Yeryüzünde üç büyük devrim “çağdaş insan” olmanın yoluna döşenen en önemli kilometre taşlarıdır.
1789… 1917… 1923…
1789 Fransız Devrimi, bütün dünyanın dikkatini çekmiş, insanlık tarihine “aydınlanma” ile birlikte, laikliği, cumhuriyeti, ulusal birlikteliği, demokrasinin gücünü taşımış, insanlık tarihine geçmiştir.
1917 Rus Devrimi, (sonradan başarısız olsa da ) vahşi kapitalizmin amansız sömürüsüne baş kaldırmış, sosyalist fikirlerin uygulayıcısı olmuş, bir zamanlar Orta Asya toplumlarında “çare” olma yolunda “meşale” yakmıştır.
1923, tüm dünyanın dikkatini çekmekle birlikte, özellikle İslam dünyasında “aydınlanma felsefesinin” hayata geçirilmesi ve devrime dönüşmesidir.
Bu nedenle, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu laik cumhuriyet çok sayıda İslam ülkesine de “model” olmuştur.
Batı’nın, diğer deyişle Avrupalının tarihine baktığımızda ne bedeller ödendiğini görürüz:
Krallar, din adamları, prensesler, prensler, devrimciler, savaşlar, isyanlar, “giyotin” denilen tezgahlarda kesilip yere düşen kelleler…
1923 Devrimi de kolay olmadı. Ağır bedeller ödendi.
Felsefenin dini inançlardan kurtarılıp “aklın bağımsızlığına” kavuştuğu tarihe “aydınlanma” deniyor.
Neresinden istenirse orasından bakılsın: Tek boyutlu değildir “aydınlanma” süreci.
İşin gerçeği:
İnsan aklının mahkemesinde yargılanıp doğru yolun bulunmasıdır.
Ümmetten millete geçiştir, uluslaşmadır.
Feodal siyasal yapıların yıkılmasıdır.
Burjuvanın siyasal kurumlarını devlete devretmesidir.
İnsan hakları ve temel özgürlüklerin kabul edilmesidir.
Laik devlet düzeninin topluma yerleşmesidir.
Sadece bu saydıklarımız mı?
Elbette hayır.
Ünlü Alman düşünür Kant, “toplumların değişimi ya evrimle ya da devrimle olur” der. Doğaya uygun bir değişimdir Kant’ın demek istediği. Kabul edilsin edilmesin, gerçeği değiştirmez.
1923 Devrimi ile çok değerler kazanmıştır Türkiye:
Sosyal devlet…
Yönetimin bütün karar ve işlemlerine yargı yolunun açık olması…
Anayasa Mahkemesi
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu…
Yargı bağımsızlığı…
Kadınlara seçme seçilme hakkı…
Üniversitelerin özerk olması…
Devlet radyo televizyonlarının tarafsız olması…
Sendikaların kurulması…
Toplu sözleşme düzeni…
Ücrette eşitlik ilkeleri…
Toplantı ve yürüyüş hakları…
Örnekler çoğaltılabilir.
Dünya değişiyor. Biz de değişiyoruz. 1923’den bu yana kaç yıl geçti, yukarıda saydıklarımızın ne kadarına sahip çıkabiliyoruz?
Türkiye’de mevcut rejim, laik cumhuriyetin değerlerini ne kadar uyguluyor?
Batı’da “temsili demokrasi” aşıldı. “Katılımcı demokrasi”ye geçileli çok oldu.
Türkiye’de laik cumhuriyet kolay kazanılmadı, 1923’e sahip çıkalım, başka yolu yok!
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.