılında kitlesel mitinge dönüşen Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü’nden itibaren kadın hareketinin hep yanı başında yer almak…
İnsan tercihleriyle inşa ediyor kendini. Meslek olarak gazeteciliği seçmek de bir tercih. Görevi, sadece akıl ile değil gönül ve vicdanla yapmaya özen göstermek de… Bağımsız gazetecilik demokratik ortamlarda gelişir. Gazeteciler yaptıkları iş gerektirdiği için de demokrasiyi savunurlar. Yani demokratlık mesleğe içseldir.
Demokratik değerler ve insan hakları temelinde topluma adanmışlıktır gazetecilik.
Tercihler…
Bir başka tercih, mesleki mücadelenin yanı sıra sivil toplum mücadelesini de yürütmek. Toplumun en geride bırakılanlarının yanında olmayı onları desteklemeyi ve dayanışma ile değişmeyi, dönüşmeyi seçmek. Çocukların, gençlerin, kadınların yanında olmak.
Halkın arasında çalıştım hep. Sokaktan gelen bir haberci olarak siyasete de sokaktan başlamayı uygun gördüm.
Kadıköy Belediyesi Meclis üyeliği için adaylık başvurumu yaptım. İlk iş olarak da muhtarlarımızı ziyaret edip mahalle hayatına dair olumlu/olumsuz görüşlerini aldım.
“Kentsel dönüşümü kılcal damarlarımıza kadar hissettik” diyen Dumlupınar Mahallesi muhtarını, dönüşüm yüzünden evini terk etmek zorunda kalacağından endişe duyan Rizeli Hasanpaşa Mahallesi muhtarının “Artık buralı oldum. Geri dönemem” diye yakınmasını dinledim. Temizlikten, ulaşıma, kentsel dönüşümden yaşlıların, çocukların, kadınların ihtiyaçlarına kadar hemen her sorun partili-partisiz herkes için ortaktı.
Peki, hayatın hepimize dokunan en küçük biriminden başlayarak yeni ve birleştirici bir dil oluşturmak mümkün mü?
İyilik ile kötülük arasındaki sert başkalık karanlık zamanlarda tercihlerimize daha da önem kazandırıyor.
Karanlık zamanlardan geçiyoruz. Baskıya, eşitsizliğe, kötülüğe tahammülü olmayanlar için sorumluluklar artıyor. Kendi adıma daha iyi bir yurttaş olmayı, hayata daha aktif katılmayı tercih ediyorum. Elimi taşın altına koymak, sorumluluk almak istiyorum.
Bu yolculuğa herkesi çağırıyorum.
Mutlu bir dünya için hep birlikte…
Nilgün Akay