Ergin Saygun (Emekli Orgeneral)
Hamas’ın İsrail’e yönelik beklenmedik saldırısı, bugüne kadar şekilden şekle girmiş Orta Doğu’nun bir kere daha yapılanması için yeni bir başlangıç oldu. Eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın “Hudutlar yeniden çizilecek” aşamasına geldik galiba.
Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Ukrayna’da yirmi yıldan fazla bir zamandır yaşanan ve halen de devam etmekte olan savaşların, uluslararası dengeler üzerinde önemli yansımaları olmuş, yeni düzenlemelerin önünü ve yolunu açmıştır.
Bunların bir sonucu olarak ABD, diğer başka bölgelerle beraber Orta Doğu’daki varlığını küçültmeyi tartışırken, meydana gelecek boşluğu Çin’in doldurmasına imkan vermeyecek şekilde yeni bir güç dengesi oluşturmaya çalışmaktadır. “İbrahim Antlaşmaları”, bu çabanın bir parçasıdır. Ancak, İsrail-Suudi Arabistan yakınlaşmasını Çin, İran-Suudi Arabistan anlaşması ile sekteye uğratmıştır.
Yaşanmakta olan çatışmalar nedeni ile Tel-Aviv için tamamen güvenli bir ortam sağlanmadan-ki sağlanma ümidi şimdilik pek görülmemektedir-İsrail’in güvenliğini her hâl ve şartta sağlamanın, kendisi için moral, hukuki ve siyasi bir mecburiyet olan ABD’nin, bu nedenle, yakın zamanda bölgeden çıkma ihtimali ortadan kalkmış, tam tersine harekâtın yayılma ihtimalinin İsrail için yaratacağı tehlike nedeni ile bölgeyi takviye etmek zorunda kalmıştır.
Aynen “Soğuk Savaş” sonrası, Varşova Paktı’nın dağılması üzerine, güvenliğini sağlama yükümlülüğünü üstlenmiş olduğu Avrupa’nın savunmasından çektiği kuvvetleri, Ukrayna-Rusya savaşı nedeni ile geri taşımak zorunda kalması gibi…
Bu durum, hudut ötesi bir harekâtın, belirlenmiş bazı şartların oluşması ile sona erdirilmesi ve birliklerin yurda dönmesi anlamına gelen “Çıkış Stratejisi“nin önemini hatırlatmaktadır.
ABD’nin, başta Afganistan olmak üzere, diğer bazı yerlerde yaşadığı sıkıntıların üzerinde, Orta Doğu her zaman çıkışın kolay olmadığı, önemli problem sahalarından biri olmuştur ve olmaya devam edeceği anlaşılmaktadır.
Hem ABD hem de İsrail’deki iç karışıklıkların, Batı’nın için için çürüdüğüne inanan İranlı liderleri cesaretlendirdiği açıktır. Her iki ülkede de yaşanmakta olan iç karışıklıklar, bize bir başka noktayı, “İç Cephe“nin kuvvetli olmasının önemini hatırlatmaktadır.
Elbette ki İran’ın, arkasında Çin ve Rusya’nın olduğunu bilmesi, daha cesaretli ve cüretli davranmasına imkan vermektedir. Çatışmalara doğrudan müdahil olacağına dair şimdilik bir belirti yoktur.
Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki Simchat Tora bayramına denk gelen saldırısı, 6 Ekim 1973 yılındaki Yom Kippur Yortusuna denk gelen saldırının sanki bir kopyasıdır. O zaman, Süveyş Kanalı kenarındaki seddeleri yıkıp araçlara geçit açmak için motopompla yamaçlara su basmak, bugün gene bir tatil gününde motorlu paraşütlerle hududu geçmek.
Askeri harekât planlamasında önemli bir nokta: Beklenmedik zamanda, beklenmeyeni yaparak baskın sağlamak.
Teknolojinin kullanılması
İsrail’in, Hamas’ın, topraklarına tünel kazmasını etkili bir şekilde engelleyen elektronik çit ve yeraltı bariyeri sistemini tamamlayarak hizmete soktuğu bilinmekte idi. Hamas bu engelleri aşmanın, yeraltından değil, yer üstünden veya deniz yoluyla yapılması gerektiğini çabuk anladı.
İsrail’in hudut güvenliğinde büyük ölçüde elektronik gözetim ve uzaktan kumandalı silahlar kullanılmakta idi. Ancak bu şekilde, İsrail savunma sistemi, muhtemelen, teknolojiye çok fazla bağımlı hale geldi. Ne derece ileri teknoloji kullanılırsa kullanılsın, insan-makine iş birliğinden vazgeçilmemesi gerektiği prensibi, sanki göz ardı edilmiş gibi.
