Totaliter rejimleri hicveden ve insan hallerini keşfetmek için felsefi fikirlerle kasvetli bir ironiyi karıştıran Çekya doğumlu yazar Milan Kundera 94 yaşında hayatını kaybetti.
‘Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ kitabının yazarı, günlük hayatın dünyevi gerçekliği ile yüce fikirler dünyası arasında gidip gelen temaları ve karakterleri tasvir etmedeki başarısı nedeniyle övgüler aldı.
Nadiren röportaj verdi ve yazarların eserleri aracılığıyla konuşması gerektiğine inandı.
1967’de yayımlanan ilk romanı “Şaka”, Çekoslovakya’daki komünist rejimin iğneleyici bir tasviriydi.
Çek reformcuların “Bir insan yüzü ile sosyalizm” programını yerleştirmeye çalıştıkları bir dönemde roman, Kundera’nın parti üyeliğinden sürgündeki muhalifliğe giden yolculuğundaki ilk adımdı.
1976’da Fransız Le Monde gazetesine verdiği demeçte, romanlarını politik olarak tanımlamanın onları aşırı basitleştirmek olacağını ve bu nedenle onların gerçek önemini karartacağını söyledi.
Kundera, 1968’deki Sovyet işgalini eleştirdiği için kara listeye alındı ve eşi Vera’yla birlikte, sonunda vatandaşı olacağı Fransa’ya göçe zorlandı.
1979’da yayımlanan ‘Gülüşün ve Unutuşun Kitabı’, bir göçmen olarak yayımladığı ilk kitaptı.
Yedi bölüm halinde yazılmış hikaye, totaliter rejimlerin tarihin bazı kısımlarını silme gücünü ve alternatif bir tarih yazma kabiliyetini anlatıyor.
5 yıl sonra yayınlanan ‘Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ kadar bilinmese de, Kundera’nın eleştirmenler tarafından önde gelen bir romancı olarak itibar kazanmasını sağladı. Aynı zamanda ona Çekya vatandaşlığına da mâl oldu.
2019’da Çek pasaportunu geri aldı.
New York Times’ta yayımlanan bir inceleme yazısında, “Gülüşün ve Unutuşun kitabı kısmen masal, kısmen edebi eleştiri, kısmen siyasi öğreti, kısmen müzikoloji ve kısmen otobiyografi olsa da kendisine bir roman diyor” denildi.
“Kendisini nasıl isterse o şekilde adlandırılabilir, çünkü dahiyane bir eser.”
1 Nisan 1929’da Moravya bölgesinin başkenti Brno’da doğdu. Besteci Leos Janacek’in yanında eğitim almış bir müzikoloğun çocuğu olan Kundera, lisede şiir yazmaya başladı ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Prag’daki Charles Üniversitesi’nde okudu.
Yaşıtı olan pek çok genç erkek gibi o da Komünist Parti’ye katıldı ancak daha sonra partiden uzaklaştırıldı.
1960’larda bir akademide film dersleri verdi. Öğrencilerinin arasında Çek Yeni Dalga Sineması’nın yaratıcılarından Milos Forman da vardı.
Sürgün hayatı sırasında ana vatanıyla soğuk bir ilişkisi oldu. Yeni eserlerini Fransızca yazdı, hatta bazı romanlarının Çekçeye çevrilmesini engelledi.
Bir keresinde bir röportaj sırasında kendisini göçmen değil Fransız olarak gördüğünü söylemişti.
Ancak Kundera ana vatanıyla bağlantısını asla kaybetmedi ve kitaplarının çoğu doğduğu ülkede geçti.
Komünist rejimi deviren 1989’daki Kadife Devrim’den sonra nadiren ülkesine resmi ziyaret düzenledi. Bunun yerine ailesini ve arkadaşlarını ziyaret etmek için sessizce ülkesine gitmeyi tercih etti.
Kundera çoğunlukla gözlerden uzakta yaşadı ama 2008’de, 1950’de sonu hapishanede biten genç bir casusu ihbar ettiği iddialarını yalanlamak için halkın karşısına çıktı.
“Bu doğru değil, açıklayamadığım tek şey adımın bu olaya nasıl karıştığı” dedi.
Eserleri 20’den fazla dile çevrilen Kundera, pek çok edebiyat ödülünün sahibi oldu.
1973’te “Yaşam Başka Yerde” adlı eseri, En İyi Yabancı Eser dalında Medicis Ödülü’nü kazandı.
Nobel Edebiyat Ödülü için birkaç kez aday gösterildi ama hiç kazanamadı.
1985’te Kudüs Ödülü’nü kabul eden Kundera, “Roman sanatının dünyaya Tanrı’nın kahkahasının yankısı olarak geldiğini düşünmek beni memnun ediyor” dedi.
Kundera aynı yıl New York Times’ta yayımlanan bir röportajında, onu bir yazar olarak neyin harekete geçirdiğini, “Sadece insan varlığının bilinmeyen bir parçasını ortaya çıkaran bir edebi eserin var olma nedeni vardır” şeklinde açıkladı:
“Yazar olmak bir gerçeği vaaz etmek anlamına gelmez, bir gerçeği keşfetmek anlamına gelir.”