Daha önce dilimizde eskimiş Arapça ve Farsça sözlerin kullanımında rastlanan yanlışlara değinmiştik. Aslını bilmeden, kulaktan dolma sözlerin yalan yanlış kullanımı elbette sadece bu eskimiş sözler için geçerli değil. Bu durumu Batı dillerinden gelen yabancı sözcüklerin kullanımında da çok sık görüyoruz.
Tanzimat Döneminden bu yana dilimiz, Batı dillerinin etkisi altındadır. İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde bu etki ağırlıklı olarak Fransızcadır. Savaş sonrası kurulan yeni dünya düzeninde, ABD’nin dünya devletleri üzerinde oluşturduğu ezici üstünlük, dilde de kendini göstermiştir. Artık İngilizce hâkim dil olmaya başlamıştır. Yeni dünyada İngilizce sadece uluslararası iletişim dili olmakla kalmayıp, dünya dillerinin içine sözcükleriyle nüfuz eden bir dile dönüşmüştür.
Baş döndürücü hızdaki bilimsel ve teknolojik gelişme karşısında, dillerin ortaya çıkan ihtiyacı karşılamakta yetersiz ya da geç kalması, hazır yabancı sözcüklerin alınmasında başlıca rolü oynamaktadır. Bu durum, dünyada konuşulan bütün diller için geçerlidir. Yeni bir kavramı karşılayacak sözü üretemiyorsanız hazır olanını alırsınız. Bu, işin kolay ve risksiz yoludur. Size “neden bu sözü kullanıyorsunuz” diye soran pek çıkmaz. Ama yeni bir kavram için yepyeni bir sözcük türetiyorsanız eleştirenlerin sayısı kabul edenlerden daha fazla olabilir. Yeni anlamları kabullenmek zaman alır. Ama bu kestirme yolu seçenler, aslında uzun dönemde dillerine ne kadar zarar verdiklerinin farkında değiller. Hazır yabancı sözcükleri almak bir dili zenginleştirmez. Aslını bozduğu için, dil zaman içinde o sözlerin esiri haline getirir. Uzun dönemde dil, kişiliğini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Birçok sömürge ülkesinin ana dili bu durumdadır.
Bilimsel ve teknik sözcüklerin dile hızlı bir şekilde nüfuzunun önüne geçmek her zaman kolay değildir ve bu bir dereceye kadar anlaşılabilir bir durumdur. Ancak çok güzel Türkçe karşılığı olduğu halde gereksiz yabancı sözcükleri ısrarla kullanmak hangi gerekçe ile açıklanabilir?
Bir dönem çalıştığım IBM firması, özel bir ekip oluşturarak bilişim terimlerini Türkçeleştirdi. Türetilen yeni sözcükler TDK tarafından da kabul gördü. Bu sayede dilimize bellek, bilişim, yonga gibi sözcükler kazandırıldı.
Eğilim sözü varken neden trend lafı kullanılır? Kaygı varken anksiyete neden gereklidir? Uyarlama sözü adaptasyon sözünden daha güzel değil midir? Kuşak demek, jenerasyon demekten hem daha kolay, hem de daha hoş değil midir? Çözünürlük sözü mü daha güzeldir, rezolüsyon sözü mü? Tasarım denebilirken neden dizayn denir? Top sürme demek varken dribbling demek gereksiz ve yersizdir. Kavram varken konsept, karmaşık varken sofistike anlamsızdır…
Gereksiz yabancı sözler
Yabancılaşmanın örneklerini çoğaltmak ne yazık ki çok kolay. Bugün, bu gereksiz sözcüklerin yüzlercesi kullanılıyor. Üstelik bu sözcüklerin önemli bir bölümü de dilimize bilim, spor, kültür, müzik, sinema ve diğer sanatlar yoluyla giriyor. Elbette en çok da, yarı aydınlarımızın katkılarıyla.
