“İki numara” az sonra ağlamaktan sırılsıklam olacak masmavi gözlerini sehpanın üzerindeki kağıda dikmişti.
Kağıt sanki çöp sepetinden geri çıkartılmış gibi duruyordu. Kağıdın üzerine yazılan yazılar beğenilmemiş, silinirken bir kısmı kopmuş, diğer kısmı ise karalanmıştı. Zavallı kağıt, belli ki yazdığı yazıyı beğenmeyen kişi tarafından hışımla buruşturulmuştu. Belki de gerçekten çöpe atılmış, sonra da çaresizce geri alınmış ve sehpanın üzerinde düzeltilmeye çalışılmıştı.
Başına gelmedik kalmayan kağıt “iki numara”ya tavsiye edilen yaz tatili çalışmalarından biriydi. Çocuklara yaz tatilinde ödev vermek yasak olduğundan öğretmenler sadece bir şeyler önerebiliyordu. Öğretmen bol bol kitap okumasını tavsiye etmişti. Bu da son okuduğu kitabın özetiydi.
“İki numara” göz pınarında biriken gözyaşlarıyla annesine baktı.
Dudakları titreyerek “Yapamayacağım, bu kitabın özetini çıkaramayacağım.” dedi.
Biraz daha konuşsa hıçkıracak gibiydi.
O gün yaz tatilinin son günüydü. Ertesi sabah okul başlayacaktı. Ödev dolu günler geri gelecekti.
“İki numara” da diğer birçok çocuk gibi okul stresine girmişti. Annesi, önce özetini çıkarmakta zorlandığı kitabı eline aldı. Rastgele birkaç sayfayı yüksek sesle okudu. Amacı “iki numara” nın olayları ve konuyu hatırlamasını sağlamaktı. Ama “iki numara” oralı olmuyor, annesinin ödevini dikte etmesini bekliyordu.
Annesi tongaya düşmemekte kararlıydı. Diğer yandan kitap hayli ilgisini çekmişti. Kitabın tamamını bir çırpıda okudu. Sonra sehpanın kenarına öylece fırlatılmış, hayatta kalma mücadelesi veriyor gibi duran kağıdı eline aldı. Özet namına pek bir şey yazılmamıştı. Hem zaten dünyanın en doğru bilgilerini de içerse, bu kağıt bu haliyle öğretmene verilemezdi. Saygısızlık olurdu. Kağıdın üzerinde savaş izleri vardı. “İki numara” ve okuyup da anlamakta zorlandığı “Mutluluk ve Mutsuzluk” kitabının savaşı…
“Çıtır çıtır felsefe” serisinden “Mutluluk ve Mutsuzluk” isimli çocuk kitabı hayatta mutsuz olmanın ne kadar kolay olduğunu anlatıyordu. Mutsuz olmak için, sahip olamadığımız, yapamadığımız şeyleri; geçmişte olmuş, hatta gelecekte olabilecek üzücü şeyleri düşünmek yeterliydi.
Kitaba göre mutsuzluk, mutluluktan daha ilginçti ve kendimizi acındırıp dikkatleri üstümüze çekmeye yarıyordu. Öyleyse hayatımızı daha kolay olan sızlanmakla, yeri göğü suçlamakla mı geçirmeliydik? Nasıl mutlu olacaktık? Herkes aynı şekilde mi mutlu oluyordu?
“İki numara” hiç anlayamamıştı.
İnsanlar, neden ihtiyaçları olan her şeye sahip olduklarında şükredip mutlu olmak yerine sahip olmadıkları için mutsuz oluyorlardı?
Nasıl oluyordu da mutsuz olmak mutlu olmaktan daha kolay ve ilgi çekiciydi? Kitap örnek olarak “Romeo ve Juliet”i vermişti. Bu hikayede Romeo ve Juliet birbirini çok sevip, sonsuza dek yaşasaydı hiç ilgi çekmeyecekti. Hikayenin tutması için kavuşamamaları gerekiyordu. Aynı durum diğer tüm kitap, film, haberler için de geçerliydi.
Ne kadar acı varsa o kadar ilgi çekiyordu.,
“İki numara”ya göre insanların sahip olmadıkları ya da kaybettikleri için hayatı boyunca söylenmesi saçmalıktı. Evet, mutsuz olmak hayatın bir parçasıydı ama yıllarca buna saplanıp kalmak kabul edilemezdi. İnsanlar en kısa sürede toparlanıp elindekilerle mutlu olabilmenin yolunu bulmalıydı.
Bunu yapmak ne kadar zor olabilirdi ki? O yapabiliyorsa herkes yapabilmeliydi.
Annesi tertemiz yeni bir A4 kağıt çıkartıp önüne koydu. “iki numara” daha da hüzünle annesine baktı. Bir önceki kağıda yazdıkları ne olacaktı? Onları da temize mi çekecekti? Ama bu kadarı da fazlaydı! Bu duruma artık dur demesinin zamanı gelmişti. Dudakları yeniden titremeye başladı, bir gümbürtü kopmak üzereydi.
Diğer yandan bu konuyu uzatacak vakti de kalmamıştı. Yatma saati gelmişti, daha fazla oyalanması onun aleyhine olacaktı. Çaresiz “iki numara” burnunu çekerek ödevinin başına oturdu. Kitaptaki birkaç cümleyi kopyalayarak çıkardığını sandığı özeti çantasına koydu. Ertesi gün okula gittiğinde, aslında özet yazmasına gerek olmadığını, okuduğu tüm kitapları tahtaya çıkıp anlatacağını öğrendi.
Kalabalığa bir şey anlatmayı, sunmayı, sahneye, tahtaya çıkmayı sevmezdi. Hele ki anlayamadığı “Mutluluk ve Mutsuzluk” kitabını sunmak kabus gibi bir şey olacaktı. Sınıf arkadaşlarına, insanların neden mutsuzluğu seçtiğini anlatmak istemiyordu.
Karadeniz’de gemileri batmıştı. Aslında sunumu sadece isteyen öğrenciler yapacaktı ama “iki numara” hocayı can kulağıyla dinlemediği için durumdan habersizdi.
Akşam eve geldiğinde hayret verici bir şekilde ne endişeli ne de üzgündü. Hatta tam tersine gözlerinin içi gülüyordu. “Hayatımın en güzel günüydü” diye anlatmaya başladı. Yaz boyu görmediği arkadaşlarıyla özlem gidermiş, oyunlar oynamıştı. Ders, ödev, sunum kaygısından eser kalmamıştı. Üstelik aynı akşam, anlayamadığı “Mutluluk ve Mutsuzluk” kitabını kendi isteğiyle bir kez daha okumuştu. Gününü, ertesi gün yapmayı hiç istemediği sunumun mutsuzluğuyla geçirmek yerine, o an arkadaşlarıyla birlikte olmanın mutluluğuyla geçirmişti.
Steve Chandler’ın dediği gibi “Mutluluk bir tercihtir.”
“İki numara” da tercihini yapmıştı işte…
Sevgiyle kalın,