Rusya’da bu sıralar kafalar karışık. ‘Kafalar’ derken, Rusya’nın beyinleri yani aydınları yani entelektüelleri… (*)
En azından gazeteci Pyotr Romanov böyle düşünüyor. Hatta daha da ileri gidiyor, “Rusya’da entelektüel sınıf sizlere ömür” demeye getiriyor.
Nüfus sayımlarında “Siz entelektüel misiniz” diye bir soru sorulmadığı için 143 milyonluk Rusya’da kaç gerçek entelektüel kaldığını kestirmek zor.
Yine de genel gidişe, devlete ve temsilcilerine, topluma, bireylerin davranışına, önceliklerine ve medyaya bakınca çok entelektüel bir ortam bulunduğunu söylemek doğrusu zor.
Ama ölçü bu mu? Daha önemlisi ‘entelektüel’ ne demek?
Latince ve kısmen Rusçadan türemiş bir kavram… İlk anda akla gelen tanımı ‘eğitimli insan’ ama o da basit kalıyor.
Osmanlıcadaki karşılığı için ‘alim’ denebilir. Günümüzde ‘aydın’ kelimesi tam anlamını vermiyor, galiba en yalın karşılığı ‘düşünür’.
Rusya’da entelektüellerin atası, ülkeyi Batı tarzı düşünceyle tanıştıran Çar 1. Petro kabul ediliyor.
1917 Devrimi öncesinde devlet de vatandaşlar da entelektüel sınıfa kuşkuyla bakarmış.
Devrim sonrası ise Bolşevikler hakaret de içeren ‘zümre’ ya da ‘tabaka’ terimini kullanmış.
Lenin daha da açık konuşmuş ve onlardan “Pislik” diye söz etmiş.
Garip bir tesadüf, antikomünist yazar Aleksandr Soljenitsın 70 yıl sonra Lenin’le aynı cephede buluştu ve Sovyet entelektüellerini ‘ideolojik fahişelik’le suçladı. Ona kalırsa Rus entelektüel sınıfı da öldü.
İşte, doğrusu bu sıralarda Rusya’nın pek de umurunda olmadığı bir tartışmayı yeniden gündeme gazeteci Romanov getirdi.
Romanov’un entelektüel tanımı basit: Düşünerek çevresi yani toplum için yarar sağlamaya çalışan kişi.
İşte, kıyametin koptuğu yer de burası. Onun bakış açısıyla Rusya’da durum içler acısı. Romanov sağa bakıyor, sola bakıyor; her yerde, toplumda, siyasette, medyada ahlaki ve kültürel yozlaşma görüyor. Onun tespiti, artık Rusya’da entelektüel sınıf diye bir kavram olmadığı yolunda.
Zamanında Dostoyevski’nin, düşünürleri kastederek “Zaten biz topu topu bin kişiyiz” demesi de Romanov’u teselli etmiyor.
Romanov diyor ki:
“Bir sürü eski entelektüel akıllarınca uyanıklık yaparak safları terk etti. Gittikleri yerde artık kabarık banka hesabı, lüks yazlık ev ve kişisel imaj her şeyden önemli. Tek önemsemedikleri ise toplumun yararı. Oysa bir zamanlar gerçek Rus entelektüeli sıradan vatandaştan ayıran tam da buydu. Bize şimdi entelektüeller yerine şov dünyasının genç kızlarını ve teyzelerini yutturmaya çalışıyorlar. İyi hoş da, bu hanım kızlar gerçek aydınlar gibi ülkelerini değiştiremez ki…”
Romanov yakınmalarında haksız sayılmaz. Sovyetlerin yıkılmasından sonra Rusya, Türkiye’nin 1980 sonrası yaşadığına benzer bir dönemden geçiyor. Yani hangi yoldan olursa olsun para kazanmanın her şeyden önemli ve mübah sayıldığı bir dönem. Yasal ya da ahlaki yoldan para kazanmayanlara dudak bükenlerin çoğu da aslında içlerindeki kıskançlık duygusunu bastırmak için mücadele verenler.
Garip ama bazılarında bu ruh hali, komşusunun dertlerinden haz almaya kadar gidiyor.
Eskiden Ruslar kültürlerinin özgünlüğü ile övünürdü. Şimdi küresel bir köye dönüşen dünyaya egemen olan popüler kültürde özgünlüğe yer kalmadı.
Aslında entelektüeller konusuna takarak dertsiz başına dert alan Romanov’un galiba buna itirazı yok. Yaşamda her şey göreli olduğu için popüler kültürü eleştirenler kadar savunucuları da var. Sonuçta kişisel tercih. Onun aklına asıl takılan, “İyi de güzel kardeşim şu koca ülkede tek bir gerçek entelektüel yok mu?” sorusu.
Yanıtı da kendisi veriyor ve “Allah göstermesin, öldüğü zaman topluca yas tutacağımız tek bir entelektüelimiz bile kalmadı” diyor.
Romanov duysa herhalde kızar ama ‘Nerede bu entelektüellerimiz?’ tartışması aslında biraz da yaşlanan her kuşağın “Bizim zamanımızda…” diye başlayan yakınmalarına benziyor.
Her kuşak bir önceki kuşağı eleştiriyor, kendisinden sonraki kuşağı küçümsüyor, beğenmiyor. Her şeyin kendi zamanı ve koşulları içinde değerlendirilmesi gerektiği çoğunlukla unutuluyor.
Rusya’da entelektüel sınıf tabii ki yok olmadı. Olmadı ama yaşanan bu geçiş döneminde topluma önderlik etme görevini de yeterince yapamadı.
(*) Gazeteci Cenk Başlamış’ın “Rusya’nın Sırları” kitabından alınmıştır