Yishai Sarid, Lizzie Doron ve Assaf Gavron, yıllardır eserlerine İsrail-Filistin çatışmasını konu eden yazarlar. Hamas’ı kınayan İsrailli yazarlar, Başbakan Netanyahu’ya da eleştiriler yöneltiyor.
Sarid, Filistinli İslamcı militan örgüt Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırması sonrası yaşananlar için “İsrail için çok kötü bir dönem. Daha önce böyle bir şey olmamıştı. Duygusal açıdan hepimiz için gerçekten çok zor” diyor.
Sarid, birçok ülke tarafından terör örgütü görülen Hamas’ın gerçekleştirdiği ölümcül saldırıları ve çocukları, yaşlıları ve sivilleri kaçırmasını “insanlığa karşı suç” olarak tanımlıyor. Sarid, “Bu hiçbir şekilde kabul edilemez” diye de ekliyor.
Yayınladığı yedi romanında Sarid, sıklıkla çatışmalardan doğan travmayı ele alan bir yazar.
“The Memory Monster” (Hafıza Canavarı) romanına gelen uluslararası ilgiden sonra Sarid’in son romanlarından biri olan “Victorious” (Muzaffer) 2022’de İngilizceye çevrildi. “Victorious” romanında Sarid, İsrail askerlerinin ruh haline ve ülkede askerlik zorunlu olduğu için İsrail toplumuna derinlemesine bakıyor.
İsrailli yazar kitaplarında işlediği temalar için “Savaş tehdidi, şiddet kullanımı, korku. Bunlar psikolojimizin, ulusal ve kişisel ruhumuzun merkezi bir parçası” tanımlamasını yapıyor.
“Bu konular, her zaman üzerimizde asılı kalan bir gölge” diyen Sarid, “Bir yazar olarak bu temalarla elbette ilgileniyorum” diye belirtiyor.
Bu yılın başlarında Levi Eşkol Edebiyat Ödülü’nü kazanan Sarid, 40 bin İsrail şekeli tutarındaki para ödülünü çatışmalar nedeniyle aile üyelerini kaybeden Filistinliler ve İsraillilerin oluşturduğu bir sivil toplum kuruluşuna bağışlamıştı. Bu gibi kuruluşlar, bölgedeki insanların uzlaşma için çalışmalarının bir sembolü.
Sarid bağış yaptığı kuruluşu “Fakat ne yazık ki bu, düşmanlıklar, şiddet ve savaşlar denizinde küçük bir ada” diye tanımlıyor.
Romancılığının yanı sıra avukatlık da yapan Sarid, son zamanlarda yaşanan şiddet olaylarını “çok üzücü” olarak değerlendiriyor. Sarid, yaşananların çatışmaya çözüm bulma yönündeki “her türlü umudu yok ettiğini” düşünüyor.
Sarid, kendisinin Filistinliler ile barış içinde yaşamak için iki devletli çözümde İsrail’in 1967 öncesi sınırlarına dönüşü gibi önemli tavizleri kabul edebilecek İsrailli azınlıktan olduğunu not düşüyor.
İki devletli çözüm için Sarid, “Fakat bunun gerçekleşmesi için biraz güvenmeniz gerekiyor. Karşı tarafa güven gerekiyor” diyor.
“Hâlâ çözümün şiddette olmadığına” inandığını söyleyen Sarid, bir yandan da “Şu anda kendimizi savunmalıyız” diye ekliyor.
Sarid, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun, Katar’ın Hamas’a milyonlarca dolar aktarmasını sağlayarak silahlı örgütü güçlendirme ve böylece daha ılımlı görüşlere sahip siyasi yapı olan Filistin Özerk Yönetimi’ni zayıflatma stratejisini onaylamıyor.
Sarid, “Siyaseten ve stratejik olarak şu anda gördüğümüz şey, Netanyahu’nun bu stratejide ve bu hükümette sadece askeri değil politik olarak çok büyük başarısızlığı” diyor.
İsrailli yazar Lizzie Doron, “Çocukluğumu İsrail’de geçirdim. İsrail’in Yahudiler için güvenli bir yer olacağı sözü verilmişti” diyor. Doron, “Bir bakıma ülkemizi kaybettik” diye ekliyor.
Eserlerinde İsrailliler ve Filistinliler arasında barışçıl bir anlayış gerektiğini savunan Doron, bu nedenle giderek ülkede popülerliğini yitirdi.
