Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsünden Felsefe Profesörü Andrey Zubov’un, Rusya-Ukrayna savaşının toplumsal yansımalarını ve Kremlin’deki olası iktidar değişikliğini değerlendirdiği Moscow Times gazetesindeki yazısının geniş özeti:
“Her toplum insanların ülke yöneticilerine yakınlığı ve onların kararlarını nasıl etkileyebilecekleri konusunda bir piramit gibidir. Demokrasilerde keskin tabanlı, geniş tepeli ve düz bir piramittir. Otokrasilerde ise tepede çok keskin bir açı vardır ve ve taban açıları 90 derecenin biraz altındadır. Bizim toplumumuz da bu tür otokratik piramidin tipik bir örneğidir.
Tabanda toplumun yaklaşık yüzde 80’i yer alır. Bunlar ya mütevazı yaşayan ya da yoksul olan insanlardır. Dünyaya ilişkin görüşleri internetten çok televizyondan edindikleri haberlerle oluşur. Ya hiç yurt dışına gitmemişlerdir ya da Mısır, Türkiye, Tunus ve Çin’deki özel plajlarda tatil yapmaktan mutludur. Hiçbir zaman ABD’yi görmemiş olmalarına karşın doğal olarak Amerikan karşıtıdırlar. Hakkında çok az şey bildikleri için bu karşıtlık aslında kıskançlıktan kaynaklanır. Dünyayı komplo teorileri, sahte tarih ve diğer garip kavramlarla açıklarlar. Hayatlarından hoşnut olmamalarına rağmen pasiftirler, otorite karşısında genellikle itaatkârdırlar.
Günümüzde bu kesimin yüzde 70’i Putin’in Ukrayna’daki savaşını destekliyor. Rusya karşıtı kana susamış “Banderacılara” ve Batı’nın şeytan olduğuna inanırlar. Ama bu konuda o kadar da fanatik değillerdir.
Çocuklarını cepheye göndermemeye ve savaşın getirdiği sorunlardan kaçınmaya çalışırlar. Gönüllü savaşmaya gidenler ise yoksullar ve hayatlarında başarı elde edememiş olmanın yarattığı umutsuzluğa kapılmış olanlardır.
Piramidin ikinci katını toplumun yüzde 18-19’u oluşturur. Bunlar iyi eğitimli, kültürlü, sıkça internet kullanan, yurt dışına gitmiş ve dünyayı iyi tanıyan kitledir. Çoğunun devletten bağımsız bir gelir kaynağı vardır. Kalanları ise, devlet kuruluşlarında ve bürokraside çalışarak liderlerine hizmet eden ama onların parçası olmayan kişilerdir. Hepsi olmasa da çoğu zengindir. Litvanya ya da Bulgaristan’da küçük bir evleri ya da hatta Cote d’Azure’da (Fransa) daireleri bile evleri olabilir. Bunlar, dünyayı anlayan, çoğu sağlam ahlak sahibi olan ve özgürlüğün değerini bilen insanlardır. Bu kesimin yüzde 70’i savaşı onaylamadıklarını öyle ya da böyle açıkça söyler. Bu grupta yer alanların önemli bir bölümü son olaylardan şoke olmuş, yetkililere sadakat duymak yerine artık ahlaki açıdan muhalefet etmeye başlamış ve devlet kuruluşlarındaki ya da resmi medyadaki görevlerinden istifa etmiştir. Mesela sanatçı Çolpan Hamatova protestocu çoğunluk, orkestra şefi Valeriy Gergiyev ise iktidara sadık kalan azınlık içinde yer almıştır.
