Trabzonspor maçında yaşanan olayların ardından Fenerbahçe Spor Kulübü 2 Nisan’da tek gündem maddesiyle Olağanüstü Genel Kurul’a gidiyor.
Kulübün açıklamasına göre o madde şöyle:
“17 Mart 2024 gecesi oynanan Süper Lig müsabakasında meydana gelen olaylar ve son dönemde Türk futbolunda yaşananlara istinaden Futbol A Takımımızın Süper Lig’den çekilmesi dâhil, alınacak aksiyonların değerlendirilmesi.”
Başkan Ali Koç kararı açıklarken, “Her gün öleceğimize bir gün ölelim” dedi.
Kulüp yönetiminin bazı taraftarların 20 yıl önce ve 20 yıldır bıkmadan söylediği yere gelmesi ironik.
2000’li yılların başında Fenerbahçe taraftarları içinde, diğerlerinin biraz sempatiyle, biraz takılarak “romantik” dediği bir grup vardı.
Şükrü Saraçoğlu Stadı, Başkan Aziz Yıldırım’ın kendi evi olsa o kadar özen göstermeyeceği büyük çabasıyla yenilenmişti.
Ama yeni stat kulübü yönetenleri bir yol ayrımına getirmişti: Endüstrileşen futbolda değişen koşullara uyum sağlayabilmek ve büyüyebilmek için artık “para harcayan” taraftara ihtiyaç vardı.
Kulübün lisanlı ürünlerini satan Fenerium’un kurulması da o zamanlardı yani 2000 yılı.
“Para harcayan taraftar” demek, kombine alan, Fenerium’dan alışveriş yapan, kısacası kulübe gelir kaynağı yaratan taraftar demekti.
Futbolun endüstrileşmesine kadar olan süreçte Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş gibi asırlık kulüpleri ayakta tutan, yaşatan taraftarlarının yarattığı “ruh”tu.
1970’lerde, büyük İstanbul takımlarının kullandığı Mithatpaşa (İnönü) Stadı’nda, özellikle derbilerde, öğleden sonra oynanacak maçlar için “kemik taraftar”ın sabahın 5’inde, 6’sında hatta kimi zaman geceden kavga pahasına “kapalı tribünü ele geçirmek için” gişe önünde kuyruğa girmesini sağlayan tek bir güç vardı: Ruh.
İşte, o “romantik” Fenerbahçelilere göre yeni stadın yapılmasından sonra “ruh”un yerine maddiyat, taraftarın yerine “müşteri” tercih edilmişti.
Bu değişim herhalde kaçınılmazdı ama “romantikler” de haklıydı çünkü “kanı sarı lacivert akanlar”ın yerini maçın başlamasına dakikalar kala stada gelen, bol bol “selfie” çeken, yanında çekirdeğini getirmeyi ihmal etmeyen, 90 dakikayı tiyatro gibi izleyen ve sadece kazanmak isteyenler almıştı. Kuşkusuz onlar da Fenerbahçe’yi seviyordu ama bir başka seviyordu.
Gerçek şu ki, yeni stadın yapılmasından sonra takıma destek anlamında -istisna maçlar hariç- taraftarın iki yakası hiç bir araya gelmedi, tribünler bölündü, hep bir “kakofoni” hakim oldu.
Taraftarların aralarında para toplayarak, uykusuz kalarak geceden heyecanla elleriyle hazırladığı herhangi bir standartı olmayan, bazen veciz, bazen küfürlü, bazen komik ama samimi ve rengarenk pankartlara artık stadda izin verilmiyordu. “Şampiyon Kanarya” tezahüratı bile evrim geçirmiş, itici “Şampiyon Feneeer”e dönüşmüştü.
Kulübün öncülük ettiği değişim dalgası çok güçlüydü, “romantikler” iyice azınlıkta kaldı, sesleri kayboldu.
“Ruh” gitti ama “müşteriler” sayesinde Roberto Carlos, Anelka (dalga geçmek için söylenen ünlü “kaliteli Türk medyası!” sözünün sahibi) ve Robin van Persie gibi yıldızlar geldi.
Yakın geçmişte taraftarda travma yaşatan, kulübün tarihinde kırılma yaratan üç olay yaşandı: 2006’da şampiyonluğun kaçırıldığı Denizli maçı, 2011’deki “şike” suçlaması ve 2015’te takım otobüsünün kurşunlanması.
2000’lerin başından itibaren “müşterileşmeye” karşı çıkanlar, artık isyan etmeye, “alıp başımızı gidelim buralardan” demeye başladılar çünkü onlara göre kulüplerine haksızlık yapılıyordu, Türkiye’deki futbol düzeninde Fenerbahçe’ye yer yoktu.
Bugün gelinen noktada taraftarın çoğu, en azından 2 Nisan’da kulübün geleceği için tarihi bir oy verecek delegelerin hatırı sayılır kısmı bir zamanlar azınlıkta olan “romantik Fenerbahçeliler” gibi düşünmeye başladı. Belli ki kulübü yönetenler de artık öyle düşünüyor.
Fenerbahçe camiasında iyi tanınan Bozkurt K. Yılmaz, 2004 yılında yayınlanan “Bu Aşk Bizi Canlı Tutacak-Fenerbahçeli Olmak” kitabının kapağında işte o “romantik Fenerbahçeliler”den ikisinin fotoğrafını kullanmıştı. (Yanlış hatırlamıyorsam kitabında fotoğrafını yayınladığı ortak arkadaşlarımız olan bu iki kişinin adını yazmamıştı, o yüzden ben de yazmıyorum)
Bozkurt severek okuduğum kitabını hediye ederken, “Daha yapacak çok işimiz var. Yorulduğumuzda, yıldığımızda bu aşk bizi canlı tutacak” yazmıştı.
Özellikle son 20 yılda gerçekten çok yorulduk, yıprandık ama bir şekilde hep canlı kaldık.
2 Nisan’daki oylamada o “ruh”la Fenerbahçe’nin ligden çekilmesi için yönetime yetki vereceğim.