En baştan şunu yazalım ki zavallı İstanbul ve biz zavallı İstanbullular, Hükümet’in Belediye’ye uyguladığı ambargo altında yetersiz yatırım ve hizmetlerle her gün çeşitli belediye hizmetlerinde sıkıntılar çekiyoruz…
“Dünyanın en kalabalık metropollerinden birinde…” demek bile yanlış, bence doğrudan en kalabalığı olduğu kesin İstanbul’da… En başta ulaşım olmak üzere birçok hizmet devlet düzeyinde bir koordinasyon isterken, Hükümet ayrı, Belediye ayrı telden çalmakta… Ve elbette hükümetin belediyeye karşı uyguladığı bu köstek, biz vatandaşa yaşamsal sıkıntılar yaratmakta.
AKP Hükümeti, CHP’li Belediye’ye ambargo yerine tam tersine destek verse ve her işine katkı sağlasa ve bangır bangır bunun reklamını yapsa (biz olmasak hiçbir şey yapamaz gibi), belki de gelecek seçimde çok daha olumlu bir sonuç yaratabilirdi. Ama tam tersine, her işe köstek olarak ve aşağıdaki gibi zıtlıklar yaratarak şu anda Hükümet’in İBB’ye takındığı tutum İstanbullular tarafından gayet iyi anlaşılmıştır ve sorunların nedeninin iktidarın engellemeleri olduğu tarafsız kafalarda gayet nettir.
Buyurun aşağıda basit bir vaka…
Şişli civarından haydi Havalimanı’na metro ile gideyim dedim… Bu yönde Havalimanı metrosu Kağıthane’den başlıyor ve buraya da Şişli-Mecidiyeköy ana hattından geliniyor. Mecidiyeköy meydanından Kağıthane İstasyonu’na 2 durakta ulaştım ve buradan Havalimanı hattına geçmek için vagondan indim… Kağıthane İstasyonu, metronun yeryüzüne çıktığı çok hoş bir ortam sunuyor…
Aslında çok güzel bir proje ile Boğaz’dan tünelle aktarılan su ile akması gereken dere akabilse, meşhur Kağıthane Deresi üstünde yer alan bu son derece panoramik güzellikteki peronda, karşımda hemen duvarda bir yön işareti İstanbul Havalimanı istasyonunu gösteriyor. Sırt çantalı bir Japon turist “airport” diyerek bana yanaşınca, “Gel bakalım şu yönde” dedim. Arkamızdan bir başka valizli yabancı çift de takıldı peşimize. Ok işareti bizi çıkışa götürdü ve metrodan çıkıverdik! Hangi yöne gideceğiz, ne bir iz bir tabela!
Bir güvenlik görevlisi yakaladım ve sordum, eliyle arka tarafı gösterir gibi “Şu tarafta” dedi… Japon ve diğer iki turistle o tarafa doğru yürümeye başladık, yolu aşıp karşı tarafa geçtik ki bir de baktım metronun diğer tarafına gelmişiz! Oradaki güvenliğe de yanaşıp İstanbul Havalimanı diye sordum ve bu sefer o da tam tersi yönde çıktığımız metronun karşı tarafını göstermez mi?
Tekrar aynı yönde geri gidip iki kez yolu ışıkta bekleyip geçip, karşıdaki otobüs duraklarının arasında Metro işareti ararken, uzakta U tabelasını görünce bir anda uyandım tabii ki! Bu hattı Hükümet yapmıştı ve Belediye ile Hükümet arasındaki itişmede hiç kimse tabelalarla yönlendirme yapmak bir yana M ile U arasındaki farkın biz zavallılar tarafından öğrenilmesi için bir çaba göstermemişti. Biz zavallılar Hükümet’in U’su ile Belediye’nin M’sini bilmeli, onların arasındaki kavgada birbirlerine yön bile göstermeyeceklerine hak vermeli ve her ikisine de ayrı ayrı ne demeliyiz bilemedim!
Dünyanın en büyük havalimanı iddiasındaki bir alana gitmek için, ana bir metro hattından dışarı çıkıp, trafikte elde valizlerle 500 metre öteye yürünen başka bir istasyon dünyada olmadığı gibi, havalimanı metrosunun sonunda da terminale 500 küsur metre ötede bittiği de ayrı ve bilinen bir hikaye… Onu bol bol yazan olmuştu.
Türkiye kökenli müteahhitlerin dünyada zirveye oynadığı yıllarda ve dünya mühendisliğinin zirve yıllarında yurt içinde bu kadar beceriksiz, hatalı ve yolculara sıkıntı veren metro inşaatları yapmayı becermek cehaletten öte bir şey değildir. Depremde yıkılan binalar da herhalde aynı kafaların eseridir!
Haydi bari metroları birbirine bağlamadınız, yön tabelası koyun hiç olmazsa Kağıthane meydanında her yere… “M” ve “U” kavgası da bir devletin ayıbı olsa gerektir ve umarız 15 Mayıs’ta düzelir!