Aşağıda dilimizde karşılığı olduğu halde sık kullanılan gereksiz yabancı sözlere de örnekler sunacağım:
Agresif-Saldırgan
Ajitasyon-Körükleme
Almanak-Yıllık
Alternatif-Seçenek
Angajman-Bağlantı
Aplikasyon-Uygulama
Avantaj-Üstünlük, kazanım
Averaj-Ortalama
Barter-Değiş tokuş, takas
Blender-Karıştırıcı
Bone-Başlık
Boyler-Kaynama kazanı
Branş-Dal
Broderi-Nakış
Buton-Düğme
Catering-Yemek hizmeti
Çekap-Sağlık denetimi
CEO-Üst yönetici
Çip-Yonga
Data-Veri
Database-Veri tabanı
Defans-Savunma
Dejenerasyon-Bozuşma, soysuzlaşma
Dejenere-Bozuşmuş, soysuz
Deport etmek-Sınır dışı etmek
Detay-Ayrıntı
Dijital-Sayısal
Direkt-Doğrudan
Diyalekt-Lehçe
Dizayn-Tasarım
Efor-Çaba
Eklektik-Seçmeci
Eko-Yankı
Ekol-Okul
Ekstrem-Aşırı, uç
Elit-Seçkin
Epidemi-Salgın
Familya-Aile
Fenomen-Olay
Fenomenal-Olağanüstü
Fritöz- Kızartıcı
Gardenparti-Bahçe partisi
Hat trick-Üçleme
Ice tea-Buzlu çay
İdefiks- Saplantı
İmaj-İmge
Jenerasyon-Kuşak, nesil
Kreasyon-Yaratım
Kreatif-Yaratıcı
Kolaj-Yapıştırma
Lansman-Tanıtım
Mikser-Çırpıcı
Motivasyon-Güdüleme
Mouse-Fare
Objektif-Nesnel
Ombudsman-Kamu denetçisi
Patiseri-Pastane
Patronaj-Yönetim, gözetim
Peryod-Dönem
Play-off-Üst küme
Polarize etmek-Kutuplaştırmak
Printer-Yazıcı
Prodüksiyon-Yapım
Prodüktivite-Verimlilik
Prodüktör-Yapımcı
Provokasyon-Kışkırtma
Rehabilitasyon-İyileştirme
Rejisör-Yönetmen
Relaks-Rahatlama
Resesif-Çekinik
Resesyon-Durgunluk
Restorasyon-Yenileme, onarım
Rezerv-1. Yedek 2. Çekince
Rezervasyon-Ayırtma
Rötar-Gecikme
Savana-Çayır, düzlük
Sekans-Dizi
Seksapel-Cinsel çekicilik
Sound-Ses
Spa-Kaplıca
Stepne-Yedek lastik (çoğunlukla istepne şeklinde kullanılır)
Subjektif-Öznel
Sübvanse etmek-Desteklemek
Sübvansiyon-Destekleme
Şarj-Doldurma
Şok olmak-Sarsılmak
Şoke olmak-Sarsılmak
Tekst-Metin
Teori-Kuram
Teorik-Kuramsal
Tiraj-Basım adedi
Titr-Unvan, san
Tolerans-Hoşgörü
Tolere etmek-Hoşgörmek
Tornado-Hortum
Türkçe karşılık bulamadığımız dilimize girmiş birçok yabancı söz vardır. Bunlara sözüm yok. Elbette kullanacağız. Ancak çok güzel ve anlamlı karşılıkları olan sözler varken yabancı sözcük tercihini anlayamıyorum.
Yabancı sözcükleri gereksiz yere tercih etmenin yanı sıra, aynı eskimiş sözcüklerde olduğu gibi, bu sözcüklerin kullanımında da gülünç hatalara rastlıyoruz. Sadece birkaç örnek vereceğim:
Antiparantez: Fransızca parantez içinde anlamındaki entre-parenthèse sözünden alınmadır. Fransızca bilenler dışında çok kişi tarafından yapılan bir yanlış. Şuna parantez içinde deseler ne olur?
Antreman: Doğrusu, Fransızca entraînement sözünün okunuş biçimi olan antrenman. Nedense spor spikerlerinin tamamına yakını antreman der.
Babun: Doğa belgesellerinde çok kullanılıyor. TDK sözlüklerinin hiçbirinde yer almayan bir söz. Çünkü Türkçesi var: Habeş maymunu ya da genel adlandırma ile şebek.
Biyolojist: Belgesel programlarında rastlanan bir yanlış. İngilizceden etkilenen çevirmenler olduğu muhakkak. Doğrusunun biyolog olduğunu söylememe elbette gerek yok. Aynı şekilde arkeolojist dendiğine de şahit oldum. Hem de eğitici olması gereken kültür kanallarında.
