İstanbul’daki Saint-Joseph Lisesinin 1943 yılı mezunlarından Ertuğrul Ceylan’ın, Eski Saint-Joseph’liler Derneği Başkanı Prof. Dr. Selçuk Somer’in geçen yılın sonunda hayatını kaybetmesinin ardından 87 yıllık arkadaşına yazdığı mektup:
“Sevgili Selçuk,
Biz seninle 1935 yılında Saint-Joseph’in bahçesinde tanıştık. Hepimiz ilkokulu bitirmiş yeni öğrencilerdik. Nasıl oluyorsa kendi arkadaşlarımızı seçiyor, onlarla gruplaşıyorduk. Bizim de 5-6 kişiyle başlayan arkadaşlığımız okul boyunca, yani 8 sene devam etti. Saint-Joseph’i bitirdikten sonra, hepimiz ayrı üniversitelere gitmemiz nedeniyle ayrılmış olsak da o ilk arkadaşlığımız hiç bozulmadı. Dile kolay, 87 yıllık arkadaşlıktan bahsediyorum.
Okulumuzu severdik, Frer’lerle (hoca, rahip yardımcısı) aramız iyiydi. Bu adamların dünyası okul ve öğrencilerdi. Okulda yaşadıkları için öğrencileri iyi tanırlardı. Hatta hangi frer söylemişti hatırlamıyorum, bir gün bizim üçümüzü kastederek, “Selçuk, Ratip ve Ertuğrul les inseparables (ayrılmazlar)“ demişti. Sen de ileri bir tarihte bana gönderdiğin bir gazinodan fotoğrafta o ibareyi kullanmış ve şöyle yazmıştın: “les inseperable’nin burada olmayan üçüncüsüne…”
Evimiz okula yakın olduğundan, ben gündüzlü olduğum halde etüde kalırdım. Böylece hem üçümüz voleybol oynardık, hem de ertesi günün ev ödevlerini hazırlardık. Şimdi sen ve Ratip fileyi hazırlamış beni bekliyorsunuzdur.
Okulda sen genellikle sınıf birincisi olurdun. Zira Ziya Bey amcamız sana demişti ki “ikinci olursan birinciden utanmaz mısın?’’ Değişik bir görüş tarzı, bana aykırı geliyor. Çünkü 30 kişilik sınıfta bizler önümüzdeki kaç kişiye mahcup olacaktık? Bununla beraber sen bu rütbene rağmen, laf aramızda, hem kopya çeker hem de kopya verirdin! Bu konuda merttin yani.
Hatta bir defasında Kaz Ratip’e kopya vermek için çok komplike bir metoda başvurmuştunuz, ablam Neriman’a bile görev verilmişti. Kızcağız önce senin annen gibi imtihan sırasında okula telefon edecekti.
Sen de telefon kulübesine gidip kopyayı telefon rehberinin içine koyacaktın. Neriman biraz sonra da bu sefer Ratip’in annesi olarak telefon ederek onu çağırtacaktı. Bu senaryo yürüdü, Ratip senin bıraktığın kopyayı aldı. Ancak papazlar bu oyunu yemedi! Neticede Ratip imtihandan sıfır aldı, sana ne oldu onu hatırlayamıyorum. Gelince sorarım.
İşler bu minvalde giderken bir de baktık ki son sınıfa gelmişiz. Saint-Joseph’liler bilir, son sınıfta iki şubeye ayrılırdık: Classe de Philosophie ve Classe de Mathematic (felsefe ve matematik sınıfları). Ben bu ilkine sen de ikincisine girmiştik. Ayrı şubelerde olmak bana iyi gelmişti, zira Classe de Philosophie’de ben de birincilik mertebesine ulaştım. Bizler okulumuzu severiz ve Saint-Joseph’li olmakla iftihar ederiz. Yıllar geçtikçe değerini daha da takdir ettik.
Aramızda en yakışıklı olan Ratip’e Robert Taylor adını vermiştik. Onun kızlara ilgisi vardı. Ancak o zamanların usulünde önce kıza mektup yazılırdı. Genellikle Ratip’in aşk mektuplarını ben yazardım. Beğenilen mektubun ilk cümlesi şöyleydi: “Aylardan beri sizi takip ediyorum, fakat siz bir tebessümü dahi benden esirgediniz.”
