Alper Eliçin (noktakibris.com)
Willy Lindth’in ismini pek çok orta ve ileri yaşlı Kıbrıslı Türk bilir. Ben de bundan iki buçuk yıl önce Erenköy’e yaptığım bir gezi sonrasında kaleme aldığım bir yazımda kendisine de yer ayırmıştım. Bilmeyenler için bir özet yapayım.
1963 Noel’inde Kıbrıs’ta Rumların Türklere saldırmasıyla toplumlararası çatışmalar başlar. Saldırılar Türk Hava Kuvvetleri’nin uyarı uçuşları ve diplomatik girişimlerle geçici olarak durdurulur. 4 Mart 1964’te ise çatışmaları önlemek için Birleşmiş Milletler Kıbrıs Barış Gücü (UNFICYP) göreve başlar. Ancak çatışmaları engellemekte başarısız kalır.
Teğmen Willy Lindth de 1964 yaz başında, UNFICYP’e katkı sağlayan İsveç’in bir subayı olarak Kıbrıs’a gelir. O zamanlar 27 yaşında olan Lindth’in görev yeri Erenköy Bölgesi’nde, hemen yerleşim biriminin yanındaki küçük bir BM kışlasıdır.
Lindth geldikten bir süre sonra Rum ve Yunan kuvvetlerinin saldırısı iyice şiddetlenir. BM de Türkleri korumak yerine kendi derdine düşer ve bölgedeki askerlerinin zarar görmesini istemediğinden Erenköy’deki küçük birliğinin çekilmesine karar verir. Ancak Teğmen Lindth, Birleşmiş Milletler’in zayıf ve saldırı altındaki Türkleri korumamasını gayriahlaki bulur ve çekilmeyi reddeder. İsveç’te edinemeyeceği deneyimleri edinmek için Kıbrıs’a gönüllü gelen Lindth’in görev yaptığı Erenköy, o sıralar Rum ve Yunan güçlerinin kuşatması altında bulunan ve Türklerin yerleşik olduğu bir bölgedir. Bu daracık sahil şeridini, bölgedeki köylerde yaşayan mücahitlerle, Türkiye ve Britanya’da eğitim görmekte olan ve Ankara’da Zir Kampı’nda kısa bir eğitim aldıktan sonra botlarla Kıbrıs’a çıkarılan gönüllü Kıbrıslı öğrenciler savunmaktadır.
Sonuçta Erenköy direnişinin kırılması, bir Ağustos sabahı Türk Hava Kuvvetleri’nin yaptığı çok şiddetli bir saldırı sonucu Rum ve Yunan kuvvetlerinin ağır kayıplar vermesiyle önlenir. Erenköy direnişi bir anlamda Kıbrıs Türklerinin Çanakkale Savaşı’dır.
O dönemde Türkler, Kıbrıs Adası’nda sıkışmış oldukları birkaç yerleşim bölgesinde yaşıyor, denizi görmeleri bile olanaksız. Lefkoşa’da ve Gönyeli’de yaşayan Türkler ancak hafta sonları Girne Boğazı’ndaki bir piknik alanına giderek uzaktan Akdeniz’e bakabiliyor. Erenköy ise kuzey sahiline bakan tek Türk bölgesi. Ancak, orası da kuşatma altında.
Erenköy bu nedenle stratejik bir öneme sahip. Erenköylü balıkçıların ufak tekneleriyle Türkiye’den büyük bir gizlilik içerisinde getirdiği silah ve mühimmat, bu bölgeye çıkarılıp mağaralarda saklanıyor. Ancak kuşatma altında olduklarından Kıbrıs’ın diğer bölgelerinde yaşayan Türklere ulaştırılamıyor.
Bu sıralar Willy Lindth de Erenköy’de. Gelen silahları biliyor ama göz yumuyor. İnsani duyguları her şeyin önüne geçmiş durumda. Silah girişini engellediği taktirde Türklerin bir katliama uğrayacaklarının farkında. Artık Birleşmiş Milletler’in iki yüzlü davrandığına, Türklere ihanet ettiğine de iyice kanaat getirmiş durumda.
