Bundan tam 198 yıl önce, 7 Mayıs 1824, serin bir Viyana akşamı; dünyanın o dönemdeki müzik başkenti sayılan Viyana’nın en önemli konser salonlarından Kartnertör Sahnesi’nde Ludwig van Beethoven dünya müzik tarihinin en önemli yapıtlarından biri olan bestesini, 9. Senfoni’yi galasında yönetmek üzere 12 yıllık bir aradan sonra sahnede yerini almıştı.
Büyük besteciyi bu kadar uzun bir aradan sonra ilk kez podyuma çıkmaya özendiren yapıtı, sıradan bir klasik müzik kompozisyonu değildi, o kadar çok ilke imza atıyordu ki, 9. Senfoni on yıllarca sonra Birleşmiş Milletler’in “Dünya Belleği Mirası” (World Memory Heritage) programınca koruma altına alınan ilk müzik yapıtı olacaktı.
Birincisi, 9. Senfoni insan sesinin bir senfonide ilk kez kullanılışına sahne oluyordu. Beethoven, Alman şair Friderich Schiller’in “Mutluluğa Övgü” şiirini, sözlerinin bazılarını müziğe uydurmak amacıyla değiştirerek bestelemiş ve senfoninin sonunda dördüncü tema olarak bir koro ve bir kaç solist tarafından seslendirilmek üzere tasarlamıştı. Besteci ayrıca, o dönemde Avrupa’nın en tanınmış sopranosuyla baritonunu koroyla düet yapmaya ikna etmişti. Schiller’in şiiri, insanlar arasındaki kardeşlik ve dostluğun tüm savaş ve gerginliklere üstün geleceği umudunu, dönemin egemen dinsel motiflerini de kullanarak dile getiriyor ve tüm insanları bu yolda birlikte uğraş vermeye davet ediyordu. Bu barışçı çağrının içeriği, bestelendikten yaklaşık 150 yıl sonra Beethoven’in 9. Senfonisi’nin koral dördüncü temasının, Avrupa Birliği’nin ulusal marşı olarak kabul edilmesini sağlayacaktı.
Senfoninin ikinci ilki, o güne dek derlenmiş en büyük orkestra tarafından seslendirilmiş olmasıydı. Beethoven, aslında daha önce besteleyip bir kenara bıraktığı küçük eskizleri de kullanarak yarattığı 9. Senfoni’ye son şeklini vermek için o kadar çok ve değişik enstrüman için partisyonlar yazmıştı ki, bu bölümleri seslendirecek müzisyenlerin sayısı o güne dek bir Beethoven bestesi için oluşturulan bütün klasik müzik orkestralarından daha büyük bir toplama ulaşmıştı.
Burada bir parantez açıp aslında bunun ne denli büyük bir beceri gerektirdiğine dikkat çekelim: Beethoven Londra Filarmoni Derneği’nin siparişi üzerine bestelemeye başladığı 9. Senfoni’nin notalarını kağıda dökmeye başladığı sırada, işitme yetisini neredeyse tümüyle yitirmişti. Daha 2. Senfoni’sini yazdığı yıllarda yavaş yavaş yitirmeye başladığı duyma yeteneği, 1822 yılında hemen hemen tümüyle kaybolmuştu. Beethoven, orkestranın değişik elemanları için farklı partisyonlar yazarken, aslında notalarının yarattığı tınıyı duyamıyordu. Bu farklı çalgıların yarattığı seslerin uyumu, adeta gözleri görmeyen bir ressamın yapabileceği bir tablo gibi, ancak Beethoveniın beyninde şekilleniyordu.
Yukarıdaki özelliklerinin yanısıra, Beethoven’in 9. Senfoni’si ayrıca o tarihe kadar yazılmış en uzun süreli müzik yapıtıydı. Son yüzyılın en çok seslendirilen klasik müzik yapıtlarının başında gelen 9. Senfoni, orkestra yönetmenlerinin yorumlarına göre değişebilen ritimlere göre çalındığında 69 dakika ile 76 dakika arasında bir sürede çalınabiliyor.
Beethoven’in müziği tüm insanlık tarafından o derecede benimsendi ki, 1977 yılında insanlığın ulaştığı uygarlık düzeyini, varsa öteki galaksilerdeki yaşam biçimlerine tanıtabilmek için hazırlanan özel bir müzik diskinde sadece Beethoven ve Johan Sebastian Bach’ın birden fazla yapıtına yer verildi. Beethoven’in 5. ve 9. senfonisinden kısa temalar bu seçki arasında yer aldı. Bu disk, insan uygarlığının yarattığı başka örneklerle birlikte Voyager uzay aracına yerleştirilerek 1977 yılında evrenin sonsuzluğuna uğurlanmıştı. Voyager’ın yolculuğu hala devam ediyor.
Peki bu denli büyük bir sanatsal yeteneğin sahibi olan Beethoven nasıl bir kişiliğe sahipti?
Tek kelimeyle berbat. Bestecinin özel yaşamıyla ilgili tüm yazılanlar olumsuz bir portre çiziyor. Bir kere Beethoven’in küstah, kibirli ve kaba biri olduğunda herkes birleşiyor. Bunun nedeni konusunda yapılan spekülasyon ise muhtelif. Kimilerine göre, çocukluğunda babası tarafından çok sık fiziki tacize uğramış, öyle ki bazı iddialara göre küçük yaşlarda babasının kafasına sık sık vurması ileri yaşlardaki sağırlığına yol açmış olabilir. Bunun yanı sıra, Beethoven’in orta yaşlardan başlayarak ilerleyen sağırlığı, kişiliğindeki nobranlaşmaya katkıda bulunmuş. (Tarihin en büyük müzisyenlerinden birinin duyma yetisini kaybetmesine hiddetlenmesi doğal kabul edilmeli mi?) Ayrıca, besteci hayatı boyunca tutkuyla sevdiği bir kaç kadından aşkına karşılık alamadığı için büyük duygusal bunalımlara da girmiş.
Ne var ki, kişiliğindeki olumsuzluklar bestecinin yaratıcılığından ve sanatının ihtişamından hiçbir şey alıp götürmüyor. Belki de bunun için, 9. Senfoni’nin galasından yaklaşık üç yıl sonra, Mart 1827’de hayata gözlerini yumduğunda, kimilerine göre 10 bin, kimilerine göre 30 bin kişiye ulaşan bir kalabalık tarafından son yolculuğuna uğurlanmış.
Yarattığı güzellikler ise yaşamaya devam ediyor…