Bufalo: İngilizcesi buffalo. Yazılışı bile yanlış kullanılıyor. Kökeni Latince bufalus. Doğa belgesellerinin çoğunda duyduğumuz bir söz. Halbuki dilimizde karşılığı var: Manda. Anadolu’da yaygın kullanılan camız sözü de var. Ama ısrarla bufalo diyorlar.
Cigabayt: Sözün kökü Yunanca milyar olan giga ve bilgisayar terimi olan bayt. İngilizcede genel olarak gigabayt şeklinde telaffuz edilirken medyada neden cigabayt denir anlamak güç. İnanmayacaksınız ama TDK sözlüğüne henüz girebilmiş değil.
Dinazor: Doğrusu dinozordur. Ama Hürriyet gibi büyük gazetelerde bile dinazor yazıldığı görülmüştür.*
Eşortman: Sözün Fransızca aslı échauffement ısıtma anlamındadır. Doğru okunuşu da eşofmandır.
Etejer: Fransızca aslı étagère, doğru yazılış ve söylenişi ise etajerdir. Çekmeceli dolap demektir. TDK raflı dolap olarak açıklıyor, ancak çekmeceli dolap daha doğrudur.
Datalar: Arapça ve Farsçadan gelen çokluk biçimindeki sözlerde yapılan yanlışın bir benzeri. İngilizceden alınan data sözü, Latince datum, veri sözünün çokluk biçimidir. Güzel bir şekilde veriler demek varken datalar diyenler de aynı bilgisizlik kapanına kısılıyorlar. Sözcük İngilizcede de çoğul olduğu halde “datas” diyen yarı aydınlarımız katmerli gülünç duruma düşüyorlar…
Dejavu: Fransızca aslı déjà vu, önceden görülmüş demektir. Doğru okunuşu ise dejavu değil dejavüdür. Dejavu okunması için déjà vous yazılması gerekir ki, “zaten siz” gibi anlamsız bir şey ortaya çıkar. Yanlışlarla dolu olan TDK sözlüklerinde düzeltilmesi gereken bir madde başlığıdır. Tabii ki böyle bir sözün Türkçe sözlükte bulunması ille de gerekiyorsa…
Direk: Fransızca direct sözünden alınmıştır ve sonunda t sesi vardır. Doğrudan, aracısız anlamındadır. Pek çok kişi Türkçe kökenli direk (bayrak direği, orta direk) anlamındaki söz ile karıştırarak sözün sonundaki t’yi okumaz. Ya direkt olarak söylenmelidir ya da hiç uğraşmadan tertemiz doğrudan denmelidir.
Gusto: İtalyancadan dilimize girmiştir. Kökü Latince gustare yani tatmak fiilidir. Tat, lezzet anlamında kullanılan bir söz. TDK beğeni olarak açıklıyor. Bence damak tadı ya da damak zevki demek çok daha doğru olur.
Hat trick: İngilizcede sözcük anlamı şapka numarası, yani şapkadan tavşan çıkarmak gibi sihirbazlık numaralarının genel adı. Spor olaylarında orijinal kullanımı kriket oyunundan geliyor. Bu sözün kullanılmasının altında, üç sayı yapan kriketçilere şapka hediye etme geleneği yatıyor. Son zamanlarda TRT kanallarında bile, üç gol atan futbolcu için “hat trick yaptı” denmeye başlandı. TDK karşılık olarak üçleme sözünü kabul etmiş.
Jet-lag: İngilizcesi jet lag olduğu halde son yıllarda sözlüğüne alan TDK jet-lag yazımını tercih etti ve karşılık olarak jet yorgunluğu sözünü ekledi. Aslında anlam olarak yorgunluktan çok, saat farkından doğan düzen bozukluğunu ifade eder. Zor bir durum olduğunu kabul ediyorum. Benim de zaman zaman kullanmak zorunda hissettiğim fakat kullanırken de rahatsız olduğum sözlerden biridir.
Cimnastik: Aslı jimnastiktir ama Türkçede j sesi yoktur. Bu sesi içeren tüm sözcükler yabancı kökenlidir. Cimnastik sözü, kullananlara daha yakın geliyor olabilir.
Kolleksiyon: Medyada sıklıkla yapılan bir yanlıştır. Doğrusu koleksiyondur.
