Antik Yunan komedya yazarı Aristophanes’in ünlü yapıtı Lysistrata M.Ö. 411’de, Atina’nın Sparta ile savaş içinde olduğu bir dönemde yazıldı.
Lysistrata, kadınların yirmi yıldır süren savaşın bitmesi için ülkenin tapınak ve hazinesini ele geçirmelerini konu alır. Atinalı bir kadın olan Lysistrata Atina, Sparta ve diğer bölgelerden kadınları toplayıp, onları barış için mücadeleye çağırır ve sonunda, kadınlar ülke hazinesini ele geçirir ve yönetime el koyarlar. Sahnede, ön planda iki ev vardır; biri Lysistrata’nın, diğeri Kleonike’nin evi. Arkada uzakta Atina Akropol’ü görülür. Gün doğmaktadır. Lysistrata evinin önünde bir aşağı bir yukarı dolaşır.
Kleonike: Peki, diyelim ki elimizden geleni yaptık, vazgeçtik bu işten -Tanrılar korusun!- bununla barış sağlanır mı dersin? (*)
Lysistrata: Olur, bütün tanrılara yemin ederim ki olur. Düşünün bir kere, evimizde oturuyoruz, süslenip püslenmişiz, soyunup üstümüze sade bir örtü atmışız, yıkanıp tertemiz olmuşuz, erkeklerimiz, gelmiş, yanıp tutuşuyorlar tam yanımıza sokulurlarken, olmaz diyoruz. Bakın o zaman barıştan yana olurlar mı, olmazlar mı?
Dönemindeki uygarlıkların, en önemlilerinin yükselmekte olduğu, oldukça büyük bir coğrafyayı kasıp kavuran bu savaşlardan tam 2,434 yıl sonra, giderek tüm dünyayı etkileyebilecek savaşı tetiklemesinden korkulan bir savaşın içinde buluverdik kendimizi.
Aradan bu kadar uzun sürenin geçtiği günümüzde, savaş deyince yalnızca, savaş alanında yaralananlar ve can verenlerle sınırlı kalmıyor elbette. Ekonominin, birçok boyutuyla entegre olduğu günümüzde, savaşın etkisi kısa sürede tüm dünyayı sarıveriyor.
Savaşın tetikleyebileceğinden korkulan söz konusu “kötü” duruma, Lysistrata gibi olmasa da, farklı çözümler bulmakla yükümlü bir kuruluşun, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Başkanı, Kristalina Georgieva da dikkat çekti. İsrail-Hamas çatışmasının, zaten kötü olan küresel ekonomik görünümü daha da kötüleştirme riski barındırdığını vurgulayan Georgieva, “Çok açık ki bu, dünya ekonomisinin zaten pek de iç açıcı olmayan ufkunun üzerinde yeni bir bulut, bu ufku karartan yeni bir bulut” dedi.
Tüm bunlar, tam da IMF heyetinin 4. Madde (**) ziyaretinin ardından yapılan açıklamanın yayınlanmasından kısa süre sonra yaşandı. Açıklamada, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) politika faizinin yüzde 8.5’ten yüzde 30’a kadar yükseltildiğine dikkat çekildi çekilmesine ama; “enflasyonu kalıcı bir şekilde düşürmek için, para ve kredi piyasalarında fiyat sinyallerinin rolünü artıracak ve piyasa fiyatlı bir getiri eğrisinin sabitlenmesine yardımcı olacak niceliksel önlemlere” pek güvenilmediğinin altı çizildi ve “Daha fazla politika faizi artışına ihtiyaç vardır” uyarısı yapıldı.
Kısacası, IMF ekibinin bu açıklamasından, çoklarının da öngördüğü gibi, 26 Ekim’de düzenlenecek önümüzdeki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından yeni bir faiz artışı kararı çıkacağına kesin gözüyle bakıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunu rahatlıkla söyleyebileceğimizin temelini de, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, bu açıklamadan yalnızca bir hafta sonra, Georgieva gibi, IMF ve Dünya Bankası ortak toplantısı için bulunduğu Fas’ın Marakeş kentinde yaptığı açıklaması oluşturuyor.
