Hakem Halil Umut Meler’e yumruklu ve tekmeli saldırı sokaktaki vatandaştan devletin tepesine herkesin haklı tepkisini çekti.
Türkçede “tekerlek kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur” diye bir deyim var.
Şu anda yaşanan da tam olarak bu.
Her kafadan bir ses çıkıyor, herkes birilerini suçluyor ve bu olayın “milat” olması gerektiğini söylüyor.
Tamam da bu Türk futbolunda son 30-40 yılda yaşanan münferit bir olay değil ki.
Geçmişte bir takımın otobüsünün kurşunlanmasından tutun hakemin rehin alınmasına ve tribünde taraftar bıçaklanmasına kadar sayısız olay yaşandı.
Hepsinde de ortalık ayağa kalktı, suçlular arandı, “milat olsun” denildi, biraz zaman geçince hiçbir şey olmamış gibi hayat olağan akışına döndü.
Bu olaylar futbolun endüstrileşmesine yani para basan bir sektöre dönüşmesinin başlangıcına kadar uzanıyor.
Belirli bir yaşı üstündekilerin özlemle anlattığı “rakip takım taraftarları tribünde yan yana maç izlerdi” günleri geride kalalı çok oldu.
Büyük takımların futbol pastasından daha fazla pay kapma hırsı tiraj ve reyting uğruna önce gazeteler, sonra onlara katılan televizyon kanallarının taraftarları kışkırtıcı haberleriyle nefret dolu bir ortam yarattı.
Tabii bunlara siyasetin futbola el atması ve sorumsuz kulüp yöneticilerinin nasıl bir dinamitin fitilini ateşlediklerinin farkında bile olmadıkları ya da umursamadıkları açıklamaları da eklemeli.
Elbette Türkiye’de futbol ülkenin genel durumundan kopuk değil.
Toplumda zedelenen adalet duygusu kaçınılmaz olarak futbol kamuoyuna da yansıdı.
Büyük takımlarından herhangi birinin maçının olduğu akşam sosyal medyaya göz atın.
Maç oynayan takımın taraftarları hakemin adil olmamasından, kendilerine kumpas kurulmasından yakınır.
Rakip taraftarlara göre ise tam tersine o takım kollanıyordur, maçı hakemin iteklemesiyle kazanmıştır.
Ya da o takım maçı kaybetmişse rakip taraftarlar sevinç içindedir, kendi takımları zaten yıllardır “doğranmıştır.”
Nefret o kadar büyüktür ki rakip takımın haksızlığa uğramış olabileceği kimsenin aklına gelmez, gelse de dillendirilmez.
Ama belki de en az suçlu olan taraftarlar.
Taraftarları kışkırtanlardan, nefreti körükleyenlerden söz ederken kendilerine “gazeteci” diyenlere mutlaka ayrı bir paragraf açılmalı.
Aslında bir gazetenin ya da kanalın muhabiri olan ama kulüplerle çıkar ilişkisine girdikleri için ama sosyal medyayla gelen ün gözlerini körelttiği için nefreti körükleyenler listesinde ön sıralarda yer alıyor.
Ama onlardan da önde televizyondaki rezil sözde spor programları var. Her anı bayağılık kokan bu programlar kimilerince komedi niyetine olsa da maalesef çok seyrediliyor.
Halil Umut Meler olayı gerçekten “milat” olabilir mi?
Hayır, olmaz.
Olsaydı daha önceki saldırılar olurdu.
Sonuçta rakip bir milli takımın oyuncularını sahada kovalamış bir ülkeyiz.
Tekerlek çoktan kırıldı.
Fotoğraf: 2005 yılındaki olaylı Türkiye-İsviçre maçı (Murad Sezer, AP)