Erenköy saldırısından bir süre sonra, Rumlar yakındaki Türk kasabası Lefke’ye saldırıyor. Lefke’de kasabayı savunacak yeterli Türk nüfus var ama silah ve cephane yok. Willy Lindth, Türklerin yaptığı öneriyi kabul ederek, silah arkadaşı Helge Hjalmarsson’la birlikte Erenköy’den Lefke’ye Birleşmiş Milletler zırhlı araçlarıyla silah taşımaya başlıyor. Zırhlıların altına ikinci bir zemin oluşturarak 20 kez Lefke’ye silah taşıyorlar. Sonunda bir ihbar sonucu yakalanıyorlar. Rumlar tarafından Lefkoşa’da Birleşmiş Milletler komutanlığına teslim ediliyorlar. Yaptıkları, BM ve İsveç açısından tam bir skandal ve ağır bir askeri suç.
Lindth ve arkadaşı ilk uçakla Stockholm’e yollanıyor. İşledikleri suç nedeniyle müebbet hapis istemiyle yargılanıyorlar. Yaptığı savunmada Lindth, “Yaptığımız bir seçim değil, tek doğru hareketti” diye bir cümle de kullanıyor. Sonuçta Lindth müebbetten kurtuluyor ama iki yıl hapse mahkûm ediliyor. Rütbeleri sökülüyor ve askeri kariyeri sona eriyor.
Willy Lindth bugün KKTC’de Lapta’nın Malatya yerleşkesinde yaşıyor. Kendisiyle Kıbrıs’taki komşum, Erenköy mücahitlerinden Ahmet Yıldırım kanalıyla tanışma fırsatım oldu. 19 Aralık 2021 Pazar sabahı Ahmet Bey’le kendisini Lapta’da kızlarından birinin evinden aldık ve sahilde bir restoranda öğle yemeği yedik. Bu vesileyle kendisini bizzat tanımak ve yaşantısı ile ilgili sohbet etme olanağı buldum.
Willy Lindth baston kullanmasına rağmen gayet dinç görünümlü, zayıf, uzun boylu tipik bir İsveçli. Entelektüel düzeyi gayet yüksek. Cana yakın ve sohbet etmeyi seven biri. Sohbette anlattıklarını aşağıda sizlere aktarıyorum…
Lindth yargılama sonucu 1964’ün önemli bir bölümünü hapiste geçirmiş. Sekiz ay sonra tahliye olmuş. Tahliyeden sonra işsiz, parasız ve mesleksiz kalmış olduğundan iş aramaya başlamış. Ancak, başvurduğu hiçbir yer kendisine iş vermemiş. Gerekçeleri sabıka kaydıymış. Yatış nedenine bakılmaksızın sanki bir katil, ırz düşmanıymış gibi muamele görmüş. Ahmet Bey’in eklediğine göre, TIR şoförlüğü için yaptığı başvuru bile reddedilmiş.
Bu sıkıntılı döneminde, 1965’de bir gün Hürriyet’in İsveç muhabiri kendisiyle temas kurmuş. Daha sonra da Hürriyet gazetesinin davetiyle İstanbul’a gelmiş. Gazete kendisine İstanbul’da bir seyahat acentesinde iş bulmuş. Yaptığı ilk iş de, o sıralar Türkiye’ye gelmesi planlanan bir İsveç Kız Modern Jimnastik ekibine rehberlik olmuş. Gösteriler nedeniyle Anadolu’nun pek çok kentini dolaşmışlar. Dokuz kenti kapsayan bu gezi esnasında Lindth Türkiye’yi tanıma olanağını elde etmiş.
Lindth daha sonra Ankara’da Swissair’de çalışmaya başlamış. Sık sık Esenboğa’ya gider uçaklarla ilgilenirmiş. Denktaş ailesiyle tanışıklığı ise Ankara’da bulunduğu döneme uzanıyor. O zamanlar bir müzik topluluğunun üyesi olan, Denktaş’ın sonradan rahmetli olan oğlu Raif’in topluluğuyla birlikte Ankara’ya geldiğini öğrendiğinde, kendisine konaklama, konser olanakları sağlama konularında epey yardımcı olmuş.
