Türkiyeli Suriye diasporası, Suriye iç siyasetlerini manipüle edebilecek güçte “yumuşak karın” oluşturabilir. Bu, Suriye’ye muhalif ikinci bir Suriye anlamına da gelir.
***
Açıklanan resmi rakamlarla tahminler arasında önemli farklar olsa da hâlihazırda dünyanın en çok sığınmacı barındıran ülkesiyiz.
Rekor sayıda sığınmacılarla artan sosyal, siyasi, ekonomik daralmalarımıza demografik sıkıntılar da eklenmiştir.
Dil, kültür, inanç, sosyal yapı farklılıklarının yanı sıra, sayıları milyonları aşan toplulukların, adli geçmişleri, suç, sağlık ve eğitim kayıtlarının bizim sistemlere entegrasyonu bu saatten sonra artık imkansız görülmekte.
Uzatmalı misafirlerimiz, ülkelerinden taşıdıkları sorunların devamı olarak kendi aralarında dahi ihtilaflar yaşamaya başlamıştır.
Baş edilmesi güç ekonomik sorunlarımızın müsebbibi olarak görülüp, toplumsal öfke ve tepkilere maruz kalmaktadırlar.
Bu anlamda ne terk etmek zorunda kaldıkları ana vatanları ne misafir oldukları ev sahibi ülke ne de geçmek istedikleri coğrafyalar tarafından kabul görmekteler.
Geleceğini görememe ve istenilmemenin psikolojik tahribatı içinde büyük bir insanlık dramı yaşadıkları bilinmektedir.
Kayıt dışı olanlar, burada doğanlar ve vatandaşlık verilenlerle toplam sayıları 10 milyonu aşarak orta büyüklükte bir ülke nüfusuna tekabül eden Suriye kaynaklı göçü tersine çevirecek olan dönüş operasyonunda, Suriye ile ikili mutabakatın yanı sıra uluslararası güvence aranması isabetli olacaktır.
Savaş ve düşmanlık koşulları altında köprülerin tamamen atıldığı komşumuz ile yaşanan bunca zıtlaşma ve sorunlar yumağının nasıl yeniden komşuluk rayına oturtulabileceği cayi sual (asıl sorulması gereken soru) olsa da, her şeye rağmen normalleşme için siyasi kararlılığa sahipsek arabulucu arayışına girmeden, özenli bir hazırlıkla Birleşmiş Milletler (BM) tarikiyle diplomatik görüşmeler süreci zamanlıca başlatılabilir.
Mekanizma
Onurlu dönüş, gerekli güvenin sağlanıp, koşulların olgunlaşması halinde mümkündür.
Ancak, ülkeye girişleri sorgusuz, denetimsiz, kayıt düşülmeden gerçekleştiği bilinen sığınmacıların dönüşleri titiz ve sorumlu bir prosedürü gerektirecektir.
Elbette kalıcı, insancıl dönüşün ilk şartı Suriye’nin ülke genelinde normalleşmesidir. Bu iç savaşın sona ermesi, işgalci güçlerin çekilmesi, can güvenliği ve istikrarın uluslararası güvencelerle sağlanması demektir.
Bu operasyonda Türkiye, Suriye mutabakatının yanı sıra BM güvencesi ve hakemliği aranmalıdır. Dönüş bölgelerine BM geçici barış gücü konuşlanması çözümlerden birisi olabilir.
BM’nin yanı sıra NATO, AB ve G20 gibi uluslararası kuruluşlarla iş birliği keza dönüş operasyonunu kolaylaştırıp, sorumluluğu uluslararası kuruluşlara da yayarak, sığınmacılar ve uluslararası kamuoyu nezdinde güveni artırabilir.
Gelinen aşamada, 10 yıl önce itibar edilmemiş olan tampon bölge ihdası, kamp ve yeni yerleşim inşası gibi ‘’uydu yönetimler’’ yaratma girişimleri devletler hukuku bağlamı dahil, daha çetrefilli sorunlar yaratabilir.
Pratikte, onurlu dönüşün tuğlalarının örülmesi için sosyal ve siyasi hayatın tüm veçhelerini kapsayacak, BM gözetimli ortak çalışma grupları ve uzman komisyonları ihdası gerekebilir.
İki ülke parlamentoları, devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra, geri dönecek olan sığınmacı kitlelerinin temsilcilerinin de oluşturulacak mekanizmada yer alması memnuniyetsizlikleri en aza indirmek açısından isabetli olabilecektir.
İki ülkenin tam yetkili özel temsilcileri ve diplomatları gözetiminde bir araya gelecek “ad hoc” (amaca özel) komiteler, sorunlu alanlarda durum tespiti ve uzlaşı çalışması başlatabilir.
Görüşmelerin tam yetkili özel temsilciler eşliğinde yürütülmesi, uzlaşı esnekliğinin sürdürülmesi, varılan sonuçların iki ülke siyasi liderliklerine tek el ve ağızdan, seri şekilde iletilmesini kolaylaştırır.
Kurulacak mekanizmanın safhalarının işleyişi, geri dönenlerin yerleşim ve yaşama koşullarının denetimi de kalıcı istikrar için keza kaçınılmaz olacaktır.
Dönemezlerse
Sığınmacıların Suriye’ye geri dönmeme olasılığı iki ülke için de sonuçları kestirilemeyecek potansiyel sorunlar yumağı oluşturabilir.
Bu durum, ileride devletler hukuku, miras hukuku ve tabiyet çatışması, kişi hakları ile siyasi koruma bağlamında diplomatik krizlere yol açabilecek hususlardır.
Suriye’nin dönüşler için isteksiz davranması, güvence vermekten imtina etmesi halinde, toplam nüfusunun neredeyse yarısına yaklaşan Türkiyeli Suriye diasporası, Suriye iç siyasetlerini manipüle edebilecek güçte “yumuşak karın” oluşturabilir.
Bu, Suriye’ye muhalif ikinci bir Suriye anlamına da gelir.
Dönmeyen ya da dönemeyen Suriye nüfusu ekonomik, sosyal ve siyasal sıkıntıların yanı sıra, son İstanbul örneğinde görüldüğü gibi, sığınmacıların kendilerine tayin edilen iller dışında belirli yerlerde yoğunlaşmasının izlenip, önlenmesi hoşnutsuzluk yaratan gelişmelere yol açabilir.
Sağlık, eğitim ve kültürel geçmişleri bilinmeyenlerle dolu her iki ülkenin sistemleri dışında kalan kayda değer nüfusun siyasi, sosyal ve ekonomik faaliyetlerinin her iki ülke için de boyutları önceden kestirilemeyecek tehditler yaratabileceği unutulmamalı.
Elbette, onurlu dönüş mümkündür. Türkiyeli Suriyelilerimizi maruz kaldıkları istenilmeme travmasından azat etme, öz topraklarına, öz kültürlerine kavuşturma yönünde, hiçbir ön koşul öne sürmeden Suriye ile samimi bir diplomatik diyaloğa girmemiz yeterli olacaktır. Bunun yolu, yöntemi çoktur. Eğer gerçekten istiyorsak, denenmelidir.
asanlar@hotmail.com