Türkiye’de medyanın o kadar ağır sorunları var ki, kötü haber yazmak herhalde son sıralarda yer alır!
Aslında bu trajikomik bir durum: Gazetecilik her şeyden önce haber yazmak demektir ama medya asli görevini bile hakkıyla yapamıyor. Cerrahın ameliyat yapamaması, pilotun uçak kullanamaması, yüzücünün yüzme bilmemesine benzer bir ironi.
Türkiye’de son yıllarda çok duyduğumuz bir kavram var: Liyakat.
Yani bir işi bilenin ve hak edenin yapması.
Medya da ülkenin bir parçası olduğu için liyakatsizlikten payını almış durumda.
Gazeteciliği bilen, seven deneyimli isimler sektör dışına itilince, meslek bilgisinin aktarılmasındaki zincir kırılınca, liyakat rafa kalkınca meydan acemilere kaldı.
Aşağıda örneğini okuyacağınız kötü haber yazımında en az suçlu çoğu genç olan editörler.
Çünkü sektörde onlara doğrusunu gösterecek kimse kalmadı.
Milliyet’in spor sayfasında Fenerbahçe’nin kalecisi İrfan Can Eğribayat’ın açıklamaları şöyle aktarılmış:
Son olarak yeni sezon ile ilgili görüş ve düşüncelerini paylaşan file bekçisi, “Ben ilk geldiğim andan itibaren bu kulübün büyüklüğünü anladım. İnsan böyle bir camianın içine girince daha iyi anlıyor. Taraftarın isteği, arzusu… Çalışanlar dahi çok fark ediyor. Kulüp için çalışan çok kişi var burada. Bunları gördüğünüz zaman siz de çıkıp bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz. Kendi oyununu, kendi kariyerini düşünmediğin çok zaman oluyor. ‘Ben kulüp için bir şey yapmak istiyorum, bu kulübün buna ihtiyacı var, benim o zaman orada olmam gerekiyor’ tarzında çok fazla an yaşadım bu sene. Yeni sezon inşallah bizim çok çok daha güzel olur. İnşallah uzun yıllar da burada kalabilirim. Tabii ki gelenler, gidenler olacak. Kadro planlamasını Başkanımız, Yöneticilerimiz, yeni gelen hocamız yapacaklardır. Ama ben bu aile ortamının bozulacağını düşünmüyorum çünkü hem Başkanımız hem de Yönetimimiz, transfer ettikleri oyuncuların sadece bireysel performanslarına değil karakterlerine de bakıyorlar. Fenerbahçe’ye layık bir oyuncuysa buraya getirmeye çalışıyorlar. İyi bir sezon olacak diye düşünüyorum. Tabii ki kamp dönemini de çok iyi geçirmemiz gerekiyor. Taraftarlarımız bize inanmaya devam etsinler. Çünkü biz onlara inanıyoruz, güveniyoruz. Onları çok seviyoruz. Hangi oyuncuyla konuşursam konuşayım herkes taraftar hakkında iyi şeyler söylüyor. Düşünün bu takım çok fazla ıslıklandı, bu takıma çok tepki de geldi ama ona rağmen herkes şunun bilincinde taraftar başarıya aç, taraftar bir başarı gelmesini istiyor. Biz de oyuncu grubu olarak bunun farkındayız. Bu sezon elimizden gelen bu oldu, Ziraat Türkiye Kupası oldu. Önümüzdeki sezon da bize inanmaya devam etsinler, biz onlara inanıyoruz, güveniyoruz. Güzel aile ortamı içerisinde nice kupalar kazanabiliriz. Şunu da söylemek istiyorum; ben 6 sene boyunca çok mücadele ettim. Ama o kilit Fenerbahçe’de açıldı. Belki bu kupa da bizim o kilidimizi açacaktır. İnşallah daha niceleri olacaktır. Ben buna kalpten inanıyorum.” diyerek sözlerini noktaladı.
Üşenmedik saydık, Eğribayat’ın tırnak içinde verilen sözlerinde tam 265 kelime var! Bu sayı Türk basınında rekor olabilir! O kadar uzun ki, insan başını unutuyor, kafası karışıyor.
Oysa kural bellidir, tırnak içinde verilen cümle en fazla iki ya da üç olmalıdır. Bu örnekte olduğu gibi kuralı bilmeyenler ya da işin kolayına kaçanlar 265 kelimeyle doldurur.
Editör biraz işi bilseydi ya açıklamaları kısaltır ya da “şöyle dedi” yazarak ortaya korku tüneli gibi bir haber çıkmasını engellerdi.