Willy Lindth iki yıl Ankara’da bulunduktan sonra Alanya’ya geçmiş. Orada çalıştığı firma hem seyahat acentesiymiş hem de Türkiye’nin modern anlamda ilk diskoteğinin kurucusuymuş.
Bu arada İstanbul’da ofis açmayı düşünen bir İsveç firmasından iş teklifi almış ve hemen başvurmuş. Ancak, aylar geçmesine rağmen bir yanıt alamayınca firmayla temasa geçmiş ve sonucu sormuş. Kendisine, “Biz seni işe almaya karar verdik ve sana bu bağlamda bir mektup yollayıp davet ettik, niye gelmedin?” demişler. Lindth’e yollanan mektup kaybolduğundan ve o sırada başkası işe başlamış olduğundan Lindth bu şansını kaybetmiş.
1970’de İsveç’e dönmüş. Orada evlenmiş, üç kızı olmuş. Otuz yıl İsveç’te yaşamış. 2000 yılında KKTC’ye gelmiş ve çok candan bir şekilde karşılanmış. Otuz beş yıl önce ayrıldığı Ada’daki mücahit dostları ile buluşmuş, hatıralar canlanmış. Bu seyahat sonucunda KKTC’ye yerleşmeye karar vermiş. İyi bildiği “incoming” işine girişmiş. KKTC’ye İsveç’ten gelen turistlerle ilgilenmeye başlamış. 2000’den beri de artık pek İsveç’e gitmiyormuş.”‘21 yılda en fazla 3-4 kez gitmişimdir” diyor.
KKTC’ye taşınmaya karar verdiğinde 18 yaşında olan ve liseyi yeni bitirmiş olan en küçük kızı kendisine, “Buradaki yaşamı beğendim ama benim bütün sosyal çevrem İsveç’te, buraya yerleşmek istemem, sizleri ara sıra ziyarete gelirim” demiş. Ancak, Ahmet Bey’le birlikte Willy Lindth’i aldığımız Lapta’daki evde şu anda o küçük kızı yaşıyor!
Willy Lindth’e 2000 yılında, KKTC’ye yerleşmesinden altı ay sonra, Bellapais-Girne Boğazı arasındaki Beyazev’de, büyük bir törenle hak ettiği KKTC vatandaşlığı verilmiş. Ayrıca kendisine Lapta-Malatya’da bir ev tahsis edilmiş. Kendisi o günden beri KKTC’nin saygın bir vatandaşı. Devlet adamları, bürokratik kademeler, silahlı kuvvetler ve kendisini tanıyan kişiler kendisine büyük saygı gösteriyor.
Başından geçenlerle ilgili İsveççe yayınlanmış bir de kitabı var. Kitabı hapishanede geçirdiği sekiz aylık dönemde el yazısıyla yazmış. 190 sayfa civarında olan bu kitabın adı “Birleşmiş Milletler Gözetiminde Soykırım”.
Kitabının bugünlerde İngilizce baskısı KKTC’de yayınlanmak üzere. Ayrıca e-kitap olarak da hazırlanıyormuş. Türkçe baskısı üzerinde de çalışılıyor. Bu konuda sponsorluğa ihtiyaç var. KKTC Cumhurbaşkanlığı’nın KKTC baskısı için yardımcı olacağını düşünüyorum. Ancak, kitabın Türkiye’de de yayınlanması, daha geniş kitlelere ulaşması için önemli. Umarım bir Türkiye’deki bir yayınevi de kitaptan haberdar olur, ilgi duyar ve yayınlar. Bu sayede Türkiye’de de genç, yaşlı herkes Willy Lindth’in yaşamını ilgiyle okuma fırsatı bulur.
Son söz: Türk’ün Türk’ten başka dostu olur!
İlgili yazı: https://medyagunlugu.com/haber/yoksulluga-direndik-zenginligi-paylasamadik-50265