Son olarak, piramidin tepesinde nüfusun yüzde 1-2’si bulunur. Bunlar sistemden en çok çıkar sağlayan kesimdir. Devlete kendilerini tam anlamıyla adamışlardır. Bunlar da dünyayı anlayan, iyi eğitimli kişilerdir ama Batı’da apartman daireleri değil konakları, İsviçre’den BAE’ye yabancı bankalarda yüklü hesapları vardır, uluslararası şirketlerde görev yaparlar. Bunlar devlet şirketlerinin en üst düzey görevlileri, parlamentonun üyeleri, valiler, ordu ya da gizli serviste çalışan çok yıldızlı generallerdir. Özgürlüklerini Putin’e satmış, karşılığında zenginleşmiş ve kaygısız hayatlara kavuşmuşlardır. Putin’in istediklerini koşulsuz yerine getirirler ama bunu ideolojik nedenlerden değil tamamen bencil oldukları için yaparlar. Bunların arasında Dugin ve Vaiono gibi ideologlar da vardır. En önemlisi, sahip oldukları değişik fikirleri lidere erişimleri sayesinde uygulamaya çalışırlar.
İşte şimdi bu “elit” grup korku ve hayal kırıklığı içinde. Kremlin’in ve gizli servisin karargahındaki ofislerde en çok “bizi kandırdılar” sözlerini duyuyorsunuz.
Rusya-Ukrayna savaşıyla Putin onların tatlı hayatlarına son verdi, dünyanın en güzel yerlerindeki villaları ve paraları ulaşılmaz hale geldi ama yine de daha fazla sadakat istemeye başladı. Müdahil olmaları ve sorumlulukları nedeniyle çoğu Lahey’de savaş suçlusu olarak yargılanacak. Aslında Putin’le böyle anlaşmamışlardı. Dünyanın reddettiği mevcut rejim saldırganlığına devam ederse ya da “büyük terör”ün kurbanları olacaklar ya da nükleer küle dönüşecekler. Oysa, yatlara, Rolls-Royce ve Lamborghini koleksiyonlarına, paha biçilmez tablolara ve Tuscany’nin üzüm bağlarında rahat villalara sahip olanların öngördüğü gelecek bu değildi.
Bu insanlar bir noktada Putin’e artık sadık olmayı bıraktı. Neden her şeylerini, hatta hayatlarını kaybetmek istesinler ki? Onlarsız Putin büyük bir tiran değil, sığınakta saklanan yaşlı bir adamdır. Nükleer düğmeye bile basabilir ama emirlerini kimse uygulamaz. Birkaç fanatiği saymaya gerek yok. Onlar da tiran gibi izole olacaklar.
Putin artık bu tabakaya hitap edemez. Elitler gibi onu terk edecekler.
Putin halka da hitap edemez çünkü artık halkın lideri dışında her şey o. Sempati duyanlar bile arkasından gitmeyecek çünkü onlar pasif insanlar ve dertleri devrim değil, televizyonları.
Eğer Putin Ukrayna savaşını iki günde kazansa, Batı korkunç yaptırımlar uygulamasa, 1939-1941’teki Hitler örneği gibi elit kesimin ve halkın sadakatini ve mistik özverisini koruyabilirdi, entelektüeller bölünür ve izole olurdu.
Putin yıldırım harekatında başarılı olamadı, savaşı kaybetti ve Ukrayna’nın mart çamuruna saplanıverdi. Yaşlı Başkan Biden’ın söz verdiği gibi yaptırımlar yıkıcı oldu.
Putin artık yalnız. Burası, dini devrimle Ayetullah rejiminin kurulduğu İran değil. Burası, sömürgeciliğe karşı savaşın despotizme dönüştüğü Kuzey Kore de değil.
Putin artık liderlik yapamaz. Piramitteki “güzel hayatı” yeniden kurmak, Batı ile ilişkileri düzeltmek, yabancı banka hesaplarındaki blokeyi kaldırmak işi yeni lidere düşüyor.
Bunu en iyi yapacak olan mevcut suçlarla lekelenmemiş, hatta en ideali suçları yüksek sesle kınamış ama o çevreden gelen, onlarla anlaşabilecek biri.
Kısacası Stalinizm, İran ya da Kuzey Kore senaryolarıyla karşı karşıya değiliz. Rus toplumunun büyük bölümü sustuğu için devrim olmayacak.