Cumhuriyet, bir ailenin bir ülkeyi yönetmesi demek değildir…
Cumhuriyet, tek adam rejimi değildir…
Cumhuriyet, bir ailenin oğlunun, kızının, yeğeninin, dayısının, amcasının ve tüm eş dostun ülkenin kaynaklarını paylaşması demek değildir…
Cumhuriyet, halkın, bir adamı, bir aileyi ve tüm çevresini tahtından indirip yönetimi ele geçirdiği sistemin adıdır!
Bunu dünyada ilk yapan Fransızlar, 1789’da halk ayaklanması ile kral ve kraliçeyi saraydan alıp kafalarını giyotinle kesmiş ve cumhuriyeti ilan etmiştir. 1917 Rus ihtilalinde, çar ve ailesi saraydan alınıp sürgünde çocuklarıyla kurşuna dizilmiştir. Bunun gibi ihtilaller Küba’da ve başka ülkelerde bilinmektedir. Hele Romanya’daki diktatör Çavuseşku’nun sonu pek trajiktir!
Türkiye Cumhuriyetini kuran halkın temsilcisi Meclis, esir düşen vatanı bağımsızlık savaşıyla kurtardıktan sonra, vatanı esir eden padişahın İngiliz gemisine binip kaçmasına izin vermiş ve onun hiçbir aile efradına dokunmayan halk, ülke yönetimine Meclisi ile el koymuştur! Bu gelişmelerle de Türkiye Cumhuriyeti, dünya tarihinde en özel bir yere sahiptir!
O günden beri, yani 100 yıldır bir memurun, bir çobanın, bir balıkçının, bir köylünün, işçinin, esnafın oğlu, kızı vekil de, başbakan da, cumhurbaşkanı da olmaktadır.
“Eğer bana Cumhuriyet nedir diye sorarsanız, size cevabım şudur: Cumhuriyet benim işte!İslamköy’den çıkmış bir köylü çocuğunu cumhurbaşkanı yapan Cumhuriyet’tir. Cumhuriyet budur. Bunu Atatürk’e borçluyuz.” Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel anne ve babasıyla.
Bugün, çağımız için çok basit gibi gözüken yukarıdaki satırları 100 yıl önce düşünmek, uygulamak için binlerce kitap okumak, bunları özümsemek, dünya siyasetini ve her ülkenin durumunu bilmek ve etrafına bunu anlatarak ikna edebilmek için bir deha olmak gerekiyordu.
Mustafa Kemal Atatürk, 100 yıl önce Dolmabahçe’de esir Vahdeddin’den tahtını ve hatta kızını da nikahına pekala alıp, kendisini padişah ilan edebilecekken, ülkenin bulunduğu koşulların çok ötesinde, çağdaş bir Cumhuriyet ilan ederek, bu vatanın her evladına bu ülkeyi yönetme imkanını sunmuş bir dâhidir!
Hiç kuşku duymayın ki, o dönem Mustafa Kemal’i Ankara Meclis’te omuzlara alıp İstanbul Dolmabahçe’ye kadar taşır ve padişah yapardı! Çünkü o Meclis’te bugün de var olan padişah ve hilafet yanlısı yobazlara, “Bu iş olacak, yoksa bazılarınızın kellesi gider” diyerek “Dâhi Mareşal’’ gücünü Cumhuriyet yolunda kullanmıştır!
Cumhuriyetin ne demek olduğunu hâlâ anlayamayan gençlere, önce bunlar böyle basitçe anlatılmalı, Osmanlı özentisi kılıklar giyip tek adam yönetimine öykünenlere, o sarayların yıkılmaya mahkum olduğu kafalarına sokulmalıdır!