Hamas’ın, İran’ın yardımları ile İsrail’in elektronik sistemlerini devre dışı bıraktığı, İsrail’in Gazze Tümeni’nin genel karargâh ile irtibatını keserek ve emir ve komuta sistemini bozarak, sevk ve idare güçlükleri yarattığı yolunda açık basında haberler yer almaktadır. Doğru ise, İsrail için siber savaş konusunda önemli bir zafiyet olduğunu kabul etmek gerekir.
Hamas aldatma planı?
Açık kaynak bilgilerine göre, İsrail Hamas’ın, yıllardan beri Katar’dan yüz milyonlarca dolar para almasına ses çıkarmamış; ayrıca her gün yaklaşık 17.000 işçinin sınırı geçmesine izin vermiştir. Bu işçilere, Gazze Şeridi yakınlarındaki kibbutzlar (*) tarafından, İsrail standardında maaşlar ödenmiştir. Ayrıca İsrail, Hamas’ın tahkimat ve yeraltı tünelleri inşası için de kullanabileceği, çimento da dahil olmak üzere, istediği malzemenin çoğunu ithal etmesine izin vermiştir. Gazze’ye ihtiyaç duyduğu suyun yaklaşık yüzde 10’unu, elektriğin çoğunu ve neredeyse tüm yakıtı İsrail sağlamakta idi.
İsrailli gözlemciler, kendisine bu imkanlar sağlanmış olan Hamas’ın daha ılımlı bir kimliğe büründüğünü değerlendirmiş olabilirler. Eğer böyle ise bu, önemli bir istihbarat zafiyetidir. Hamas bütün bunları kaybedeceğini ve hatta İsrail’in tepkisinin çok sert olacağını bilmesine rağmen, taarruz etti ise, belki, bu kayıplara değecek bir kazanım beklentisi içinde olduğunu düşünmek gerek.
Barış umudu var mı?
“Vadedilmiş Topraklar”, Tevrat’ın Tekvin Kitabının 15’nci Bab’ına göre Fırat Nehri’nden Nil Nehri’ne kadar olan bölgedir. İsrail bayrağındaki iki mavi çizgi bu nehirleri temsil eder ve ortasında Davud yıldızı bulunur. İsrail’in devlet politikası, bu toprakları ele geçirmek ve bir daha kaybetmemektir .Sözleri, ”Bu topraklar benim, onu bana Allah verdi” olan şarkıları bile vardır.
İsrail’in devlet politikası, Tevrat esaslarına dayalı olup, aşırı dincidir. Bu toprakları kaybetmemek ve hatta genişletmek için her şeyi yapmakta kararlıdırlar. Ve yapmaktadırlar. İsrailliler bunu varoluş mücadelesi olarak gördüklerinden, meseleye ılımlı yaklaşmalarını veya taviz vermelerini beklemek anlamsızdır. Özellikle de bütün Batı alemi arkalarında iken.
Anlaşmazlığı körükleyen bir başka husus da, iki taraf için de, bölgede dini yönden kutsal yerlerin bulunmasıdır. Müslümanlar için ilk Kabe Mescid-i Aksa, İsrail için Süleyman tapınağı.
Ufukta maalesef bir barış görülmüyor. Hiç görülmedi ki…
Kara harekâtı
Kara harekâtı bağlamında, iki tarafın birbirleri ile tanklar, piyade birlikleri veya hava kuvvetleri ile çatışmasını beklememek lazım. Hamas’ın elinde böyle bir muharebe gücü mevcut değil. İsrail’in, yetkilileri tarafından açıklandığı şekilde, her nasıl gerekiyor ise o şekilde, Gazze’ye gireceğini ve sivillere verilecek zararı ve dünyadan yükselebilecek protestoları umursamadan, Hamas’ı bitirmek için gereğini yapacağını beklemek lazım.
Hamas’ın elinde muharebelerin gidişatını etkileyebilecek önemli bir kuvvet çarpanı bulunmaktadır; tüneller. Ancak tünellerin tam miktarının ve bugüne kadar ne kadarının imha edildiğini bilinmesi mümkün değildir. Tünellerdeki birlikler ve füze dahil çeşitli silahlar, zaten zor ve zayiatlı bir muharebe şekli olan “Meskun Mahal” savaşlarını daha güç hâle getirecektir.
