Bugün (15 Ocak) doğumunun 122. yılını kutladığımız büyük şair Nâzım Hikmet’in Sovyetler Birliği’nde geçirdiği yıllara ilişkin bilinmeyen ya da az bilinen pek çok anısı bulunuyor.
Bunlardan biri de, Hikmet’le dönemin ünlü Rus edebiyatçısı Konstantin Paustovski arasında geçen ilginç diyaloglar.
Hikmet, 31 Mayıs 1962’de ünlü yazarın 70. yaş günü nedeniyle Tarus kentinde düzenlenen gecede, “Bence yazarın başka bir yazara olan saygı, sevgi ve bağlılığını yazılı şekilde aktarması daha güzel. Çünkü bizim işimiz nutuk çekmek değil, yazı yazmak. Ben bunu sevgili öğretmenim Paustovski’ye aktarmaya çalışacağım. Onun için bir şiir ve makale yazdım “diyor.
Kalp rahatsızlığı nedeniyle geceye katılamayan Paustovski’den “maestro” diye söz eden Hikmet, “Bence o öncelikle çok dürüst bir insan. Bana göre, yazarın dürüstlüğü onun yeteneğinden de önemli. Eğer yazarın dürüstlük ve yeteneği birleşirse bu durumda karşımıza Paustovski gibi bir insan çıkar… Paustovski sadece Sovyet edebiyatının değil, aynı zamanda da dünya edebiyatının büyük bir ismi” diye devam ediyor.
Bu konuşmadan sonradan haberdar olan Sovyet yazarı, 1 Temmuz 1962’de Nazım’a mektup yazarak duygularını şöyle aktarıyor:
“Sevgili Nâzım Hikmet! Hakkımda yazdığınız makale ve güzel şiirleriniz ve Edebiyat Müzesi’ndeki gecede konuşmanız beni çok duygulandırdı. Tüm bunlar benim için sürpriz ve değerli armağanlar oldu. Size tüm kalbimle teşekkür ediyorum.
Siz şairsiniz ve cesur bir insansınız. Sizinle görüşmek istiyordum. Fakat aşırı utangaçlığımdan dolayı henüz bu görüşmeyi gerçekleştiremedim. Bir kere Varşova’da karşılaştık ama galiba beni tanıyamadınız, ben de bu yüzden size yaklaşmak istemedim. Hastaneden yeni taburcu oldum. Doktorlar Ağustos ayında tamamen iyileşeceğimi söyledi. Eğer Moskova’da olursanız sizi Tarus’a da beklerim.”
“Hep hasret çekti”
Nâzım Hikmet’in Moskova’daki son yıllarına tanıklık eden Azeri asıllı Sovyet yazar Çingiz Hüseyinov da, şairin vatanını çok sevdiğini ve hep hasret çektiği söylüyor.
Hüseyinov, “Azerbaycan asıllı Ekber Babayev, Nâzım’ın Moskova’daki yardımcısı ve aynı zamanda da dostuydu. Babayev’le ben de arkadaştım. Bu dostluk sayesinde Nâzım’la tanıştım. Zaman zaman görüşüyorduk. Kuşkusuz büyük bir şair, kalbi geniş bir insandı” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Vatanını çok seviyordu. Hiç unutmam, 1958 yılında Azeri şair Mehdi Hüseyin dönemin Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi’nin davetiyle Türkiye’ye gitmişti. Hüseyin o sıralar SSCB Yazarlar Birliği Sekreteri idi. Türkiye’den döndüğünde Kızıl Meydan’ın karşısındaki Moskva Oteli’nde onu ziyaret ettim. Odaya girdiğimde Nâzım da oradaydı. Çok dertli görünüyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Önünde Türkçe kitap, gazete ve dergiler vardı. Bunları Hüseyin Türkiye’den getirmişti.
“Nâzım Türkçe yayınlarına dikkatle bakıyor, inceliyor ve neredeyse ağlamak istiyordu. Hüseyin bu arada ona Türkiye izlenimlerini, yaşadıklarını aktarıyordu. Hüseyin anlattıkça Nâzım’ın memleket hasretiyle azap çektiğini hissediyordum. Gözleri dolmuştu. Hüseyin’e bir kaç gazete, dergi ve kitap vermesini rica etti. Hüseyin’in ‘Nâzım, Bakü’ye gidene kadar bunlara göz atmam lazım. Daha sonra ulaştırırım sana’ demesi şairi daha da üzdü. Nasıl vatan hasret çektiği belliydi, insanı duygulandırıyordu. Kelimenin gerçek anlamıyla bir vatanseverdi.”
“Gagarin hayranıydı”
Uzaya ilk çıkan insan” unvanına sahip ünlü Sovyet kozmonot Yuriy Gagarin de Hikmet’e büyük hayranlık duyuyordu.
