Rusya-Ukrayna krizinin devam ettiği bir dönemde Çin lideri Şi Cinping’in Moskova’ya yaptığı ziyaret uluslararası alanda büyük yankı yarattı. Rusya’nın önde gelen dış politika yorumcularından, siyaset bilimci, Küresel Politikada Rusya dergisi Genel Yayın Yönetmeni, Dış ilişkiler ve Savunma Politikaları Konseyi Başkanı ve Valday Uluslararası Tartışma Kulübü Araştırma Direktörü Fyodor Lukyanov’un konuya ilgili olarak rt.com sitesinde çıkan önemli makalesinin tam çevirisini yayınlıyoruz…
“Rusya-Çin ilişkileri hakkında bilmeniz gereken ama sormaya çekindiğiniz şeyler:
Şi Cinping’in geçen hafta Rusya’ya yaptığı ziyaret hakkında o kadar çok şey söylendi ki, tanımlayıcı sözcükler tüketildi. İhtiyaç duyulan, ya belirli yönlere dair ayrıntılar ya da bir tür derinlemesine sosyokültürel analizdir. Bu, hiç şüphesiz alanlarının uzmanları tarafından yapılacaktır, bu nedenle burada en sık sorulan sorulara kısa yanıtlar vermekle yetineceğiz.
1-Rusya ve Çin müttefik mi?
1-Her iki ülke de sınırlı ittifak deneyimine sahiptir ve bu tür ilişkilere gerçekten meyilli değildir. Böyle bir beyan, bir taahhüdü ve daha da önemlisi, öznenin kendi çıkarlarının ve yeteneklerinin diğer devlet lehine sınırlandırılmasını ima eder. Karşılıklı olduğu sürece sorun değildir -ve faydaları da karşılıklı olabilir- ancak hem Çin hem de Rusya siyasi mantığındaki baskın tutum, hareket özgürlüğü ve azami egemenliktir. Sonuç olarak, hem Moskova hem de Pekin, ilişkilerini bir ittifak olarak tanımlamaktan çekiniyor ve daha muğlak ifadeleri tercih ediyor. Bu durum yinelendi. Bununla birlikte, Şi tarafından kullanılan ifadelerin, terimin kendisi kullanılmaksızın (Çin kültürü kıstasları dâhilinde) ittifak fikrine olabildiğince yakınlaştığı söylenebilir.
2-Bu dengeli bir ilişki mi?
2-Eşitlik sorunsalı büyük ölçüde keyfidir, nasıl ölçüleceği belirsizdir. Rusya-Çin ilişkilerinde resmi bir hiyerarşi yoktur ve prensipte böyle bir sistem olamaz. Ağırlıklarını karşılaştırmak zordur. Çin, elbette ekonomik olarak ve şu anda birçok teknolojide görece çok daha güçlüdür. Ancak Rusya başlı başına büyük bir askeri ve siyasi güçtür. Doğrusu, olumsuz değişikliklere ve şoklara hazırlıklılık söz konusu olduğunda (buna devletin dayanıklılığı diyelim), Moskova muhtemelen başı çekiyor, ancak Pekin’in de küresel siyasette manevra alanı şu aralar çok daha geniş.
Soru farklı bir şekilde de sorulabilir: Kimin buna daha çok ihtiyacı var ve bu nedenle kim bağları güçlendirmek için daha çok şey yapmalı? İlk bakışta Rusya’nın buna daha çok ihtiyacı var gibi görünüyor, nitekim ne kadar başarılı olursanız olun, dünyanın en önde gelen ve etkili devletlerinden oluşan bir grupla şiddetli bir çatışma içinde olmak seçeneklerinizi önemli ölçüde sınırlıyor. Bu nedenle, en az onlar kadar önemli ve dolayısıyla koşullar dayatabilen diğer ortaklar tarafından telafi edilmesi gereken bir durum var Rusya açısından. Bu ülkelerin en güçlüsü ise Çin’dir.
