Ekonomi literatürüne ait bir kavram olan “J eğrisi teorisi”ne göre; yapılacak olan bir devalüasyon ilk önce dış ticaret dengesi ve dolayısıyla ekonomi üzerinde olumsuz etki yaratacak fakat bir süre sonra eğri ters dönerek yukarı yönlü hareket edip “J” şeklini alacak, böylece süreç ekonominin lehine işlemeye başlayacaktır.
İşte bu teoriyi analoji yöntemiyle alarak bugünkü genel toplumsal durumumuza uyarlamamız uygun olur kanaatindeyim.
Ülke olarak uzun süredir siyasal, sosyal, ekonomik, hukuksal ve ahlaksal alanlar başta olmak üzere hemen her alanda sorunlar yaşamamız, hiçbir şeyin olması gerektiği gibi olmadığı, çoğu şeyin ters gittiği ve sürekli zemin kaybettiğimiz şeklindeki genel algı nedeniyle toplumsal ruh sağlığımız maalesef bozulmuş halde.
Hemen hepimizde hayal kırıklığı, moral bozukluğu, umutsuzluk ve ne yapacağını bilememe şeklinde kendini gösteren bozuk toplum psikolojisi, tıpkı bir girdap gibi hepimizi içine almakta ve gitgide derinleşmekte.
Ancak unutmamamız gereken çok önemli bir şey var ki o da, tarihin durmadığı, kimi zaman duraklamalar hatta geriye gidişler olabilse de, toplumların son tahlilde ileriye doğru hareket ettikleri olgusudur.
Sosyologlara göre toplumlar yaşayarak, deneyimleyerek ve yanılarak öğrenirler; bu öğrenme süreci sanıldığından çok daha uzundur. Bundan dolayıdır ki tarih uzun dönemler halinde hareket eder.
Bizlerse toplumsal sorunlarımızı, bütün bir insanlık tarihinde çok kısa bir zaman dilimine tekabül eden yaşam süremiz ve deneyimlerimiz çerçevesinde değerlendirdiğimiz içindir ki, sosyolojik açıdan büyük ölçüde normal olan birçok sorun bizleri şaşırtıyor ve sarsıyor.
Ülkemiz özelinde bakacak olursak; Osmanlı’nın son zamanlarında başlayan ve Cumhuriyet’le birlikte yoğunluğu artarak süren “Batılılaşma” çabaları çerçevesinde ithal edilen ve kurumsallaştırılmaya çalışılan; demokratik siyasal sistem, hukuk devleti ve laiklik gibi bize ait olmayan, yeterince deneyimlemediğimiz aslında yabancısı olduğumuz kurumlar, evrim yoluyla değil de devrimler şeklinde yukarıdan aşağıya ve hızlıca uygulanmaya çalışıldığı içindir ki, tüm bunların değerini kavrayamadık, ne yapacağımızı bilemedik ve tüm bu çabalar geldiğimiz nokta itibarıyla şimdilik başarısız oldu, arzulanan olmadı.
Bizlerde hayal kırıklığı yaratan ancak sosyolojik açıdan büyük ölçüde normal olan tüm bu yaşadıklarımız şunu söylüyor aslında:
Demokrasimiz eksik ve kusurlu ama yaşıyor ve öğreniyoruz, hukuk sistemimiz sorunlu ancak biz bunu yaşıyor ve adaletin kıymetini anlıyoruz, ekonomimiz bozuk ve bizler sıkıntı çekerek olması gerekeni arıyoruz.
Eğitimciler yaparak, yaşayarak öğrenmenin eşsiz değerinden ve kalıcılığından bahsederler, bizler de şu anda toplum olarak tam da bunu yapıyoruz aslında.
Sonuç itibarıyla; hemen her açıdan düşüşte olduğumuz bu süreç, “J eğrisi”ndeki dip noktasına doğru hareket ettiğimizi gösteriyor ancak yaşadıkça ve öğrendikçe bir süre sonra eğri dip noktasından dönecek, yukarı yönlü hareket edecektir kanımca.
Bu satırları güncel, hâlihazırda yaşananların yakıcılığıyla okuyan kimi okurların “naiflik” ve de “aşırı iyimserlik” eleştirilerini duyar gibiyim ancak tarihi gerçekler ışığında ve sosyolojik düşünülerek yapılacak serinkanlı değerlendirmelerin, söylenenlere bir nebze haklılık atfedilmesine sebep olacağını düşünmekteyim.