Rus yazar Anton Pervuşin’in 2017 yılında yayınladığı “Bir Uçuş ve Tüm Hayatı” kitabında Gagarin’in hayatı anlatılıyor. Gagarin’in 1949-51 yıllarında Moskova’ya yakın Lyubertsı kentindeki meslek okulunda eğitim aldığını anlatan kitap, okul arkadaşı Timofey Çugunov’un anılarına da yer veriyor.
Kitapta, “Öğrenciler Moskova’ya sık sık gezmeye gidiyorlar, müze ve hayvanat bahçelerini ziyaret ediyorlardı. Çugunov’un anılarına göre, bir gün Gagarin Sokolniki parkında Hikmet’in konuşma gecesine katılmak için arkadaşlarını ikna etti. Bugün belki bu ismi az kimse biliyor ama o zamanlar ‘Türkiye’nin Puşkin’i’ olarak tanınıyordu” deniliyor.
Hikmet’in hayatına da yer verilen kitapta, Gagarin ve okul arkadaşlarının şairin gecesinden çok etkilenmiş olarak döndükleri ve uzun süre unutamadıkları anlatılıyor. Yazar Pervuşin, Gagarin’in uzaya çıkmasından 24 saat sonra Hikmet’in Sovyet kozmonotu ile ilgili felsefi bir şiir yazdığını hatırlatıyor.
Hikmet-Gagarin ilişkisinin bir başka az bilinen boyutu da, ünlü şairin uzaya ilk kez bir Sovyet kozmonotunun gideceğini iki ay önceden tahmin etmiş olması.
1961 yılında Sovyetler Birliği’nde yayımlanan Znanie-Sila adlı bilim dergisinin 6. sayısındaki makalede “Nazım, ilk olarak bir Sovyet vatandaşı uzayı fethedecek tahminde bulundu” diye yazıyor.
Makalede Nazım bu konuyu şöyle anlatıyor:
“Venüs gezegenine uzay aracının fırlatılmasının ardından Moskova radyosu muhabirleri evime ziyarete gelerek bana uzaya çıkan ilk kişinin hangi ülkenin vatandaşı olacağını sordu. Ben de mutlaka bir Sovyet vatandaşının olacağını söyledim. Bu insanın Sovyet vatandaşı olması lazım. Başka türlü olamaz. Mistik düşünmüyorum ama yine de tarihin mantığına inanıyorum. Bu mantık bana şunu fısıldıyor: 1917 yılında ayağında çizme ve kafasında şapkayla Kışlık Saray’a (Bolşevik Devrimi) hücum eden Putilov fabrikasının bir işçisinin oğlu uzaya da hücum edecek. Ama bu sefer kozmonot elbisesiyle ve tabii ki tüfeği olmadan.”
Yani şaire göre, dünyanın sosyal adaleti adına devrimci bir işçinin oğluna uzay yolculuğu misyonu düşecekti.
Sovyet bilim dergisi, Nazım’ın tahmininde haklı çıktığına dikkat çekerek, “Putliov fabrikasının işçisinin oğlu uzaya ilk çıkacak sözleri gerçek oldu. Gagarin’in dedesi Putilov fabrikasında çalışmıştı” diye yazdı. Putilov fabrikasının işçileri Rusya’nın devrimlerinde önemli rol oynamıştı.
12 Nisan’da uzaya giden Gagarin, Sovyetler Birliği’nde, günümüzde de Rusya’da “kahraman” kabul ediliyor.
Hikmet’in konuyla ilgili şiiri şöyle:
Kosmosun Kardeşliği Adına
Kosmosda bizden başka düşünen var mı
var
bize benzer mi
bilmiyorum
belki bizden güzeldir
bizona benzer mesela ama çayırdan nazik
belki de akarsuyun şavkına benzer
belki çirkindir bizden
karıncaya benzer mesala ama tıraktörden iri
belki de kapı gıcırtısına benzer
belki ne güzeldir bizden ne de çirkin
belki tıpatıp bize benzer
ve yıldızlardan birinde
hangisinde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz
hangi dilde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla
Tovariş diyecek
söze bu sözle başlayacak biliyorum
Tovariş diyecek
ne üs kurmağa geldim yıldızına
ne petrol ne yemiş imtiyazı istemeğe
Kola-kola satacak da değilim
selamlamaya geldim seni yeryüzü umutları adına,
bedava ekmek ve bedava karanfil adına
mutlu emeklerle mutlu dinlenmeler adına
“Yarin yanağından gayrı her yerde her şeyde hep beraber”
diyebilmek adına
evlerin yurtların dünyaların ve kosmosun kardeşliği adına
13 Nisan 1961, Paris
Fuad Safarov, Moskova