Çok yakın bir arkadaşımın doğum günü olacaktı. “Topla bavulları, Toskana’ya gidiyoruz” dedi bana. Toskana’da bağ bozumu mu? Nasıl olacaktı bu iş? Çoluk çocuk, iş güç… binlerce bahaneden sıyrılarak biniverdim uçağa. Çocuksuz tatile gitmeyeli yüzyıl olmuş, heyecan dorukta!
İlk durak San Gimignano. Güneş cayır cayır yakıyor. Orta Çağ’dan kalma yüksek kuleler, taş evler, daracık sokaklar… Tarih boyunca birçok kez kuşatılmış ama alınamamış. Kuleler ne kadar yüksekse aileler o kadar varlıklı imiş. Her yer taş, toprak, ağaç namına hiçbir şey yok. Yeşili olmadığı halde bu kadar etkileyici bir yer nasıl oluyor da oluyor diye düşüne düşüne geziyoruz. San Gimignano’da bol bol Vernaccia şarabı içtikten sonra kalacağımız çiftlik evi Antica Tenuta Le Casacce’ye doğru yola çıkıyoruz.
Öyle herhangi bir çiftlik evi değil burası. Bizim enişte İlter Kanat gurme. İtalya’da ünlü bir şef olan Enrico Casini’nin çiftlik evini seçmiş bizi götürmek için. Zifiri karanlık, virajlı bir yolda tırmandık da tırmandık. Kesin kaçırılıyoruz diye düşündüğümüz bir anda dağın tepesinde geldik diye bizi indiriverdiler. Mavi yolculuğa çıkanlar iyi bilir, zifiri karanlıkta gökyüzünde binlerce yıldız gözükür ve neredeyse her dakika bir yıldız kayar. Öyle bir manzara… Sanki denizin ortasındayız, in yok cin yok. Odalara yerleşir yerleşmez yorgunluktan bayılmışız. Bu arada oda dediğime bakmayın saray yavrusu. İçinde mutfağı, şöminesi kuzinesi, 3 odası olan 100-200 metrekare arasındaki dairecikler…
Çevresinde organik tarım yapılan yerler, üzüm bağları var. Peyzaj da şahane. İtalya’ya gelmişiz yiyeceğiz, içeceğiz. Kilo almamak için için yürüyüş yapmak lazım. Ortam da müsait. Sabah erkenden kalktık. Ormana giden patikadan yürüyüşe başladık. Derken peşimize çiftliğin av köpekleri takıldı. Aa ne tatlılar, hadi sevelim, fotoğraf çekelim vb. derken tüfek sesleri gelmeye başladı. Meğersem yaban domuzu avlanan bir bölgede kalıyormuşuz! Tabii sesleri duyar duymaz tabanları yağladık. Bizim yürüyüş koşuya dönüverdi aniden!
Muhteşem bir kahvaltının ardından Montepulciano ‘ya gittik. Burası da kırmızı şarap ve peyniriyle ünlü bir yer. Öğle yemeğini La Bottega del Nobile diye eski bir şarap mahzeninde yedik.
Yemek olarak tavşan vardı. Çok üzücü gerçekten ama tadı damağımda kaldı desem yalan olmaz. Akşam üzeri şarap tadımı için Contucci ailesinin mahzenlerinde randevumuz var. Bizi 75 yaşlarında Adamo karşılıyor. Yaş kemale ermiş ama enerji tam. Adamo Adem demekmiş. “Havva nerede” diye soruyor bazı muzır arkadaşlar. Adamo soruya atlıyor. Hemen grubun en genç ve alımlı kızı Ceyda’yı kendine çekip “İşte burada!” Tipik bir İtalyan… Grup kırılıyor gülmekten… Ve başlıyoruz şarap tadımına. Normalde koklayıp, bir yudum tadına bakıp kadehi bırakmak gerek. Ama bizim ekip nedense bir yudumla anlayamıyor tadını. Şişeler açıldıkça açılıyor…
Akşam çiftlik evinde bizi bir sürpriz bekliyor. Sabah seslerini duyduğumuz avcıların vurduğu bir yaban domuzu tabaklarımızda. Grubun yarısı afiyetle yerken diğer yarısı aç kalıyor tabii…
Haydi üzüm ezelim
Ertesi gün, büyük gün! Uzun zamandır hayalini kurduğumuz şeye geldi sıra. Toskana’da bağ bozumu yapacağız. Bağa çiftlikten yürüyerek gidiyoruz. Ben diyeyim hava 30 derece, siz deyin 40 derece. Hem yürüyoruz hem de terliyoruz. Hepimize bir bıçak, bir de sepet veriyorlar. Üzümler bal gibi. 1 sepete atıyorsak, 2 mideye indiriyoruz! Sepetini doldurmayı başaran, kepçeye boşaltıyor üzümleri. Herkes kıkır kıkır. Daha üzümleri yerken çakırkeyif oluyoruz.
Sonra üretim yerine gidiyoruz. Koca bir kovanın içine üzümleri boşalttıktan sonra “hadi bakalım içine girin” diyorlar. Kovanın içine bakmaz olaydık. Üzümlerin üzeri örümcek, çıyan ve aklınıza gelebilecek her türlü haşeratla dolu. “Eee organik tarım, olacak o kadar” diyorlar. “Hıhı” diyoruz. Oraya kadar gelmişiz, ezeceğiz tabii ki üzümleri. Giriyoruz kovaya. Başlıyoruz üzümleri tepmeye. Hem gülüyoruz hem tepiniyoruz.
Kahkahalarımız Toskana’yı inletiyor. Ayaklarımızla ezdiğimiz üzümleri herhalde çöpe atarlar diye düşünürken adamlar hepsini makineye boşaltıyor. Nasıl yani? Bunu mu içeceğiz 1 sene sonra? Evet öyleymiş. 2015 Le Maciarine- Montecusso Rosso şarabını içecek olan varsa bilsin ki ben ayaklarımla ezdim onları. Ve içinde bol bol protein var!
Final gecesi
Final gecesi çiftlik evinde Nilay Gül Kanat’ın efsane doğum günü partisi var. Mutfaktaki şeften bulaşıkçıya kadar tüm ekibe göbek attırıyoruz. Toskana eğlence görsün biraz. İtalyanlar yaratıcı oldukları kadar eğlenceli insanlar. Gece boyu katılıyorlar bize. Çok ama çok gülüyoruz.
Dönüşte havaalanına giderken Burmio’da bir domuz çiftliğine uğruyoruz. Bizim memlekette domuz yok diye merakla dalıyorum içeri. En kocamanını bulup hemen domuzlu selfie çekiyorum. Dev domuz 250 kg. Siz bu satırları okurken çoktaaann prosciutto (pastırma) olmuştur.
Yazık ama besin zinciri işte ne yaparsın! Benim için unutulmaz bir gezi idi. O yüzden sizlerle paylaşıyorum. Kanat ailesine sonsuz teşekkürler. İyi ki doğmuş Nilaycığım.
Sevgiyle kalın,