Kafkasya, Türkiye, İran ve Orta Doğu ülkelerindeki gelişmeleri yakından takip eden Rus siyaset bilimci Stanislav Tarasov’un Regnum Haberi Ajansı’nın sitesinde yayınlanan 14 Mayıs seçimleriyle ilgili makalesinin özet çevirisi:
Yaklaşık bir ay sonra, 14 Mayıs’ta Türkiye’de cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yapılacak. 18 Haziran’da yapılması gereken seçimlerin öne alınması nedeniyle bazı sembolik tarihsel benzerlikler kuruluyor.
14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan ilk çok partili seçimler sonucu Kemalist CHP’nin 27 yıllık tekeline son veren Demokrat Parti büyük farkla iktidara geldi. Adnan Menderes başkanlığındaki hükümet ekonomide önemli iyileştirmeler sağladı ama aynı zamanda otoriter eğilimler gösterdi, milliyetçilik yükseldi ve İslam’ın ağırlığı arttı.
27 Mayıs 1960 darbesiyle devrilen Menderes, vatana ihanet ve yolsuzluk suçlamalarıyla bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’la birlikte asıldı.
Şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AKP’nin Demokrat Parti’nin ideallerini devam ettirdiğini söylüyor ve 73 yıl sonra seçmenlerin muhalefete bir kez daha “yeter” demesini istiyor.
İngiliz The Economist dergisi bu durumu Batı’da Menderes’le Erdoğan’ın kaderi arasında benzerlikler kurulmasına, Türk demokrasisinin kırılganlığına, Cumhurbaşkanı’nın iç ve dış siyasetteki amaçlarına ulaşabilmek için tarihi yeniden yazma eğiliminde olmasına bağlıyor.
Batı’daki yorumlarda Menderes’in asılmasının emsal yarattığı, ordunun daha sonra üç hükümeti daha devirdiği, şimdi seçimler sonucu sandıkta halk darbesi yapılmaması halinde askeri darbenin mümkün olduğu iddia ediliyor.
Milli Gazete’nin Erdoğan’ı, dış politikada Batı’dan uzaklaşma girişiminde bulunması nedeniyle iktidardan devrilen Menderes’e benzetmesi boşuna değil.
Elbette, tarihsel benzerlikler her zaman kurulabilir.
Ancak birçok Türk uzman Erdoğan’ın geçmişe atıfta bulunmasını seçmenlerin kafasında tarihi paralellikler kurmasını sağlamak amacıyla özellikle yaptığını düşünüyor.
Bugün Türkiye’de seçmenler parçalanmış olduğu için politikacılar onları çatıları altında toplayabilmek için ittifaklar kurmaya zorlanıyor.
Gözlemciler asıl mücadelenin Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğindeki Millet İttifakı ile Erdoğan’ın liderliğindeki Cumhur İttifakı arasında yaşanacağını düşünüyor. Bunlar dışında seçimde Muharrem İnce ile Sina Oğan da aday. Kazanmaları beklenmiyor ama alacakları oylar seçimin ilk turda bitip bitmeyeceğini belirleyecek.
Uzmanlar asıl belirleyici gücün cumhurbaşkanlığı için aday göstermeyen HDP olacağını tahmin ediyor.
Türkiye’de muhalefetin aslında iktidara gelmek istemediği yolunda bir düşünce de var. Çok farklı görüşler, milliyetçiler, İslamcılar, AB yanlıları, Batı yanlılar, Kemalistler, Pantürkistler, Batı karşıtları vs. aynı cephede buluşmuş durumda.
Bu pencereden bakıldığında Erdoğan’ın liderliğini yaptığı koalisyon daha uyumlu görünüyor.
Batı medyası bu seçimin Erdoğan için son 20 yılın en zor sınavı olacağını yazıyor.
Kamuoyu yoklamaları çok farklı sonuçlar verdiği için Türk seçmenlerin genel eğilimi hakkında bir yargıya varmak zor. Anketler çok sayıda kararsız seçmen bulunduğunu ve bunların adayların son dakikadaki somut hamlelerine bakarak oy vereceğini söylüyor.
14 Mayıs’ın “Türk yüzyılı” için dönüm noktası olacağını savunan Erdoğan Türkiye’nin uluslararası alanda artan reytingine vurgu yapıyor ve muhalefeti bu konuya çekmeye çalışıyor.
Gerçekten de uluslararası alanda Türkiye’nin sesi daha gür çıkıyor. Büyük devletlere ültimatom veriyor, çıkarları doğrultusunda askeri operasyonlar yapıyor, Batı’nın Rusya karşıtı yaptırımlarına katılmıyor. Bütün bunlar sıradan bir Türk vatandaşının gözüyle ülkesiyle ve lideriyle övünmek için yeterli duygusal nedenler.
Bu tür hırsları olmayan muhalefet ise Erdoğan’ın Doğu Akdeniz’den Suriye’ye, Libya’dan Kafkasya’ya yeterli ekonomik kaynağa sahip olmadan jeopolitik deneyler yaptığını söylüyor ve çözümün sosyoekonomik sorunların giderilmesinde ve Batı’ya dönülmesinde yattığını savunuyor. Muhalefet, Erdoğan’ın geleneksel değerler ve jeopolitik semboller oyununu bozabilmek için tartışmayı ekonomiye ve özellikle yüksek enflasyona çekmeye çalışıyor. Ayrıca onu depremin sonuçlarıyla mücadele edememekle suçluyor.
Erdoğan bu polemiğe girmedi ama şimdiye kadar yapmadığı bir şey yaptı ve halktan bağışlanma diledi. Aslında kaygılanması için fazla bir neden yok çünkü depremin olduğu bölgeler-bazı istisnalar hariç-geleneksel olarak zaten iktidara oy veriyor.
Erdoğan 14 Mayıs’ın Batı’ya bir mesaj olacağını söylüyor. Kılıçdaroğlu ise, Moskova ile eşit ilişkiler kurulacağını ancak Rusya’ya Türkiye’nin bir NATO üyesi olduğunun hatırlatılacağını belirtiyor. Yani muhalefetin iktidara gelmesi durumunda şimdikinin tersi bir dış politika izlenmesi olasılığı var.
Seçim sonucunu etkileyecek faktörlerden biri de Erdoğan’la Kılıçdaroğlu’nun liderlik nitelikleri.
Erdoğan’ın büyük siyasi deneyimi var, olumsuz olayları lehine çevirmesini biliyor. Ukrayna krizi nedeniyle Batı’da oluşan siyasi kaosu gayet iyi kullanıyor.
Kılıçdaroğlu’nun pozisyonu ise o kadar sağlam görünmüyor, kaldı ki daha önce de aday oldu. Hep birkaç adım geriden gele muhalefetin kritik siyasi ve ekonomik sorunlara kesin reçeteleri yok. Jeopolitik gerçekleri kabul etmiyor ve Türkiye’nin geleceğinin nasıl olması gerektiği konusunda bir fikri de yok.
Ama seçim mücadelesi henüz hız kazanıyor, masaya yeni jokerler sürülebilir.
Durum istikrarsız görünüyor; pek çok şey oylamadan sadece birkaç gün önce netleşecek. Depremle bağlantılı gelişmeler, İran ve Suriye ile ilgili manevralar ve ekonomik durum da belirleyici olacak.
Seçime yaklaşık bir ay kala herhangi bir tahminde bulunmak zor.