Ülkemizde yaşanan mevcut durum Atatürk devrimlerinin son aşaması ve Cumhuriyet ile yer altına inmiş mağdurların Cumhuriyete entegrasyon sürecidir ki bence olması gereken, yaşanması gereken bir durumdur.
Ancak mevcut durumda çok kabaca bir daraltmayla, muhafazakâr yaşam biçimi ile modern kentli yaşam biçimi şu anda ülkede birlikte yaşıyor, sorun arada bir uzlaşma olmamasında. Aynı süreci yaşayan toplumlara baktığımızda önünde sonunda toplum çağdaşa yöneliyor, bu bazen 1000 yıl bazen 100 yıl sürüyor ama bizde devrimlerin başarılı olduğu süre kısa, dönüşümün sanırım son dönemini yaşıyoruz.
Aşağıda yazacaklarım iyi veya kötü, yanlış veya doğru anlamına gelmez, sadece duruma ilişkin kişisel fikrimdir. Gelişmelere bakınca benim gördüğüm şey şudur:
Bu değişim futbola da yansıyor, Fenerbahçe kentli yaşam biçimini temsil ederken Galatasaray da aynı tabana dayanmasına rağmen ilginç bir şekilde muhafazakâr yaşam biçimine kaymaya başlıyor.
Ancak Fenerbahçe bu durumu biraz abarttı ve kentli yaşam biçimin “elitist” (seçkinci), kendi taraftarını yok sayan bir hâle getirdi, onlarla bağı koptu. Birçok defa yazdığım içim tekrar yazmayacağım ama küçük bir örnek vereyim:
Şu günlerin moda sloganı “dünyanın en büyük spor kulübü” benim de çok hoşuma gidiyor, basketbol, voleybol vs. seven biri olarak benim için çok uygun bir durum, iyi de Fenerbahçe’nin böyle olmasına kim karar veriyor? Bu taraftarın % 95’i futbol dışında spora ilgi duymaz. Peki, sen böyle bir kitlenin yarattığı camiaya hangi yetkiyle unvan dikte ediyorsun? Olmaz, bu azınlığın çoğunluğa tahakkümüdür, faşizmdir ve Fenerbahçe geleceği için en büyük tehdittir.
Galatasaray ise giderek onu Galatasaray yapan değerlerden uzaklaşıyor, daha arabesk, daha muhafazakâr ve günlük bir görüntüye kavuşuyor. Ama bu durum Galatasaray için yok oluşun başlangıcı olabilir çünkü bana göre bu kulübümüzü ayakta tutan ve var eden şey kentli entelektüelliğidir. Eğitimli ve küçük burjuva entelektüelliği Galatasaray’ın avantajıdır, oysa bunu şimdi “güncel” olana feda ediyor. Bu, Galatasaray’ın kendi öz gücünden uzaklaşması ve avantajını yitirmesini anlamına gelebilir çünkü ülkenin gelişimi ters yönde.
Bu yeni bir durum değil, 2000’lerden beri devam eden bir süreç; ondan önce hepimiz aynıydık yani sosyolojik- toplumsal bir taraftar farklılığı yoktu. Oysa şimdi artık takım taraftarlığının sosyolojik tabanı var.
Siyaset de bu durumun farkında aslında, “siyaset” derken AKP’yi kastediyorum, diğerlerinin dünyadan haberi yok. AKP pragmatist, günlük yaşayan ve toplumun nabzını çok iyi tutan bir parti ve halkı çok iyi tanıyan bir liderleri var. AKP tabanı siyasi olarak Galatasaray’a yakın, Recep Tayyip Erdoğan aslında resmi olarak Fenerbahçeli görünebilir ama aslında taraftar tabanı açısından Galatasaraylı sayılabilir, zaten bunun yansımalarını görüyoruz. Galatasaray’a onun döneminde stat yapıldı, 2002’den bu yana en çok şampiyon olan takım Galatasaray ve Cumhurbaşkanımız her fırsatta Galatasaray’ı öne çıkarıyor. Fatih Terim Stadımız var hatta kendisi açılışında futbol oynadı. Oysa devletin resmi yayın organları dünya şampiyonu olsalar bile Fenerbahçeli sporculara Fenerbahçeli dememeye özen gösteriyor.
Ama ben tüm bunlarda sakınca görmüyorum, daha doğrusu anlayabiliyorum, her siyasetçinin kendine oy getirecek alternatifi benimsemesi gayet doğaldır.
Şimdi bu durumu tespit ettiğinizde “şikeci” ve “muhafazakâr” söylemlerinin takımlarımıza zarar vermek yerine onların sosyolojik tabanını konsolide ettiğini görüyorsunuz.
Çünkü Fenerbahçe’ye “şikeci” denildiğinde fanatikler dışında artık çoğu insan Fetö’ye karşı zafer kazanmış kahraman bir organizasyon görüyor, özellikle modern yaşam biçimini benimsemiş insanlarda çok ciddi karşılığı var bunun. Ben tahmin edilenin aksine son zamanlarda Fenerbahçe’nin çok ciddi bir taraftar kazandığını düşünüyorum. Keşke sağlıklı bir taraftar araştırması olsa da öğrensek ama titizlikle bu bilgi saklandığına göre Fenerbahçe lehine bir durum var demektir.
Diğer taraftan Galatasaray’ı “muhafazakâr” olmakla eleştirmek, onun muhafazakâr çevrelerdeki saygınlığını ve cazibesini artırıyor.
Bir taraftar haritası yapılsa bence seçim haritası ile aynı olurdu.
Bunu iyi veya kötü olarak söylemiyorum, mesela bir Fenerbahçeli olarak Fenerbahçe’nin elitist sembollere bürünmüş olması beni çok korkutuyor ve rahatsız oluyorum hatta bunu kulübün sonunu getirebilecek bir tehlike olarak görüyorum.
Ama toplumdaki algı bu.
Dediğim gibi, AKP çok pragmatist ve halkı okumakta güçlü bir parti. Ben AKP’nin en azından yerel seçimlere kadar hatta sonrasında toplumsal talebe paralel merkeze geleceğini ve yükselen kentli ve genç seçmene yakınlaşmak isteyeceğini düşünüyorum yani önümüzdeki dönemde çok güçlü bir Fenerbahçeli iktidar görürsek de şaşırmam.
Taraftarlığın sosyolojik bir tabana oturmasının çok önemli bir sonucu var: Artık bir takımı, bir futbolcuyu ve bir kulübü eleştirdiğinde toplumun bir kesimini ötekileştirmiş oluyorsun, bu eleştirinin dili hakaret, aşağılama ve tehdit içeriyorsa toplumun bir kesimini tahrik ediyorsun.
Kısacası sosyal medyadaki anonim hesapların ve gazeteci görünümlü tetikçi hesapların masum olduğuna inanmıyorum. Bir şekilde toplumda yükselen enerjiyi, iki yaşam tarzı arasındaki tezatlığı ateşe dönüştürüp toplumu şiddete yöneltmek isteyen tipler var veya bunu kişisel çıkar için kullanıyorlar, her iki durumda da bu insanlar toplum için tehdit oluşturuyor.
Eğer sosyal medyadaki bu tetikçi hesaplara engel olunmazsa birçok masum insanın canı yanacak.
Futbol hiçbir zaman asla sadece futbol değildir.