İlhan İlmenöz
Yine herkesin her şeyi bildiği dönemlerden birindeyiz. Rusya-Ukrayna krizi ve savaşı patlak verdiğinden beri gerek TV ekranlarında gerekse sosyal medyada ortalık politika, strateji ve savaş uzmanlarından geçilmiyor. Daha Ukrayna’nın adını bile doğru telaffuz edemeyenler konu ile ilgili ahkâm kesiyor.
Televizyon kanallarının kadrolu yorumcuları, konu ne olursa olsun engin bilgileri ile her an her türlü yoruma hazırlar. Mübarekler dış politikadan doğal afetlere, Orta Doğu’dan, pandemiye, spora, ekonomiye, seçimlere dair ne olsa analiz kasıyorlar. Ekonomi, hukuk, politika, savaş stratejileri, teknoloji her konuda her şeyi biliyorlar. Hayatlarında bir kez bile Rusya’ya, Ukrayna’ya gitmemiş olanlar ellerinde çubuklarla harita üzerinde savaş taktikleri ve gelecek senaryoları üretiyorlar.
Yıllarca adı geçen ülkelerde görev yapmış diplomatları, gazetecileri ve dış haberler servislerinde çalışmış olanları dikkate alan, onları dinleyen yok. Onlar etkisiz eleman, varsa yoksa Nedimler, Meteler, Ersanlar, Ahmetler, Mehmetler, Abdüller ve hepinizin bildiği diğer bütün herbokologlar (!)
Popülist magazin kültürünün kölesi olanlar ise bu savaşta bir tarafı tutup diğer tarafı kötüleme yarışında… Bu anlamda sadece söylediklerinde haklı çıkabilmek için takım tutar gibi devlet tutuyor. Ortada sanki savaş değil “survivor” yarışı var.
Sadece insanlık tarafında olmak, her türlü emperyalist işgale ve yayılmacılığa karşı çıkarken Batı’nın kendi çıkarları için kullandığı politikacılara ve sağcı fanatizme de karşı durmak çok mu zor? Yani tek seçenek Rusyacı veya Ukraynacı olmak mı? Her iki devletin de yanlışlarını, yaptıkları hataları dile getirip “biz insanın, insanlığın yanındayız” demek neden bu kadar zor?
Sosyal medya deseniz orası ayrı bir felaket… Sağduyu ile yazıp çizen küçük bir kesim hariç çoğunluk sanki tribünlerde tezahürat yapıyor. Putinciler-anti Putinciler, Ukrayna’nın yanında olanlar- karşı duranlar, ABD’ciler- Kahrolsun ABD diyenler, NATO’cular- NATO karşıtları ne ararsanız var.
Rusya tarihi ile ilgili bilgileri sadece Deli Petro ve Çariçe Katerina-Baltacı Mehmet Paşa hikayeleri üzerine olanlar, 1000 sene önceki Moskova ve Kiev knezlikleri konusunda yorum yapıyor. Düne kadar haritada Moskova’nın, Kiev’in yerini bilmeyenler bugün her şeye hakim.
Öte yandan Ukraynalı kadın mülteciler üzerine yapılan iğrenç espriler, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile ilgili sidik yarışları, İsmet Paşa’nın “Ben sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım” söylemini paylaşma yarışı vb. yaklaşımlar almış başını gidiyor.
Herkes kendi gibi düşünmeyenleri linç etme derdinde, asıl savaş Ukrayna’da değil bizim sosyal medyada… Tencere dibin kara seninki benden kara…
Burada bir yanlış anlama olmasın, sosyal medya doğru kullanıldığı takdirde elbette çok önemli bir güç. Belirli konularda kamuoyu oluşturma ve gündem yaratma anlamında tabii ki olmalı ve kullanılmalı. Ama saçma sapan argümanlarla kişisel düşüncelerinizin veya tuttuğunuz tarafın koşulsuz haklılığını kanıtlamaya çalışırsanız inandırıcı olmuyor. Başka bir deyimle, tek taraflı güç gösterisi yaparak, kitleleri manipüle edebilecek bir silah olarak kullanınca çok tehlikeli bir hal alabiliyor.
Ben Rusya-Ukrayna krizi konusunda derin analizler yapabilecek bilgiye sahip değilim, sadece bu konuda kişisel görüşüm olur o kadar. Ayrıca bu konuda bilgisine güvendiğim kişileri okur, izlerim. Bu yazdıklarım ise olsa olsa sadece güncel bir konuyla ilgili bir durum tespiti olabilir.
Son olarak şunu söyleyebilirim; her konuda her şeyi bilmek, sosyal medyada çok önemli bir kişi gibi her konuda yorum yapma zorunda değilsiniz. Sürekli sosyal medyada zaman geçirmek gerçek dünya ile bağların kopmasına yol açabiliyor. Her konuda yazmazsanız dışlanmazsınız korkmayın. İnanın “bilmiyorum” demek çok zor değil…Ben her konuda her şeyi bilirim diyorsanız o başka…
Bu savaşın sonunda barışın ve insanlığın kazanması dileklerimle…