Şimşek, toplantıda yaptığı konuşmada, “pozitif reel faiz”in, enflasyon beklentilerini dizginlemek için, olmazsa olmaz bir konumu olduğuna dikkat çekerek, “Pozitif reel faiz enflasyon beklentilerini dizginlemek için olmazsa olmazımız, buna yaklaşmış durumdayız” dedi. Konuşmasında, pozitif reel faizin, enflasyon beklentilerini dizginlemek için olmazsa olmaz bir konumu olduğunu vurgulayan Şimşek, pozitif reel faiz eşiğine ulaşmak için yapılması gerekenlerin henüz bitmediğini de söyledi.
Tüm bunlar yaşanmadan önce, farklı haber ajanslarının ve piyasa kuruluşlarının düzenledikleri anket çalışmalarında, yeni toplantıda en az 500 baz puan, en çok da 1,000 baz puan faiz artışı beklentileri öne çıkıyor. Bir başka deyişle, TCMB politika faizinin yüzde 30’dan yüzde 35 ya da yüzde 40’a çıkmasının beklendiği anlaşılıyordu; Şimşek’in Marakeş açıklamasına kadar.
Gelelim, “pozitif reel faiz” denilince akla gelenin ne olduğuna… Bilindiği gibi, Orta Vadeli Program’a (OVP) göre, eylül sonu itibarıyla yıllık enflasyon yüzde 61.53 düzeyindeydi. Buradan hareketle politika faizinin, 26 Ekim’de düzenlenecek PPK toplantısında faizin yüzde 40’a çıkması dahi yetersiz kalacak. En azından 2024’te öngörülen enflasyon inişinin netleşmesine kadar, bu yıl için öngörülen yüzde 65 enflasyonun üzerinde bir düzeyde olması gerekiyor. Eğer enflasyon yüzde 65 olacaksa, demek ki, “reel faiz” de “en az yüzde 66” olmalı.
Georgieva da aynı açıklamasında, zayıf büyüme, ekonomik bölünme ve derinleşen ayrışmalarla karakterize edilen küresel ekonomide ciddi şokların “yeni normal” haline geldiğini, faiz oranlarının kalıcı enflasyonu dizginlemek için “daha uzun süre yüksek kalmasının” beklendiğini söyledi.
Enflasyonun nedeni olduğuna ilişkin iddiaların ardından hızla yükselen faiz oranlarının yüksek kalmasının önemli etkilerinden birisi de, elbette yatırımların ve dolayısıyla yeni istihdam olanaklarının, istendiği ölçüde bir hızda gerçekleşemeyeceğidir. Belki IMF de, tüm bunları önceden öngördüğü için, önümüzdeki dönemde işsizlik oranının yüzde 10’un üzerinde tutunacağını da vurguluyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinde, ağustos ayında yüzde 9.2’ye kadar gerilediği belirtilen işsizlik oranı, IMF verilerine göre, bu yılı yüzde 9.9 ile tamamladıktan sonra, 2024 yılında yüzde 10.1 ve ertesi yıl da yüzde 10.2 düzeyine yükselecek.
TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan ise, bu ayın başlarında TBMM’de yaptığı sunumda, enflasyonun yüksek ve oynak olduğu durumlarda, enflasyon belli eşik değerlere gerileyene kadar, doğru politika tasarımlarıyla “büyümeden ödün vermeden de” dezenflasyon sağlanabileceğini söyledi.
