Kemal Tahir’in 1932’de başlayan gazetecilik hayatının onun romanlarına olan katkısı üzerine birçok şey yazılmıştır.
Eroin furyasından ekmek buhranına birbirinden çok farklı konularda haberler kaleme alan yazarın, gazetecilik ile ilişkisi sadece haber peşinde koşmaktan ibaret değildir. Kemal Tahir, aynı zamanda iyi bir anketçidir de; kimi zaman “İsveç jimnastiği mi Alman jimnastiği mi?” gibi güncel meselelerle ilgili, kimi zaman ise edebiyat dünyasını karıştıracak sorular yöneltir karşısındakilere.
Bu anketlere örnek olarak 2023’ün Mayıs ayında Mehmet Güven Avcı’nın yayına hazırladığı 1936 Model Gençler’i gösterebiliriz. Yazarın bu yönünü göstermesi açısından kıymetli bir örnek olan bu eser, Kemal Tahir’in 1936’da yayımlanan “Namık Kemal İçin Diyorlar ki” başlıklı röportajlarından oluşan broşürüne bir de “1936 Model Gençler ve Zavallı Peyami Safa” başlıklı metin eklenerek oluşturulmuştur.
Broşürdeki röportajların edebiyat dünyasında eleştirilmesi, ikinci metnin doğmasına yol açar. Kemal Tahir, Suat Derviş ve Ahmed Cevad isimlerini taşıyan bu kitapçığın önemli bir kısmını Kemal Tahir’in yazısı oluşturur.
Burada ise Kemal Tahir’in Son Posta’da 19 Ekim-9 Kasım 1936 tarihleri arasında yaptığı, dört parçadan oluşan “Edebiyat Röportajı: Şair ve Romancılarımız Bu Sene Bize Neler Okutacaklar?” başlıklı ankete yer vermek istiyoruz. Hem devrin yayın dünyasını göstermesi hem de yazarın muzip üslubunun bir örneğini teşkil etmesi bakımından bu anketler güzel bir örnek.
Kemal Tahir, o dönemin alışkın olduğumuz kuru/resmî anket üslubundan uzak, kendini ve ortamı da işin içine katan bir dil kullanır bu röportajlarda. Böylece metin, okur için eğlenceli olmakla birlikte, edebiyat tarihçileri için de kıymetli anekdotlar içerir. Anket yapılan isimleri şöyle sıralayabiliriz:
Nâzım Hikmet, Suat Derviş, Sadri Ertem, Reşat Nuri, Fikret Âdil, Yusuf Ziya, Nurullah Ataç, Etem İzzet, Selâmi İzzet, Orhan Seyfi, Osman Cemal, Halit Fahri, Ercüment Ekrem Talû ve Kadircan Kaflı.
***
Nâzım Hikmet röportajı
Önümüzdeki neşriyat mevsimi için muharrir ve şairlerimizin ne gibi eserler hazırladıklarını sorduk. Aldığımız cevapları sırasıyla neşrediyoruz.
– “Neler hazırlıyorsun üstat?” dedim.
– Evvela Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin adında bir epope.
– Mevzusu?
– Malum ya Osmanlı tarihinde bir köylü ve esnaf isyanı vardır: Şeyh Bedreddin
İsyanı. İşte onu yazıyorum. O devrin derebeylik nizamı içinde basit bir sosyalizm hareketi olan bu isyan beni eskiden beri sarıyordu. İlk fırsatta yazmayı
çok istiyordum. Bu fırsat geldi.
– Bitirdiniz mi?
– Bitirdim.
– Şeyh Bedreddin’i bir sembol olarak mı alıyorsunuz?
– Şeyh Bedreddin’i neden bir sembol olarak alayım. Şeyh Bedreddin geri devir
içinde ileriyi görmüş bir adamdır. Fakat tabii istikbali derli toplu, ihata etmesine yaşadığı zamanın bilgileri mâniydi. Ben kitabımda, o devrin havasını yaratmaya çalıştım. Osmanlı edebiyatında, divan edebiyatından, bilhassa halk edebiyatı motiflerinden istifade ettim. Kitabımı daha ziyade tarihlere sadık kalarak yazdım. Gazel ahengini, halk türkülerini ve âşık koşmalarını, enderun şiirini bütün bunların kendine has seslerini serbest nazımda denedim. Kitabım, bu bakımdan beni çok uğraştırdı.
– Daha başka?
– Son Posta’da neşredilen Kan Konuşmaz romanını kitap hâlinde bastırmayı düşünüyorum.
– Daha, daha.
– Bir de müstakbel cemiyeti yani şu “İyi günler göreceğiz çocuklar” dediğimiz
yarınki cemiyeti, onun bitmez tükenmez, sevinç ve saadetini anlatmak istiyorum. Yani muhakkak doğacağına inandığım mesut hayatın hikâyesi.
– Daha başka?
– E, işi uzattın artık, bu arada Marksizm’in klasik eserlerini tercüme etmek istiyorum. Bir de faşizme dair romanım vardı. Onu gözden geçireceğim. Artık kes,
yeter, yapacağız demek o kadar tatlı ki sabaha kadar bu mevzuda konuşabiliriz.
Suat Derviş röportajı
Suat Derviş şu cevabı verdi:
-Bir roman hazırlıyorum. Bir genç kızın romanı. Dur telaşlanma, Ne Bir Ses Ne
Bir Nefes, Fatma’nın Günahı gibi değil. Bu genç kız bir ameledir. Hasta bir üvey
kardeşini, ayyaş bir babayı ve zayıf hastalıklı bir anneyi beslemek mecburiyetindedir. Bir fabrikada çalışır.
– Nihayet kötü yola düşer değil mi? Ferasetimi alkışlamadan tasdik etti:
– Evet kötü yola düşer ama senin zannettiğin gibi değil. Sade ve sade yaşamak
için, bu yaşamanın öyle sinema dekorları hasretiyle alakası yok. Bu yaşama
alabildiğine beşerîdir. Mesela, bir yaz günü plaj hikâyeleri dinledikten sonra
bir deniz banyosu yapabilmek için yabancı bir erkekle plaja gider. İçinde yaşadığı cemiyetin lazım saydığı, iki metre ipeği, bir iskarpini, bir şapkayı temin etmek için. Anlıyorsun ya, kahramanım ne cumbadan rumbaya hoplayan garibe ne de Fatih’ten Harbiye’ye göç eden yarı mondendir. O en beşerî bir hayat seyri içinde fabrikalarda, sokakta, aramızda yaşayacak. Gönlün oldu mu?
– Teşekkür ederim. Hepsi bu mu?
– Hepsi bu kadar değil. İspanya Hikâyeleri diye bir küçük hikâye kitabı ile, bir iki
seri röportajımı kitap hâlinde bastıracağım.
– Ya şiir?
– Deli misin? Ben onu bütün ömrümde yapmadım.
(Deniz Tepe, tdk.gov.tr)
Yazının tamamını ve diğer röportajları okumak için tıklayın