Herhangi bir savaşta; ele geçirilmesi veya etki altına alınması ile kesin sonuca ulaşılmayı sağlayacak hedeflere “Ağırlık Merkezi” denilmektedir. Bu kara harekâtında, ağırlık merkezi tünellerdir.
İsrail, zaman zaman mahdut hedefli ve küçük çaplı taarruzlar yapmaktadır. “Ateşle keşif” veya “tank taraması” da tabir edilen ve süratle icra edilip bitirilen bu tip harekâtın amacı, düşman mevzilerinin yerleri, silah mevzilerinin durumu, vs. gibi konularda istihbarat toplamaktır.
Asıl kara harekâtının zamanı belli değildir. ABD’nin İsrail savunmasını takviyesinin tamamlanmasının beklendiği ifade edilmektedir.
İsrail’in kara harekâtını geciktirmesinin bir sebebi de, muhtemeldir ki, kendi zayiatını azaltmak için, Batı’dan alacağı silah, malzeme ve diğer destek yanında, Hamas’ı ve Gazze’yi direnemeyecek ve dayanamayacak hale getirmektir. Buna uluslararası bir tepki veya tedbir geliştirilememekte, ısrarla İsrail’in nefsi müdafaa yaptığı teması işlenmektedir.
İsrail’in geniş çaplı bir kara harekâtına başlamamasının bir başka sebebi de, Hamas’ın elindeki rehinelerdir. Biden’ın, Netanyahu’dan, rehinelerin kara harekâtı başlamadan serbest bırakılmalarını sağlamaya çalışmasını istediği yolunda, basında yer alan haberler mevcuttur.
İsrail hava harekâtının, Hamas’ın personel zayiatı, komuta, kontrol ve lojistik imkanları üzerinde ne derece etkili olduğunu bilmek zor olsa da, tünellerde savaşmak için bekleyen Hamas mensuplarının her halükarda var olacağını kabul etmek gerekir.
2008 yılındaki Gazze operasyonunda, İsrail kuvvetleri 30,000 civarında idi. Bu sefer beklenen kara harekâtı için seferber edilen asker sayısı 300,000’dir. Bu askerlerin tamamı Gazze kara harekâtında kullanılmasa bile, bu büyüklükteki bir askeri kuvvet İsrail’in Hamas’ı yok etmeye kesin kararlı olduğunun bir işaretidir. Kara harekâtının siyasi hedefinin Hamas’ı, İsrail’e bir daha tehdit teşkil edemeyecek şekilde bitirmek olduğu açıktır. Bu da, çok daha fazla sivil zayiat ve yıkım demektir.
İsrail’in Gazze’deki kara harekâtı başlarsa, çatışmanın orada kalması pek olası görülmemektedir. Soru; savaşın genişlemesinin kapsamı ve hızıdır. Şimdilik, İsrail yakın olduğu düşünülen bir kara harekâtına odaklanmış olup, çatışmaları genişletmeye pek istekli görülmemektedir. Özellikle aşırı zayiata sebep olabilecek bir şiddetle ve acımasızca icra edilecek bir kara harekâtının, çatışmaların daha geniş bölgelere yayılmasını tetikleme riskini taşıdığını unutmamak lazım. Çatışmalar gelişirse, İsrail büyük olasılıkla, İran’ın kendisini değil, Suriye’deki İran varlıklarını vurmayı tercih edecektir.
İsrail’in büyük zayiatla karşılaştığı takdirde, son çare olarak nükleer silah kullanabileceğini ileri sürenler varsa da, başta ABD olmak üzere Batı’nın, İsrail’in bu duruma düşmesine müsaade etmeyecekleri nerede ise kesindir.
Ve şimdi soru şu: Hamas’ı yok ettikten sonra sırada ne var? İsrail Gazze’de kalacak mı, geri çekilecek mi? Çekilecek ise, hangi şartlarda çekilecek?
Tekrar “Çıkış Stratejisi“ne döndük…
(*) Kibbutz: İsrail’de geleneksel olarak tarıma dayalı tüm mülkiyetin ortak olduğu komün-kolektif tarzı yaşayan topluluklara verilen isim.
(E) Org. Ergin Saygun’un daha önce yayınlanan makaleleri:
https://medyagunlugu.com/ukrayna-rusya-savasinda-neler-oluyor/
https://medyagunlugu.com/e-org-ergin-saygun-yazdi-avrupa-mi-pasifik-mi/