“Büyüme enflasyon ödünleşimi ise ancak enflasyondaki aşırılık devre dışı bırakıldıktan sonra gelinen eşik değerlerde devreye girecektir” diyen Erkan’a göre, “kararlı bir şekilde dezenflasyon sürecini devam ettirmek ve sürdürülebilir büyüme için gerekli olan büyüme kompozisyonundan vazgeçmemek” gerekiyor: “Bu kapsamda para politikamız ve makro ihtiyati çerçeveye ilişkin stratejimiz dezenflasyonun ve sürdürülebilir büyümenin en kısa sürede tesis edilmesine odaklanmaktadır.”
Sunumunda, fiyat istikrarını sağlamanın temel amaçları olduğunu vurgulayan Erkan, enflasyonun Enflasyon Raporu’ndaki patika ile uyumlu olması için kararlı olduklarını vurguladıysa da, temmuz sonunda yüzde 58 olarak belirledikleri yıl sonu enflasyon tahminini, yalnızca bir ay kadar sonra, Orta Vadeli Program’da (OVP) yüzde 65’e yükselttiklerinden hiç söz etmedi.
Kısacası, yüzyıllar önce patlayan savaşlara karşı örgütlenerek, devletin hazinesini ve yönetimini ele geçiren kadınlar, bugün mücadeleyi farklı konumlarda sürdürseler de, artık belirleyici olmak bir yana, erkek meslektaşları gibi, sistemin birer parçası olmaktan kurtulamadan, emeğin yanında yer almadan, hiçbir etkiye sahip olamıyorlar.
“Peki, Spartalıların Atinalılar ile savaşında neler oldu?” diye soranlara da yanıtı Lysistrata versin:
“Evet, para için, para için bunca gürültü patırtı. Peisandros’un ve daha başka devlet adamlarının kavga çıkarmaları hep para çalmak fırsatını bulmak için değil mi? Ama, şimdi yapsınlar bakalım ne yapabilirlerse. (Kaleyi göstererek) Para nah işte şurada, gelsin alsınlar bakalım şimdi.
Biz kadınlar, savaşın ilk günlerinde haddimizi bildik, her yaptığınıza boyun eğdik. Ağız açtırmadınız bize, sustuk. Ama yaptıklarınızı beğeniyor muyduk? Hayır. Olanın bitenin pekâlâ farkındaydık. Çok defa köşemizden öğreniyorduk önemli işler üstüne verdiğiniz kötü kararları. İçimiz kan ağlarken, yine de gülümseyerek sorardık: ‘Bugünkü halk toplantısında barış üstüne ne karara vardınız?’ Kocamız: ‘Sana ne? Sen karışma!’ der, biz de susardık.
“Şimdi size söylüyorum, Spartalılar. Bir zamanlar sizin öz oğlunuz, Spartalı Perikleidas gelip şu mermerler üstüne diz çökmedi mi? Kızıl urbalar içinde sapsarı kesilmiş Atinalılar’dan bir ordu istemedi mi? O zaman zordaydınız. Tanrılar da kızmıştı size. Kim on dört bin Atinalı ile gitti, kurtardı Sparta’yı? Bunu yaptı mı, yapmadı mı, Atinalılar? Buna karşı siz şimdi bizim şehirlerimizi yıkıyorsunuz.
Ya siz Atinalılar, size hatır mı edeceğim sanıyorsunuz? Hippias’ın boyunduruğu altında inlerken, Spartalılar gelip tek başlarına silah arkadaşlığı etmediler mi sizinle? Onlar olmadı mı, özgürlüğünüzü kurtarıp, sizi alnı açık gezdiren?
Şimdi kendinize çekidüzen verin, temiz temiz gelip Akropolis’te kadınların misafiri olun. Sepetlerimizde ne varsa yiyip içelim. Orada karşılıklı yeminlerimizi eder, sonra karılarınızı alıp gidersiniz.”
*Lysistrata çeviri: Sabahattin Eyüboğlu
**IMF üyesi bir ülke, Fon ile hiçbir anlaşma yapmaması halinde bile, IMF kuruluş anlaşmasından kaynaklanan “4. Madde Konsültasyon Çalışması” çerçevesinde düzenli olarak denetleniyor.
osman@senkul.com