Yıl 1923. Ay Temmuz. Temmuz’un 24’ü. Yer İsviçre’nin güzeller güzeli şehirlerinden Lozan (Lausanne).
Lozan’ın Ouchy Şatosu. Lozan’ın Beau-Rivage Palace’ı. Dışişleri Bakanı İsmet İnönü başkanlığındaki TBMM Heyetinin sürdürdüğü çetin müzakerelerin ardından 101 yıl önce imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığı tarih, şehir ve mekandan söz ediyorum. O antlaşma ki, 101 yıl önce 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum senedi niteliğinde. Ülkemizin tapu senedi niteliğinde.
TBMM Heyeti üyeleriyle, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Belçika, Yugoslavya temsilcilerinin katıldığı Lozan Barış Konferansı sonunda 24 Temmuz 1923’te imzalanan Antlaşma bir diplomasi zaferidir. Antlaşma, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının, bağımsızlığının ve sınırlarının uluslararası alanda resmen ve hukuken tanınmasını sağlayan belgedir.
Lozan mazlum devletlere örnek olmuştur, bağımsızlık ateşini körüklemiştir. Lozan, bir ekonomik bağımsızlık belgesidir ve ekonomiyi millileştirmenin ilk adımıdır. Lozan bir eşitlik belgesidir. Lozan. l. Dünya Savaşı’nı sona erdiren antlaşmalar içinde tek onurlu belgedir. Bu da kurulmakta olan yeni Türkiye’nin başarısıdır. Antlaşma 23 Ağustos 1923’te TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Ardından 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. Yarınlara umutla, heyecanla bakılıyordu…
101 yıldır ayakta olan Antlaşma, dönemin koşullarında yapılabilecek gerçekçi ve kalıcı uluslararası bir belge niteliğinde. Antlaşmayı, o zamanın koşullarına göre inceleyerek, özenle savunmak, korumak, kollamak gerek. Ancak içimizde Türkiye Cumhuriyeti’ni hazmedemeyenlerin olduğu gibi, Lozan Barış Antlaşması’nı hazmedemeyenlerin olduğu da bir gerçek.
Bu antlaşmanın imzalanmasından 101 yıl sonra… Tarih 24 Temmuz 2024. Şehir Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara. Yer Lozan Barış Konferans’ına heyet gönderen TBMM’nin yeni, modern binası. 101 yıl önce imzalanan antlaşmayı anar nitelikte TBMM’de milletvekilleri tarafından herhangi bir konuşma yapıldı mı bilmiyorum. Yapılmışsa da duymadım. “Tek Adam” rejimi ile sesi kesilen TBMM’de yumruklar konuşmuş 24 Temmuz’da… Meclis adeta “Dövüş Kulübü” gibiymiş. Yüce Meclis’e yakışmayan sahneler yaşanmış.
Aynı gün TBMM’nin bir başka salonunda AKP Grubu’nun bir toplantısı yapılmış. Parti Genel Başkanı Erdoğan’ı dinleyen metal yorgunu, mafsalları gevşemiş partililerin her biri başka havadaymış. Kimi uzayıp giden Meclis görüşmelerinden sıkılmış, biran evvel tatile çıkma hayalini kuruyor gibiymiş. Kimileri Meclis’in gündeminde bulunan kimi yasa tekliflerinden rahatsızmışlar ancak seslerini çıkaramıyorlarmış. Çıkarsalar başlarına gelecekleri biliyorlarmış.
Kimileri sağdan, soldan, eşten, dostan gelen “torpil istekli” başvurulardan bunalmış. Bakanlara ulaşıp dostlarının dertlerine deva olamıyorlarmış. Gün gelir sandığa gidildiğinde seçmenlerinin yüzüne nasıl bakacaklar onun kaygısını taşıyorlarmış… Demokrasiye inanan, partideki otokratik yönetimden hoşnutsuz, AKP’de dönüşüm, değişim zamanının gelmekte olduğunu düşünen vizyon sahibi, donanımlı bazı AKP’liler ise post-Erdoğan döneminde yaşanabileceklerin hayalini kuruyorlarmış. Şu aşamada seslerini pek çıkarmıyorlarmış. Bütün bunlar Meclis dışına taşan dedikodular..
AKP Grubu’nda Erdoğan’ın yaptığı konuşma ise dikkat çekici. Erdoğan, partilileri ateşlemeye, canlandırmaya uğraşıyor. Ekonomik kriz nedeni ile halkın karşısına çıkmaya çekinen partililere başıboş köpekleri anlatıyor. “Halkımız sokakların güvenli hale gelmesini istiyor, çocuklarımız güven rahatlığıyla okula gitmek, parklarda oynamak istiyor. Bizim bu isteklere sessiz, tepkisiz kalmamız düşünülemez” diyor. “Enflasyonda en kötüsü geride kaldı. Emeklilere faydanız dokunsun istiyorsanız, belediyelerimiz SGK’ya olan borçlarını ödesin. Bakanlığımız borçların tahsiline başlayacak” diye konuşuyor.
