İş dünyası markalar için bir cennet olmaktan çıktı.
Şimdi önlerinde çok ciddi bir sınav var. Bu sınavı geçmek için birçok enstrüman var gibi görünse de, bir tanesi adeta hayat memat meselesi haline geldi.
Daha doğrusu bir kavram var ve bu bütün geleceği belirliyor.
Bu kavramın adı itibardır.
İtibar, 360 derece çevreden beslenen bir özelliktir. Kurumun içte ve dışta bütün paydaşları tarafından belirlenir. Buna, çalışanlar, iş ortakları, tedarikçiler, çevre halkı, müşteriler dahildir. İtibar, sosyal hassasiyetlere özen gösteren ve herkese karşı saygılı kurumsal politikaların ödülü olarak kazanılır.
İtibar kazanan kurumsal politikalar, kültür ve değerlerden ilham alır ve oluşturulur. Bu değerlerin en başında da, insanlık için en acil gündem maddesi olan doğaya ve çevredeki tüm topluluklara, canlılara saygı gelir.
Kurumlar ve markalar, 360 derece çevreleri ile ilişkilerini kurumsal itibar ekseninde sürdürürlerse, ömürlerini kuşaklar boyu devam ettirirler.
Markalar ile ilgili bir gezintiye ne dersiniz?
PanAm?
Sabena?
Swiss Air?
Eastman Kodak?
Hummer Cip?
Amiga?
Diners Club?
Puro sabunu?
Fay deterjanı?
Anadol otomobil?
Gırgır halı süpürgesi?
Vita?
Akif çamaşır suyu?
Ericcson, Nokia telefonları?
Nerede bunlar?
Markalara biraz daha dikkatli bakalım
Markalar vaatlerle hayatta kalır. Kapsadıkları ekonomik ve sosyal coğrafyadaki insanlara sözler verirler. Esasen markalar arasındaki savaş bir nevi sözlerin savaşıdır.
Kim daha gerçekçi, daha erişilebilir ve daha keyifli sözler verirse ve bunu da yerine getirirse, o kazanır.
Bugün işin rengi değişti.
Markalar artık sadece kişiye değil, topluma, doğaya, hayvanlara, daha da özelde engellilere ve daha birçok topluluğa söz vermek zorundalar. Dahası var. Bu sözler artık kaydediliyor ve dolayısı ile markalar bu sözleri eksiksiz yerine getirmeye mecburlar.
En küçük bir falso işi en başa döndürür.
Şimdi işler biraz daha zorlaştı.
Bir tarafta devasa bir marka mezarlığı var. Bir tarafta ise, bu günü ve geleceği doğru okuyup, anayasasına değerleri yerleştiren ve yarını kazanmaya çalışan markalar var. Onlar, geleceğin saygın markalar ligini yaratıyorlar.
İtibar kavramının içine değerleri yerleştiriyorlar. Bunlar neler?
Öncelikle hitap ettikleri topluluklar gibi yaşıyor ve düşünüyorlar. Dünyaya benzer bir açıdan bakıyorlar. Kitlelerin gelecek ve doğa ile ilgili endişelerini paylaşıyorlar.
Geleceği kazanmaya çalışan markaların gündeminde şunlar var;
Adil ticaret
Çevre felaketleri
Sağlıklı tarım
Sağlıklı nesiller
Dengeli tüketim
Doğal kaynakların verimli kullanılması
Karbon salınımı
Engellilerin hayata erişmesi
Kadına şiddet
Açlık
Yoksulluk
Salgın hastalıklar
Bu saatten sonra insanlara ne ürettiğimiz kadar, bunu nasıl ürettiğimizi de anlatmak zorundayız. Eğer nasıl yaptığımızı samimi olarak anlatamazsak, turizmciler olarak, yerimizin ‘ Güvenilmez Markalar Ligi’ olacağından emin olabilirsiniz.
Bir zamanlar pazar lideri olarak bildiğimiz birçok marka şimdi markalar mezarlığında yatıyor. Onları mezara götüren nedenlerin başında insanlığın hızla değişen değerlerini doğru anlayamamak ve onlara saygı göstermemek gelir.
Hayata devam için yol ayrımı
Bu gün bütün markalar ve bunların arkasındaki kurumlar, bir yol ayrımındalar.
Verecekleri bir karar ile geleceklerini belirleyecekler. Daha net bir ifade ile kurumlar insanlık ve hayat karşısında ahlaki bir yol ayrımındalar.
Çalışanlara, çevreye, hayvanlara sağlıklı olma hakkını tanımayan markalar cenaze işlerini şimdiden ayarlasalar iyi olur.
Sürdürülebilir başarı, bu alanda saygın politikalar uygulamaktan geçer. Markalar, başarı için önemli bir seçim daha yapmak zorundalar.
Bu başarının kimin adına ve kimler için olduğuna karar vermeliler.
Adil Gürkan