Uluslararası kamuoyunun Ukrayna’dan sonra Gazze’ye odaklandığı, başka gündemlerin öne çıkamadığı bugünlerde belki de seslerinin çıkmamasından memnun olacağımız Balkanlar ve Tayvan gibi potansiyel sıcak noktalardaki gelişmeler çok da göz ardı edilmemeli.
Rusya’nın, Ukrayna çıkmazını Transdinyester üzerinden Balkanlar’a sıçratarak, dikkat dağıtabileceği; Çin’in yükselişini tek başına durduramayan ABD’nin medeniyetler çatışması algısı yaratıp, Batı’yı yanına çekerek Çin-Tayvan sularını karıştırma niyeti biliniyor.
Gazze savaşının zorlamalı şekilde Huntington’ın medeniyetler çatışması formatına sokularak bir Doğu-Batı blokları savaşı izlenimi verildiği de görülmektedir.
Balkanlar’da etnik temelli olası bir çatışma, Ukrayna ya da Gazze gibi, hatta onlardan daha dramatik insanlık sorunları yaratabilir.
Aynı şekilde olası bir Batı-Çin-Tayvan suları kapışması da yeni bir dünya savaşının tetikçisi olabilir.
Balkan coğrafyası
Eski Yugoslavya’nın yeni cumhuriyetlerinde farklı ağırlıkta da olsa hâlâ istikrarsızlıktan bahsedilmekte. Bu anlamda en sıcak noktaları Bosna Hersek, Makedonya ve Kosova oluşturmakta.
Elbette Balkan coğrafyasının herhangi bir noktasında ortaya çıkacak çekişme tüm bölgeyi zincirleme alt üst edecek, sonuçları kestirilemeyecek tahripkar bir çatışmaya sürükleyebilir.
Ukrayna ve Gazze karşısında bu ara sakin bir sessizlik hüküm sürse de patlamaya meyilli en riskli Balkan coğrafyası Kosova olarak öne çıkmakta.
Kosova
Balkanlar’daki ezeli Sırp-Arnavut çekişmesi Kosova üzerinden Avrupa’ya sık sık soğuk terler döktürmekte.
Kosova’nın bağımsızlığı Balkanlar’daki 1990’lar büyük dönüşümünün son halkasıydı.
Sırbistan, manevi kalbi saydığı Kosova’nın bağımsızlığını hiçbir zaman kabul etmeyeceğini ilan etmiş, tüm gücüyle tanınmasını önlemeye çalışmıştı. Hatta tehdit ve gözdağı ile devletler hukukunda tanıma geri alınamasa da, bazı ülkeleri tanıma kararlarını tersine çevirmeye zorlamıştı.
Balkanların merkezinde 15 yıldır çözülemeyen, her iki tarafın “milli mesele” saydığı siyasal kilitlenme zaman zaman yaşanan krizlerle tırmanışını sürdürmekte.
Geçen aylarda, diyalog görüşmelerini kesintiye uğratan gelişmelerden birisi, Sırbistan’la ortak gümrük kapılarında Kosova plakalarının tanınmamasına yönelik Priştine misillemesi ve Kuzeydeki Sırp yoğun bölgelerin protestoları idi.
Öyle ki taşkınlıklar karşısında, iki taraf ordularının alarma geçtiği sırada Belgrad’daki Rus Büyükelçisi Sırplara destek için Kosova sınırlarında boy göstermiş, çatışmalarda Rus Wagner milisleri görüntülenmişti.
Öte yandan, Kosova Sırpları geçen aylarda yapılan yerel seçimleri boykot etmişti. Katılımın yüzde üç olduğu seçimlerde 30 kadar belediyeyi Kosova Arnavut partileri kazanmıştı.
Sırplar, meşru saymadıkları seçimleri kazanan belediyelerin göreve başlamasını protesto ederek binalara girişlerini önlemiş, çatışmalar çıkmıştı.
Kosova’nın kuzeyindeki Sırp yoğun bölgelerindeki krizler zaman zaman Belgrad, Washington, NATO, AB ve Moskova’yı karşı karşıya getirebilmekte.
Ukrayna yansıması
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile alt üst olan uluslararası dengeler, Balkanlar’ı daha hassas bir konuma getirdi diyebiliriz.
İşgal kritik coğrafyalara sendrom yaşatan bir dönemi de başlatmış olup Balkanlar bundan etkilenebilecek en yakın bölgedir.
Rusya’nın askeri sıkışmışlık ve psikolojik hezimetten çıkış olarak dikkatleri Balkanlar’a çekmesi mümkündür.
Kırım ve Donbas’a gösterdiği etnik ilgiyi Transdinyester’de sürdürmesi halinde, tehlike çanları Moldova üzerinden Balkanlar’a uzanabilir.
Balkanlar’ın maruz kalacağı yeni bir etnik hesaplaşma Ukrayna’dan daha şiddetli vesayet savaşlarına, sonucu kestirilemeyecek sınır değişiklikleri ve dramatik kitle göçlerine yol açabilecektir.
Balkanlar’a Ukrayna yansıması, bölgenin Batı ile entegrasyonunu hızlandırabileceği gibi etnik iç savaşları da körükleyebilir.
Batı
Geç kalınmış olsa da Balkanlar’ın AB şemsiyesi altında toplanmasını öngören senaryonun hız kazanması Avrupa’nın da yararına olacaktır. AB ülkeleri ile çevrelenen bölgenin birlik dışında olması, AB düzenlerini de zaafa uğratacak riskler yaratabilir.
AB’nin bölge ülkelerinde çifte standart uyguladığı iddialarına yol açan reform, kriter ve ev ödevi dayatmaları iyi senaryoyu yavaşlatan bir yaklaşımdır.
Büyük dönüşümden 30 yıl sonra hâlâ sınır ve etnik istikrarsızlıklara çözüm aranıyor olması, bir bakıma AB’nin bölgeyi topyekûn Birliğe alamama beceriksizliğini de göstermekte.
AB’nin atıl politikaları nedeniyle bir türlü dolduramadığı boşluğun Rusya, Çin veya çok çekindikleri Türkiye tarafından doldurulması, Balkanlar’ın Batı’yla bütünleşme girişimlerini akamete uğratacağı gibi başta NATO ve AB kurumları olmak üzere Batı nüfuzunun erimesi ve itibar kaybı anlamına gelecektir.
asanlar@hotmail.com