Ancak Erdoğan gibi düşünmeyen çok insan var. Başta CHP, muhalefet partileri Erdoğan gibi düşünmüyor. Cumhur İttifakı’ndan bir partinin bir milletvekili de “Ekonominin canına okudular. Faturasını vatandaşa çıkarıyorlar” diyerek AKP iktidarından duyduğu hoşnutsuzluğu dile getiriyor.
Öte yandan, Meclis’teki teklife karşı hayvanseverlerden tepkiler de giderek yükseliyor. Bu görüşte olanlar da, “Sokaklara güvenliği tesis etmek için önce kadın cinayetlerinin, çocuk cinayetlerinin, çocuklara yönelik tacizlerin önüne geçilmeli” diyorlar.
Soru şu: Erdoğan neden grupta böyle bir konuşma yaptı ? Kaygısı ne? Amacı, niyeti ne?
Yanıt olarak şunlar söyleniyor:
“AKP, CHP’nin iktidar yürüyüşünden çekiniyor. CHP belediyelerinin başarılı çalışmalarından, halkla bütünleşmesinden çekiniyor. CHP belediyelerinin bu hizmetlerinin partinin gücünü artıracağını düşünüyor. Bu nedenle de CHP belediyelerini halk nezdinde itibarsızlaştırma planını AKP yürürlüğe soktu. Sokakların güvenliğinin sağlanması, belediyelerin biriken borçlarının tahsil edilmesi bu planın bir parçası. Önümüzdeki süreçte bu plan çerçevesinde AKP’den başka adımlar beklenmeli.”
Bu görüşte olanlar şöyle diyor:
“22 yıl boyunca sokak hayvanları sorununa el atmayanların aklına sokak güvenliğini sağlamak şimdi gelmiş. Gel de inan. Sokak hayvanlarının yükünü, yerine getirmesi güç yükümlülüklerle tamamen CHP belediyelerine bırakıyorlar. Asıl niyet bu. Sokak hayvanları üzerinden CHP’ye yüklenmek, kimin aklına gelir böyle bir şey? 31 Mart’ta CHP’ye oy veren halka gözdağı verilmek isteniyor.”
Belediyelerin SGK’ye olan borçlarının Bakanlıkça tahsil edileceğine ilişkin olarak da, “Bu borçlar eskiden AKP yönetiminde olan belediyelere ait borçlar. O zaman tahsil etmemiş, şimdi mi akıllarına gelmiş o borçları tahsil etmek? Ne demişler, iflas eden tüccar eski defterleri karıştırırmış. AKP iktidarı da iflas ettiğini kabul ediyor anlaşılan” diyorlar. “CHP’li belediyeler, başarısız gösterilmek, cezalandırılmak isteniyor, CHP’ye oy verenler cezalandırılmak isteniyor” diye konuşuyorlar.
Enflasyonda en kötüsünün geride kaldı iddiasına da, “Güldürmeyin bizi. Gidin bir pazara, markete enflasyon ne boyutta görün” diyorlar. “Yaşananlar Erdoğan’ın ve AKP’nin insanlara bakış açısının bir örneği. AKP ile normalleşme mi? Hadi canım sen de… Gün gelir bunlardan hesap sorulur” diye ekliyorlar.
Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından, Cumhuriyetin ilanından 101 yıl sonra ülkenin içinde bulunduğu koşullardan bir kesit. İster umutlanın, ister karalar bağlayın 101 yıl içinde demokrasimizin, moral değerlerimizin geldiği nokta bu. Ülkemizin ehliyetsiz kadrolarla savrulduğu yer bu. Her şeye rağmen umutsuz değilim. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde çok güç koşullarda yürütülen Ulusal Kurtuluş Savaş’ını, Lozan Barış Antlaşması’nı ve ilan olunan Türkiye Cumhuriyeti’ni düşünüyorum. Ardından gerçekleştirilen devrimleri düşünüyorum. “Onlar başardıysa bizler de başarırız, başaracağız” diyor umudumu koruyorum, gelecek kuşaklar için, yarınlar için…
Bu vesileyle Lozan’ın mimarı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü, Lozan Barış Konferansı’na giden TBMM Heyeti Başkanı Dışişleri Bakanı İsmet İnönü’yü, heyet üyelerini ve milli mücadele kahramanlarımızı saygı ve minnetle anıyoruz. Ülkemizin tapu senedi Lozan Antlaşması’nın 101. yılını gururla kutluyoruz…
Fotoğraf: Wikipedia