Carnegie Uluslararası Barış Vakfı kıdemli araştırmacısı Andrey Kolesnikov’un Moscow Times gazetesinde yayınlanan yazısının özeti:
Şimdilik hüsnükuruntu olsa da Putin’den sonra Rusya’nın nasıl bir ülkeye benzeyeceği tartışmaları bir süredir gündemde.
Bir yandan Putin’in olmadığı bir Rusya’yı hayal etmek, korkunç bir savaşın yarattığı umutsuzluk nedeniyle insana terapi gibi geliyor. Diğer yandan Putin’in iktidarı bir gün biteceğine göre Rusya’nın hazırlık yapmaya başlaması gerekiyor.
Rusya’da tarih ve politika çok fazla kişisel nitelik taşıyor; liderin ayrılması yörünge değişikliğine yol açabiliyor. Stalin’den Gorbaçov’a kadar tarihte bunun örnekleri bulunuyor. En son örnek, Dmitriy Medvedev’in 2012 yılında başkanlık süresinin dolmasından sonra bir daha aday olmaması Putin’e iktidara dönme yolunu açmış, böylece Rusya’da normalleşme dönemi son bulmuş ve otoriter dönemin şafağı başlamıştı.
Rusya’nın elitleri onun ölümsüz olduğunu konusunda kendilerini kandırsa da, Putin’in bir gün başkanlığı bırakması gerekecek. O zaman geldiğinde çok şey değişecek: Rus tarihi bize Putin gittikten sonra Putinizm’in de çok sürmeyeceğini öğretiyor. Yenisi daha liberal bir lider olacak.
Ama Almanlar ya da İspanyollardan farklı olarak Rusların hibrit totalitarizmin girdabından kurtulması kolay olmayacak.
Putin rejimi şu anda artık sadece kendini korumak için var. Yaşam döngüsünün bu son aşamasında hayatta kalabilmek için savaşa ihtiyaç duyuyor. Askeri çatışmadan geri adım atmak iktidarı başkalarına devretmek anlamına gelir. İşte bu nedenle Putin’in herhangi bir halefinin öncelikle militarizmi kesin bir dille reddetmesi gerekir.
Kremlin’in propaganda makinesi ne kadar tersini söylese de düşman Moskova’nın kapısında değil ve Rusya’nın bir dış güç tarafından işgal tehlikesi bulunmuyor. Putinizm markasının süresi dolduğu için yatırımcıları çekme açısından Rusya’nın Kuzey Kore ile aynı seviyeye geldiği bile söylenebilir.
Rusya’nın Putin sonrası geçiş döneminde Batı’dan herhangi bir yardım beklenmemeli.
Bu süreçte Ruslar, rejimin dayattığı tarihsel cehaletle mücadele etmek için kendilerini sorgulamak ve ülkenin yıpranmış kurumlarını onarmak için çok çalışmak zorunda kalacak.
Liberalleşme dönemi Rusya’yı geçmişiyle yüzleşmek, sınırlarının nerede bittiği konusunda nihai bir karar vermek, Ukrayna’ya karşı ahlaki ve maddi sorumluluklarını yerine getirmek ve savaş için ortak suç ve sorumluluğu omuzlamak zorunda bırakacak.
Dahası, yıllarca Rus düşmanlığı ve ülkenin Batı’nın eliyle aşağılanmasıyla ilgili vahşi komplo teorilerinden oluşan bir diyetle beslenen Ruslar bunun topluma ödettiği psikolojik bedelle de yüzleşmek zorunda kalacak.
Rusya’nın elit kesimi şu anda itibar kaybetmiş durumda. Yine de, örneğin savaş sonrası Almanya’da Nazi Partisi’nin eski üyeleri üst düzey idari ve siyasi görevler üstlenebildi. Bu sefer kartların nasıl dağıtılacağını tahmin etmek olanaksız olsa da Rusya’nın içine düştüğü ahlaki ve siyasi çukurdan çıkış hızını onu oradan çıkaracak kişilerin kalitesi belirleyecek.
Almanya şanslıydı, Adenauer vardı. İspanya şanslıydı, Kral Juan Carlos vardı.
Rusya’nın şu anda cezaevinde bulunan ya da yurt dışında yaşayan etkileyici bir “yedek kulübesi” var. Bu durum az da olsa bir iyimserlik yaratıyor.
Rusya’da tartışmanın hâlâ mümkün olduğu zamanlarda muhalefet, hükümet kararlarını herhangi bir alternatif öne sürmeden eleştirdiği için genellikle alay konusu olurdu. Yeni iktidarın geçmişin hatalarını ve eski rejimi reddetmesi gerekecek.
Nereye gideceğiz?
Herhangi bir yere gitmeden önce Rusya’nın Putinizm’den tam bir kopuş yapması gerekecek. Ardından, son yıllarda uygulamaya konan otoriter yasaların iptal edilmesi, hukukun üstünlüğüne ve anayasal düzene dönüş başlayabilir.
Sayısını unuttuğumuz denemelerden biri olacak ama yapabileceğimiz başka bir şey yok.
Şimdi siyasi sistemimizi yeniden oluşturmalı, içini insancıllıkla doldurmalı ve ulusumuzun ahlaki dokusunu yeniden örmeliyiz. Bunu yapmak zorunda kalacağımız son sefer olmayabilir ama derler ya, tekrarlamak öğrenmenin anasıdır…