Kondüsyon: Televizyondaki spor programlarının hemen hepsinde kondüsyon dendiğini duyabilirsiniz. Fransızcadan alınmış sözcüğün doğrusu kondisyondur.
Miting: Sözün kökü İngilizce meeting yani toplantı ya da toplanmadır. İngilizcede ilk hece uzun okunur. Ancak sözcük dilimize kısa okunuşla yerleşmiştir. Yeni yetme spikerler sözün aslı böyle diye uzatarak kullanmakta ve İngilizce bildiklerini ispat etme gayretine girmektedirler. Nasıl Rusça aslı gibi samovar demiyor da semaver diyorsak bu sözü de dilimize yerleştiği haliyle kullanmak doğru olandır.
Park yapmak: Temizlik yapılır, yemek yapılır, ders yapılır ama park yapılmaz. Park edilir. Park yapmak lafı olsa olsa bir park inşa etmek için kullanılabilir. Özellikle trafik polislerimizin “burada park yapmayın” uyarıları ile daha da yerleşmiş bir yanlıştır. Bir de “bekleme yapmayın” derler. Sanki bekleme yapılan bir şeymiş gibi. “Beklemeyin” desenize şuna.
Şarz: Sözcüğün doğrusu şarj (Fransızca charge sözünün okunuşu) olduğu halde eğitimli küçük bir azınlığın dışında herkes şarz der. Dilleri dönmüyorsa şuna şarz etmek yerine doldurmak deseler ne olur?
Şimendifer: Fransızca chemin de fer tam olarak demir yolu demektir. Ancak bizde sözcük daha çok treni ifade etmek için kullanılmıştır.
Şoför: Fransızca aslı chauffeur. Isıtmak chauffer fiilinden türetilmiştir ve ısıtan anlamındadır. Çünkü ilk arabalarda kömürle çalışan buharlı makineler kullanılıyordu. Şoför de bu makineyi çalıştırıyordu. Dilimizde çoğu zaman yanlış olarak şöför denir. Ben sürücü demeyi yeğlerim.
Şoke olmak: TDK sözlükleri, şok sözünün İngilizceden, şoke sözünün Fransızcadan geldiğini gösterir. Aslında ikisi de Fransızcadan girmiştir… Şoke, ya Fransızca “choquer” fiilinin mastar hali ya da geçmiş zaman çekimi olan “choqué” sözünün telaffuzudur. Dolayısıyla şoke olmak demek, İngilizce “to shock oldum” ya da “shocked oldum” demekle eşdeğer, anlamsız bir durumdur. Dilimizde “sarsıldım, çarpıldım” gibi güzel karşılıklar varken şok lafında ısrarlı olanlar için “şok oldum” demek kötünün iyisidir.
Diline karşı kendini sorumlu hisseden insanların yapacağı yanlışlara benziyorlar mı, ne dersiniz?
Dikkat edilirse, Batı kökenli sözcüklerin kullanımında da başı çekenler, aynı eskimiş sözlerde olduğu gibi, ya toplumundan kendini üstün görenler ya da yabancı sözcüklerin Türkçe sözlerden daha güçlü ve etkili olduğunu düşünerek onlara özenenlerdir. Hangi gruptan olursa olsun bu kişilerin ortak yanları, dillerine karşı olan sorumsuzluklarıdır. Özellikle eğitim görme şansına sahip olmuş “okumuşlarımızın” böyle bir sorumsuzluğu seçme lüksü olmamalıdır.
Kültür emperyalizmi, bin yıllık kaleleri birer birer yıkmaktadır. Dildeki bozulma, bu yıkımın en belirgin göstergelerinden biridir. İşin en üzücü yanı da bu çöküşe karşı gösterilen kayıtsızlıktır. “Aydın” olarak görmek istediğimiz insanlarda, bu sorumluluğun farkındalığını dahi göremiyoruz. Her zaman olduğu gibi, dilimizin tek güvencesi, dilin efendisi olan halkımızdır. Yüzlerce yıl kendisine dayatılan Arapça ve Farsçayı kabullenmeyen halkımız, kuşkusuz ki Batı’dan gelen yabancılaşmanın da karşısında durmayı bilecektir. O zaman sözümüz, bu sorumluluğu fark etmesini beklediğimiz “okumuşlarımızadır”!
* http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/dinazorlar-nasil-yasamlarini-surduruyordu-40708562