Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı, ülke olarak içinden geçmekte olduğumuz deprem travması, sarsıntılı seçim-geçim tartışmaları, beka endişesi ve yakın çevremizdeki savaşlara rağmen geri plana düşürülemeyecek önemdedir. Rutin törenlerle geçiştirilmemelidir.
Ancak, sonradan pişmanlık duyacağımız tuhaf bir sessizlik içinde olduğumuz da bir gerçek.
***
Beklenti, yüzüncü yılın idraki uluslararası hafızalarda da iz bırakacak şekilde görkemli kutlamalar düzenlenmesiydi.
Ancak resmi kurumları, sivil toplum kuruluşları, belediyeleri, üniversiteleri ve sanatçılarımızı kapsayan genel bir ulusal çalışma başlatılmadığı görüldü.
Bu yönde zamanlıca bir ulusal kutlama komitesi kurulabilirdi.
Tarihi günü kutlamaya bir iki haftamızın kaldığı şu günlerde, kendi gayretleriyle harekete geçen bazı üniversitelerimiz, sivil toplum ve meslek kuruluşlarımız ile birkaç fikir ve düşünce kuruluşumuz takdir toplarken resmi kurumlarımızın tuhaf sessizliği şaşkınlık yaratmakta.
100. Yıl Marşı
Ulusça yüzüncü yıla hazırlanırken atılacak en anlamlı adımlardan ilki belki ulusal birlik duygusunu sembolleştirerek, dilimize, kulağımıza yerleşip ezberimize girecek bir ‘’Yüzüncü Yıl’’ marşının zamanlıca topluma mal edilmesi olmalıydı. Maalesef bu da gerçekleşemedi.
Duyarlı birkaç sanatçımızın kendi gayretleri ile yarattıkları marşlar bu anlamda takdirle karşılansa da, ulusal coşkuyu kalıcı hale getirecek, devlet destekli öne çıkacak bir marşın hâlâ işareti alınamadı.
Cumhurbaşkanlığı düzenlemesiyle, özel jürili bir yarışmayla seçilen, 30 Ağustos resepsiyonunda icra edilen marş ise daha çok icraatın siyasi izlerini taşıdığı tartışması karşısında tutunamadı. Bir jüri üyesi, seçilen marşın yarışan eserler arasında olmadığını ifade etti.
Ümitle bekledik ama 10. yıl tadında ve heyecanında bir 100. yıl marşı ezberimize giremedi.
Uluslararası boyut
Yedi düvelin işgali altında, savaş yorgunu Anadolu’da verilen kurtuluş mücadelesi ve Cumhuriyetle taçlanan yeni devletimizin yüzüncü yıl dönümü, ulusal ve uluslararası boyutta en anlı şanlı kutlamalarla hatırlanacak tarih sayfalarımızdandır.
Ancak, dünya liderlerinin de davet edildiği, uluslararası topluma hitap edecek bir program takvimi henüz duyulmadı.
Anlaşıldığı kadarıyla, bu boyut, rutin törenlerimizden birisine Ankara’daki yabancı diplomatik misyon temsilcileri ve sık sık özel açılışlara da davet ettiğimiz birkaç dost ülkenin devlet veya hükümet başkanın katılımı ile idrak edilecek.
Ortak coşku
Cumhuriyet kutlamalarına tüm toplum kesimlerimizin ortak coşku ve anlayışla iştiraki elbette ulusal birlikteliği pekiştirecektir.
Son yılların siyasi ikliminin yarattığı, ulusal günlerimizdeki duygusal ayrışma ve paralel kutlama girişimleri maalesef genel hissiyatı zedeledi.
Oysa gelir geçer siyasi eğilimlerin dar bakışlı arayışlarından arındırılmış, kurucu değerleri öne çıkaran yaklaşımlar milli hissiyatın da temelidir.
Yüzüncü yılın idrakindeki resmi evreler ve bazı kesimlerdeki atalet, akla “Osmanlı imparatorluğunun küllerinden doğan’” Cumhuriyetin aynı zamanda bir yıkılışı, çöküşü hatırlatıyor olmasından kaynaklandığını düşündürmüyor değil.
Osmanlı’yı canlandırma ütopyası içinde, “reklam arası” dediği Türkiye Cumhuriyeti’nden ve Atatürk’ten hazzetmeyen, Cumhuriyet değerlerini kabullenemeyen bazı seslerin, Osmanlı’nın bitişini duymaktan imtina etmesi mümkündür.
Nitekim son dönemlerin siyasi ikliminde, ulusal kutlamalardaki resmi söylem ve tutum ile toplumsal anlayış arasında duygusal ayrışmalar yaşandığı artık bir sır değil.
Ulusların, varoluş ya da yok oluş süreçleri gibi tarihi dönüm noktaları, toplumsal hatırayı canlı tutmak, zihinleri tazelemek adına ya coşkulu kutlamalarla ya da yaslarla anılır.
Bu bağlamda “Yüzüncü Yıl”ın, ortak coşku ve birlik içinde kutlanması, ulusal sorumluluk olduğu kadar hepimizin toplumsal borcudur.