Aydın Sezer
Rusya-Ukrayna savaşının başlamasından sonra yaşanan gelişmeler üzerine 2015 yılında yazdığım bir yazıyı güncelliği nedeniyle yeniden yayınlıyorum…
Bu ülkede, “Rusya ile dış ticaretimizi artık ruble ile yapacağız” diyerek hava atan politikacıları hatırlar mısınız? Ya da Rusya Kırım’ı ilhak ederken ağırlık koyamayıp, “değerli yalnızlık politikası gütmekle gurur duyanları” ya da Batı ile Rusya’nın ambargo restleşmesi yaptıkları dönemde, “Rusya’ya tarım ürünleri ihracatımız artacak” diye ellerini ovuşturan esnaf politikacıları? Peki, petrol fiyatları yerle bir olmuşken, doğal gazda “Ruslardan yüzde 6 indirim aldık” diye böbürlenenleri hatırlar mısınız? Yakındaki uzak komşu Rusya’yı anlama güçlüğü çektiğimiz içindir ki Rusya ile ilişkilerimiz ciddi bir perspektif yerine liderlerin ortaklığı temelinde ele alınıyor.
Son yıllarda Rusya, yüksek düzeyde seyreden enerji fiyatlarına paralel olarak ciddi bir ekonomik gelişme kaydetti. Enerji fiyatlarındaki düşüş ve Batı’nın ambargosu nedeniyle yaşanmakta olan ekonomik krizin, Putin’in imajına ve Putin döneminde sağlanan istikrara büyük darbe vurması bekleniyor. Merak edilen bir soru var; “Rusya, bu krizden rejimin istikrarını koruyarak çıkabilecek mi? Giderek azalan döviz gelirleri ve düşmekte olan döviz rezervleri, acaba 1990’lı yıllarda olduğu gibi emekli maaşlarının ödenememesine yol açacak mı?” Bu gibi sorulara yanıt aramak yerine, “Rusya’nın derdi de bizi germemeli” diye düşünebilirsiniz. Peki, ama böyle düşünme lüksümüz var mı?
Yaşanan krizle birlikte rubledeki büyük dalgalanmanın Rusya’daki Türk şirketlerini, özellikle de inşaat şirketlerini olumsuz etkilediği biliniyor. “Rusya’daki diğer yatırımlarımız, Rusya’ya ihracatımız ve daha önemlisi turizm gelirlerimizin akıbeti ne olacak?” diye düşünmeye başladığımızda, Rusya’nın derdinin bizi neden germesi gerektiği ortaya çıkacak. Bunun yanı sıra sadece dolar/TL paritesinin izlediği seyir bile, Rusya krizine karşı neden duyarsız kalınamayacağının bir başka kanıtıdır.
Rusya’daki gelişmelerin Putin’in karizmasına ve popülaritesine olumsuz etki yapması bekleniyor. Kuşkusuz ki bunu en iyi Putin biliyor. İşte bu nedenle, Putin’in, gelişmelerin Rusya’nın dış politikasına da etki etmesi için özel bir çaba sarf edileceğini söylemek kehanet olmayacak. Rusya, Batı’nın tehditlerine ve baskısına boyun eğmemek için fazlasıyla dik durabilecek bir ülkedir. Rusya, dış politikasında da iç politikasında da her zaman stratejik ve askeri konulara öncelik vermiş, ekonomik konuları ikinci plana atabilmiş bir ülkedir. Rusya’nın dış politikası, “etki alanı” ve “sıkı ve kuralcı karşılıklılık” gibi eski moda konseptlere dayanır. Zaten Rusların hukukun gücüne değil, gücün hukukuna inandığını söylememize gerek bile yok.
Putin şunu iyi biliyor ki, Ruslar; yurt içerisinde zor hayat şartlarına karşı şerbetli bir millet olmasına karşın, dış ilişkilerde yaşanacak “zor şartlara” hiç alışık değildir. Dışarıda her zaman güçlü ve başı dik bir Rusya olması; sıradan, sokaktaki Rusların temel arzusudur. Açıkçası, bu konu sefaletten daha önceliklidir. Ancak buna rağmen, Putin’in özellikle yoksul kesimin yaşam düzeyinin daha da kötüleşmemesi için büyük gayret sarf edeceğini söylemeliyiz. Kriz ortamında, başta halkın temel ihtiyaç maddelerinin tedariki ve bunun sürekliliğin sağlanması, hatta turist akışının devamlılığı büyük önem arz edecek. Sanırım, Allah bir kez daha Türkiye’yi Rusya pazarına, Rusya’yı da Türkiye’ye mecbur kılıyor. Ancak Türkiye’nin bugünkü gündemi, bu fırsatı değerlendirmemize olanak sağlayacak mı, sağlamayacak mı, işte asıl soru işareti bu.