Eskiden yani Sovyet döneminde hemen her yerde, toplantılarda, konserlerde, Moskova’ya gelen uçak ve trenlerde bir anons yapılırdı: Değerli Moskovalılar ve Moskova’nın konukları…
Başka bir kentten havalanan uçak başkente inişe geçtiğinde hostesin gülen sesi “Moskova’nın konukları’na hoş geldin” derdi. Bu ifade, Sovyet Komünist Partisi’nin önemli sloganlarından biri olan ‘halkların kardeşliği’ne dayanırdı. İçi ne kadar doluydu bilinmez ama çok kullanılır, Moskova’yı gezmeye gelen taşralıların gururunu okşardı. ‘Değerli Moskovalılar ve Moskova’nın konukları’ ifadesi hâlâ çok kullanılıyor kullanılmasına ama artık içi öyle boşaldı ki… 6 Şubat’ta Moskova metrosunda deprem etkisi yaratan şiddetli patlama meydana geldiğinde saat 08.32’ydi. Yani tam da herkesin işe, okula yetişmeye çalıştığı saat. Avtozavodskaya’dan Paveletskaya istasyonuna gitmekte olan metroda toplam 700 kişi vardı.
Patlamanın meydana geldiği vagonda ise, yaklaşık 100. İçlerinden çoğu, neden ve kim tarafından düzenlendiği hâlâ bilinmeyen bir saldırının kurbanı oldu. Metrodaki patlamanın üzerinden bir haftadan fazla zaman geçti. Ölü sayısı sürekli artıyor. Belki 100’e yaklaşacak, belki 100’ü de geçecek. Devlet Başkanı Vladimir Putin, “Rusya teröristlerle pazarlık etmez” diyerek saldırıya sert tepki gösterdi.
Diğer politikacıların ve toplumun tepkisi ise daha da sertti. Aralık ayındaki parlamento seçimlerinin sürpriz partilerinden Anavatan’ın lideri aşırı milliyetçi Dimitriy Rogozin’e göre, metroya düzenlenen saldırı bir ‘etnik suç’tu. Hemen herkes gibi patlamadan Çeçenleri sorumlu tutan Rogozin, olağanüstü durum ilan edilmesini istiyor ve “Düşman içimizde. Teröristler ellerini kollarını sallayarak Moskova’ya geliyor. Küstahça saldırılar düzenliyor. Onlara hak ettikleri en sert karşılığı vermeliyiz,” diyordu. Rogozin belki Çeçenleri suçlar gibi görünüyordu ama belli ki kastettiği bütün Kafkas asıllılardı. Bir başka aşırı milliyetçi politikacı, Vladimir Jirinovski’ye göre ise, Moskova’da yaşayan bütün Kafkas asıllılar kovulmalıydı.
Milliyetçi, ırkçı açıklamaların halkı etkilememesi olanaksızdı. Zaten Moskovalılar, potansiyel terörist ve suçlu olarak gördükleri Kafkas asıllılarla bir arada yaşamaktan hiçbir zaman hoşnut değildi. Benzer terör olayları bu duygunun daha güçlü olarak dışa vurulmasına yol açıyordu. Metro saldırısından hemen sonra düzenlenen bir kamuoyu yoklamasına göre, halkın yüzde 70’i Kafkas asıllıların kente girişinin yasaklanmasını istiyordu.
Kafkas asıllılara ya da daha doğru bir ifadeyle Ruslara benzemeyenlere yönelik öfke Moskova’da değil ama Rusya’nın en entelektüel kenti St. Petersburg’da faciaya dönüştü. Yusuf Sultanov 35 yaşında bir Tacik vatandaşıydı, birkaç ay önce ailesiyle kente taşınmıştı. Pazarda hamallık yapıyordu. 10 Şubat akşamı yani metronun bombalanmasından tam dört gün sonra akşam saatlerinde kızı Kurşada ve yeğeni Alabir’le eve dönüyordu.
Evine açılan karanlık avluya girdiklerinde çocuk denecek yaştaki çok sayıda gencin saldırısına uğradı üç Tacik. Saldıranların ellerinde zincir, bıçak ve sopalar vardı. Dokuz yaşındaki Kurşada vücuduna saplanan 11 bıçak darbesiyle hemen orada kan kaybından öldü. St. Petersburg polis sözcüsü Pavel Rayevskiy’nin saldırıyla ilgili açıklaması biraz garipti.
“Bu pek dazlakların saldırısına benzemiyor. Onlar çocuklara saldırmaz. Malum, Tacik göçmenler genelde uyuşturucu işiyle uğraşır. Bu saldırı da uyuşturucuyla bağlantılı olabilir. Ama tabii, her olasılığı araştıracağız” diyordu Rayevskiy.
Polis sözcüsü aynı açıklama içinde hem ırkçı dazlakları aklamış, hem de bütün Tacik göçmenleri uyuşturucu kaçakçılığı yapmakla suçlamış yani dokuz yaşındaki bir kız çocuğunun öldürülmesini neredeyse haklı göstermeye çalışmıştı. “Ama tabii, her olasılığı araştıracağız,” lafı ise zaten taşımadığı anlamını yitirip boşlukta kalmıştı.
Kurşada’nın öldürülmesi, o ana kadar basına yansımamış benzer saldırıların ilk kez duyulmasını sağladı. Adı açıklanmayan Türk asıllı bir Alman vatandaşının geçen yıl metroda dövülerek öldürüldüğü ortaya çıktı.
Metro saldırısı ardından benzer ölüm olaylarının Moskova’da olmamasını galiba sadece tesadüfe bağlamak gerekiyor. Oluşan, oluşturulan psikolojik patlama ve linç havası o kadar tehlikeli ki. İşin gerçeği, artık kimse ne ‘halkların kardeşliği ‘ile ilgileniyor ne de ‘Moskova’nın konukları’yla.
Daha doğrusu, kimse Moskova’da ‘konuk’ görmeye dayanamıyor.
(2004)
Gazeteci Cenk Başlamış’ın “Rusya’nın Sırları” kitabından alınmıştır.
Not: “Bu yazı yıllar önce yazılmış, şimdi durum nasıl acaba” diye merak eden varsa, “Batı cephesinde yeni bir şey yok…”