Zeynep Dağı’nın politikyol.com’da geçen yıl yayınlanan “Yaser Arafat: Zeytin dalının elimden düşmesine izin vermeyin” başlıklı yazısından bir bölüm:
“Arafat Orta Doğu’nun en karizmatik sıra dışı lideri.
O, Orta Doğu’nun geleneksel krallarından ya da diktatörlerinden biri değil. ‘Yurtsuz John’ gibi toprağından edilmiş, ülkesi olmayan bir sürgün. Devletsiz bir ülkenin işgali ile sürgüne ve ölüme mahkûm bir hayat. Bıçak sırtı yaşama, yedi yirmi dört mücadeleye adanmışlığa ve tüm zorluklara rağmen, her daim gülen yüzü ile kalmış zihnimde. Yaşanılan ağır trajedilere rağmen güler yüzü ve zafer işareti ile Filistin halkına her daim umut ve güç aşılar. Haklı bir davanın yılmaz mücadelecisi, Filistin halkının yegâne tarihi figürü.
Arafat demek Filistin demek, Filistin de Arafat. Bu parçalanmış coğrafya ve parçalanmış Filistin kimliğinde tek birleştirici unsur hâlâ Arafat. O nedenle Arafat’ı anlamak Filistin’i, işgali, direnişi, değişen mücadele yöntemlerini, Orta Doğu’yu ama en çok da ‘toprağı’ anlamak demektir.
Toprak. Kimliğimizin bir parçası olmasına rağmen ancak kaybedince anlaşılabilecek bir değer. Nazım uzaklardan toprağına seslenmiştir hep ‘memleket memleket’ diye. Seslenmemiş adeta inlemiştir özlemle şiirlerinde. Memleketi ‘yıldızlar ve gençliği’ kadar ulaşılamazdır onun için. Toprağın dili olsa da dile gelse demeyeceğim, çünkü her anı ile dile gelen bir toprak, acıyı haykıran bir toprak karşılar sizi Filistin’de, Nazım’ın dizeleri gibi.
Toprağını yurdunu kaybetmemek için uğruna binlerce insanını kurban veren ve hala orada ölümle burun buruna yaşamaya direnen yerin adıdır Filistin. Zulümlerle yıldırılarak halkı göçe zorlanan insansızlaştırılmaya çalışılan bir toprak orası. Filistin halkının terörist olarak kodlandığı, daha kolay cadı avı yapılabilsin diye zeytin ağaçlarının bile yok edildiği bir toprak. Gazze’de o küçücük organize sanayi bölgesindeki şeker-çikolata atölyesinin bombalarla imha edildiği bir toprak Filistin. Nazım’ın şiiri yıllar sonra karşımda dile gelmişti görünce; ‘çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler’. Gazze’de o yıkıntıların arasında zihnimde kalan harabe şeker atölyesi ve kıyıma uğramış zeytinlikler…
İşte bu toprakların özgürlüğü için yaşamını adayan, Filistin davasını uluslararası gündeme taşıyan ve Filistin halkının hâlâ ortak tek tarihi figürü Yaser Arafat kim?
Arafat, 1929’da Kahire’de Filistinli bir babanın ve Mısırlı bir annenin 7 çocuğundan biri olarak dünyaya gelir. Henüz 4 yaşındayken annesini kaybeden Yaser’in zor bir çocukluğu olur. Babası onu küçük yaşta Kudüs’e babaannesinin yanına gönderir. Ağlama Duvarı’na çok yakın bir evde yaşayan Arafat, ilkokulu Kudüs’te, işgal sonrası göç ettikleri Gazze’de de orta öğrenimini tamamlar. İsrail Devleti’nin kurulma aşamalarından itibaren mücadelenin içinde olur çok genç olsa da. Ardından 1947’de üniversite eğitimi için Kahire’ye gider ve İnşaat Mühendisliği Bölümüne yazılır. Ancak İsrail Devletinin kurulması ve bizzat o dönem savaşlarda yer aldığı için 10 yılda tamamlar üniversite öğrenimini.
Genç yaşta mücadeleye başlayan Arafat’ın bu süreçte onu liderliğe taşıyacak en önemli vasfı netleşmeye başlar: örgütçülüğü. İsrail işgaline karşı direnişte, 1948 Arap-İsrail Savaşı’nda Filistin savaş birliklerinin oluşturulmasında, silahların organizasyonunda, Gazze’deki savaşta hep o vardır. Savaşın ardından eğitimini tamamlamak için Mısır’a gittiğinde Kahire’de Filistinli öğrencileri bir dernek çatısı altında buluşturmada yine Arafat’ın liderliği görülür.
Üniversite sonrası 1956’da Mısır ordusuna giren Arafat, İsrail’le mücadeleye devam eder. Ardından Kuveyt’e geçen Arafat, oradaki Filistinli mültecilerle 1958’de ilk kez geniş kapsamlı bir örgüt olan El Fetih’i kurar. Güçlenen Arap milliyetçiliğinden esinlenen El Fetih, İsrail işgaline karşı bizzat Arafat’ın da yer aldığı vur-kaç eylemleri de dahil etkin rol üstlenir. Gerilla hareketi içindeki kod adı ‘Ebu Ammar’ olan Arafat, kefiye ve askeri üniforması ile Filistin davasıyla bütünleşen bir aktördür artık.
Dönemin efsane lideri Cemal Nasır’ın desteğiyle Arafat’ın sadece Filistin değil Ortadoğu politikasında da etkinliği artar. Nasır onu Mısır heyetinin bir üyesi olarak 1967 Arap-İsrail Savaşı’nın ardından Sovyetler Birliği’ne gönderir mesela.
Yazının devamını okumak için tıklayın