Eskiden kitaplarındaki odak noktası Holokost travması ile nasıl başa çıkıldığı olan Doron, 2017’deki “Sweet Occupation” (Tatlı İşgal) romanının temeli olarak İsrail’den neden nefret ettiklerini anlamak için eski Filistinli teröristlerle röportaj yapmıştı.
Yazar, bugün hâlâ saldırıların ortasında, İsrail’in Filistinli komşularına yeterince açık olmamakla hata yaptığına inanıyor.
Doron, İsrail’in yıllarca sorunların üstünden gelmeye ve çözüm bulmaya çalıştığını düşünüyor.
“Fakat son yıllarda raydan çıkmış gibiyiz” diyen Doron, İsrail hükümetini, sağcı ve ultra-Ortodoks lobileri ülke siyasetinde siyasi güç kazanmak ve gündemi ele geçirmekle suçluyor. Doron, “Bunlar bizi ordunun gücünü bile kaybettiğimiz bir ana getirdi. Bu yürek parçalayıcı” diyor.
Ayrıca Doron, Yahudi kimliğinin temelinde gördüğü dini “seçilmiş halk” kavramını reddediyor.
Doron, “Irk ya da din nedeniyle ‘özel’ olmaktan bahsetmeyi bırakmalıyız. Bizim bir geleneğimiz var, bir tarihimiz var ama diğerlerine de bakmamız lazım. Daha zayıf olanlara karşı empati kurmalıyız” ifadelerini kullanıyor.
Hamas’ı ve örgütün işlediği suçları kınayan yazar, ölen herkes için yas tuttuğunu söylüyor. Doron, “Tüm bu felakete rağmen bir iç değerlendirme yapmamız gerekiyor” diye düşünüyor.
Doron, “Hamas gibi, Naziler gibi ya da Ukrayna’ya karşı savaşan zalimler gibi olmak istemiyorum” diyor. İsrailli yazar, Filistinlilerle diyaloğun, tüm tarafların “insan olarak vizyonunu” paylaşmasına izin vermesini istiyor.
Doron, “İletişim kuracak insanları bulmalıyız. Diğer türlü sonsuza kadar savaşmaya mahkum olacağız” uyarısında bulunuyor.
Hamas 7 Ekim’de birçok cepheden saldırılarını başlattığında Londra’da bulunan roman yazarı Assaf Gavron, Cuma günü Tel Aviv’e döndü.
Yazar İsrail için, “Ait olduğum yer burası. Hayatım orada geçiyor ve kızlarım orada okula gidiyor” diyor.
Gavron’un yazdığı eserlerin arasında 2013 yılından, Batı Şeria’daki bir Yahudi yerleşim bölgesinde geçen ödüllü “The Hilltop” (Tepenin Zirvesi) romanı da yer alıyor.
Gavron, “Netanyahu’nun davasında yargılanmasından kaçmasına yardımcı olmayı amaçlayan kanunlardan oluşan yargı reformunda kişisel konulara odaklandılar. Bütçeleri önemli konulardan aşırı dindarlara ve yerleşimcilere aktarmaya odaklanmışlardı” diyerek hükümeti eleştiriyor.
Yargı reformları ve onlara karşı yapılan protestoların orduyu zayıflattığını ekleyen Gavron, “Hamas bunun gayet farkındaydı” diyor.
Gavron, “Netanyahu ve hükümeti, Filistinlileri hiçe saydı. Filistinlileri bastırıyorlar ve durum her zamankinden daha kötü. Yerleşimleri her zamankinden daha fazla teşvik ediyorlar” diyor.
Gavron hükümetin Filistin sorununu bu yolla kontrol altına alabileceğini düşündüğünü ancak “bu anlayışın çöktüğünü” belirtiyor.
Gavron yine de İsrail uzun bir süre travmatize olsa bile, yaşananların “şiddetinin” ileride değişim yaratabileceği konusunda umutlu olmaya devam ediyor.
Gavron, “Olağandışı, benzeri görülmemiş şiddet olayları, sorunların başka yollarla çözülmesi gerektiğinin farkına varılmasına yol açabilir” diyor.
Gavron, “Tabii ki otomatik tepki savaş, intikam ve öldürme şeklinde oldu. Ancak bu durum sakinleştikten sonra yeterli sayıda insanın intikam ve şiddet döngüsünün hiçbir yere varmadığını fark edeceğini umuyorum. Gazze’yi veya Filistinlileri silemeyiz” diye düşünüyor.
“Böyle bir umudum olmadan İsrail’de kalmanın ne anlamı var bilmiyorum” ifadesini kullanan yazar, “Tarih şaşırtıcı. Berlin’e ya da Güney Afrika’ya bakın” diye ekliyor.