Bu doğru olmakla beraber işin bir başka yönü daha var. Pekin nihayet barışçıl ve rahat kalkınma süresinin sonlandığını anladı. Amerika Birleşik Devletleri’nin önümüzdeki on yıllar boyunca ana rakibi olarak gördüğü ülke Çin’dir ve üzerinde kurduğu baskı artacaktır. Pekin’in Moskova’dan daha sağlam ve güvenilir bir ortağı yoktur; işin özü, böyle bir pozisyona aday başka bir ülke de yoktur. Dahası, böylesi bir ilişkinin önemi de artmaya devam edecektir. Alışılageldik Çin pragmatizmi lehimize işlemektedir.
3-Çin, Ukrayna ihtilafında Rusya’yı destekledi mi?
3-Ukrayna krizi çok boyutlu karmaşık bir olgudur. Çin’in tutumu kimi veçhelerde farklılık gösterebilir. Moskova ile Kiev arasındaki ihtilafta Pekin’in konumu itidalli olmaktan öteye gitmiyor. Çin doğrudan müdahaleyi kendine hak (veya çıkarı dâhilinde) görmediğinden barış ve ortak normlara saygı çağrısı yapmakla yetiniyor. Rusya’nın Ukrayna’ya dair belirli tarihsel koşullar altında birikmiş iddiaları Çinliler için önemli değil ve onları alakadar etmiyor. Ancak bir de madalyonun öteki yüzü var, bu çatışma Rusya-Batı ile ilişkilerinin odağında yer aldığından küresel hiyerarşiyi ve doğrudan dünya düzenine etki ediyor. Bu noktada Pekin çok daha aktif ve Moskova’nınkine çok daha yakın bir pozisyon alırken Batı’nınkine karşı konumlanıyor.
Belki de en önemlisi ABD önderliğindeki blokun Ukrayna’da başarılı olması Çin’in çıkarlarına hizmet etmeyişidir, ki bu Rusya’nın ciddi şekilde zayıflamasına da neden olacaktır.
Bu nedenle Pekin adımlarını dikkatli bir şekilde atacak; düşmanlıkların durdurulması gerektiğini, başka bir alternatif bulunmadığını vurgulayacaktır. Ancak Rusya’ya baskı yapmayacak veya konumunu karmaşıklaştıracak herhangi bir eylemde bulunmayacaktır. Aksine, kademeli olarak desteğin artması beklenebilir.
4-Ekonomide çığır açıldı mı yoksa ilişkimizin en zayıf halkası olmaya devam mı edecek?
4-Rusya ticaretinin Batı yönelimli oluşu uzun erimli ve karmaşık bir sorundur. Bu ilişkilerin Batı’nın inisiyatifiyle aniden kesildiği verili kriz, işi biraz daha kolaylaştırıyor ve başka seçenek bırakmıyor. Yine de, yeniden yapılanma sancılı olacak ve en azından altyapıyı oluşturmak zaman alacak. Ortaya çıkan siyasi irade (veya eksikliği) ülkemizde bir değişim sürecini teşvik ediyor.
Çin, küresel bir ekonomik süper güçtür ve çıkarlarıyla ihtiyaçları hemen her yere yayılmıştır. Şu anda dış baskı açısından dezavantajlı durumda olan Rusya ile ilişkileri güçlendirmede Pekin, riskleri dikkatle tartacaktır. Çinliler kuzeyli kardeşleri için kendilerini tehlikeye atmayacaklardır.
Ancak Şi’nin ziyareti, iktidardaki Komünist Parti’nin tüm şirketlere bu ülkede çalışmaları ve fırsatları aramaları yönünde bir sinyal vermesi açısından çok önemliydi. Bu Çin’de anlaşılmıştır. Rusya’nın görevi ise bu süreci mümkün olan her yolla desteklemektir.”
Yazının orijinalini okumak için tıklayın