Anılarımda şöyle bir şey daha var: Bir gün seninle konuşurken evlendiğimizde birbirimizin nikah şahidi olmamıza karar vermiştik. Sen yıllar sonra benim nikah şahidim oldun ama ben senin nikahına gelemedim, zira ben Ankara’da Anadolu Ajansında çalışıyordum ve izin alamamıştım!
1941’de bütün sınıfların katkısıyla oluşan bir tiyatro oyunu sergilenmişti. Sen güzel oynardın, ben ise kabiliyetsizdim. Bu oyunda emir eri rolündeydim. Ancak işin garip tarafı komutanım Fransız subayıydı, bense bulabildiğim Türk askeri kıyafetindeydim. Repliğim de “oui mon commandant“ (evet komutanım) demekti, bunu bile becerememiştim! Çekül’ün bir kartını buldum.
Herhalde sen benim doğum günümü tebrik etmek istemişsin. Ben basketbolda çok iyi zıpladığım için bana “maymun’’ diye isim koymuşlardı. Asıl garibi bu Çekül kartını sen “Ayı ve Eşi” diye imzalamışsın. Demek sen de lakabını benimsemişsin. Son sınıfta okulun bahçesinde çekilen bu fotoğraflarda hepimiz çok mutlu görünüyoruz.
Tunç Uluğ’un Vakıf Başkanlığı döneminden sonra Demir Bey başkan olmuştu, biz eski mezunlar bu dönemde de Moda Deniz Kulübü balolarına davet edilirdik. 2018 Kasım’da çekilen bu resim mutluluğumuzu aksettiriyor. Corona belası yüzünden balolardan mahrum olduk.
M. Matalon okulun meşhur matematik hocasıydı, öğrencilerle arası iyiydi. Resimde sen ve Necdet okulun flamasını beraber taşıyorsunuz.
Sen daha sonraki yıllarında Yıldız Teknik Üniversitesinde önce profesör sonra da başarılı bir rektör oldun. En karışık zamanlardı, üniversitelerde sağ-sol mücadelesi bütün şiddetiyle devam etmekteyken bu senin yaptığın her babayiğidin başaracağı bir iş değildi. Gerek öğrenciler gerekse hocalar tarafından çok sevildin.
Bütün bu başarılı, mutlu, uzun yaşamının çok büyük bölümünde sevgili Ülkü hep yanında yer aldı, seni destekledi. Rotary başkanlığın sırasında, Ülkü de İstanbul’da milletlerarası bir Rotary toplantısı düzenledi ve ülkemizi en iyi şekilde temsil etti. Kendisiyle sen de biz de iftihar etmiştik. Ülkü bir de senin rahatsızlığın süresince, bakımında müstesna bir rol oynadı. Kendisine defaatle söylediğim gibi “Florence Nightingale“ ödülünü hak etmiştir. Hakkı ödenmez. Demek istediğim, milattan önce başlayan arkadaşlığımız bugüne kadar sürdü.
Bunda Sevgili Zülal ve Ülkü’nün de rolleri büyüktür. Saint-Joseph mezunları toplantılarında kendimi hep en gençlerden sayardım. Şimdi nasıl olduysa, her toplantıda en yaşlı bizleriz. Hani şarkıdaki gibi: “Nasıl geçti habersiz, o güzelim yıllarım. “ diyesim geliyor.
Uzatmaları oynuyoruz derler ya, buna da şükür sen de ben de torunlarımızı gördük, daha ne isteriz!
Bugünün takviminde bulduğum Ümit Yaşar’ın şu dörtlüğü sanki benim için yazılmış:
“Bir ateşim yanarım, külüm yok, dumanım yok,
Sen yoksan mekanım belli değil, zamanım yok.
Fırtınalar içinde beni yalnız bırakma,
Benim senden başka sığınacak limanım yok.’’
Beraber görmek istediğimiz 100. yaşımızı artık orada kutlarız.
Sevgilerimle,
Ertuğrul”
Not: Yazı, Saint-Joseph’liler Derneği tarafından yayınlanan Quartier’nin Mayıs-Ekim 2023 tarihli sayısından alınmıştır.
Manşet fotoğrafı: (soldan sağa) Ertuğrul Ceylan, Ülkü-Selçuk Somer