Bülent Kaan Köse
Galatasaray, UEFA Avrupa Ligi gruplarında ‘’Şampiyonlar Ligi’’ benzetmesi yapılan bir gruptan namağlup lider çıkarak izleyenlere neden burayı hak ettiğini gösterircesine bir performans sergilerken, herkes tek bir ağızdan ‘’şans bu sefer yanımızda olur herhalde’’ diyordu. Sarı-kırmızılılar, çekebileceği en zor kuralardan Barcelona ile eşleşince neler olacağı konusunda herkes merak içerisindeydi. Torrent’in öğrencileri, doğru bir oyunla rövanş maçına çıkacak. Hep beraber bu maçın analizine bir göz atalım….
Maçın başlama düdüğü ile Barcelona’nın oyunu kontrol edeceği tahmin ediliyordu. Xavi’nin oyun sistemine hepimiz az çok aşinayız. Kendisi hızlı geçiş oyunu ile direkt olarak üçüncü bölgeye indiği için oyunun temposu hayli yüksek oluyor. Maç önü yapılan açıklamalarda takımın yedek kadro ile sahaya çıkacak olması bazı kesimleri rahatlatsa da ben aynı düşüncede değildim.
Galatasaray maça topun arkasında bekleyerek başladı. Temel amaç, adam değil alan kapatmaktı. Bunun doğru yapıldığını düşünüyorum. Barcelona gibi bir takıma açık alan verirseniz size cezayı keserler. Torrent ve ekibi bu açığı iyi analiz etmiş ki, mesafeyi düşürdü. Saha parselasyonunda o kadar doğru kaymalar yaptılar ki, Barcelona topla oynuyormuş gibi görünse de tehlikeli pozisyon üretemedi.
Oyuna Feghouli ve Babel ile başlanmasını da doğru bulduğumu söyleyebilmeliyim. Hocanın kafasındaki sistem bu maç için birebir tuttu. Topun arkasında daha fazla kalarak tempo düşürdüler. Zaman zaman da uzun toplar ile Muhammed ve Kerem denendi. Topla pek oynamasa da Taylan’ın boş koşu atarak merkezi biraz daha farklı şekle soktuğunu düşünüyorum. Sistemin doğru işlemesi bize bu skoru getirdi. Doğru üçgenler ile Xavi’nin baskın oynadığı kanatları domine etti. Dürüst olmak gerekirse hücumda bu kadar pasif bir takımla başlamadık bu arada. Pena, Babel Muhammed üçgeni ile kaleye gitmek isteyen bir takım izledik. Galatasaray, korkmadı ama haddini bilerek oynadı. Özellikle hocanın birebir adam savunmasını iyi çalıştığını düşünüyorum. Sacha Boey, maç boyu rakibine yapışık oynadı. Normalde bu kadar değil ama bu maç için zamanlamaları ve ters kademeleri yerindeydi, daha da gelişecek. Galatasaray alan savundu, alan savunuldukça Barcelona stres oldu desek yanlış olmaz. Bu kadar zorlu bir deplasmanda bundan doğru oynanamazdı. Barcelona’nın kontra zafiyetini iyi çözen Torrent, Kerem’in üzerinden doğru oyunu kurdu. Futbol şansı yanımızda olsa, belki de temsilcimiz içeri galip girecekti. Açıkçası Feghouli’nin oyuna daha fazla dahil olacağını düşünüyordum. Üçüncü bölgede oyunu tam anlamıyla ele alamaması üretkenliğin azalmasına sebep oldu.
İkinci yarı için, aynı oyun şablonunun devam edeceğini bilsem de Gomis’i devre arasında bekliyordum. Öyle ki, oyuna girdikten sonra çok doğru işler yaptı. Maçın yıldızı olan Kerem Aktürkoğlu ile ikili ilişkisi, oyunun sarı-kırmızılılar adına daha açık oynanmasına sebep oldu. Yarıya gol için başlayan taraf olan Katalanlar, oyuncu değişiklikleri ile ilk yirmi dakika ciddi baskı kursa da Nelsson–Marcao–Pena üçgenini de unutmamak gerek. Stoperler doğru pozisyon alarak, rakibin tehlikesinin önüne geçti. Pena ise, adeta ‘’neden beni gönderdiniz’’ dercesine isyan ederek oynadı.
Psikolojik etmenler sporun her şeyi. Bu detayları yakalamayı seviyorum. Her zaman söylüyorum, futbol sonuç oyunudur. Gol yemediğiniz her maçı kazanabilirsiniz. Galatasaray, oynaması gerektiği gibi oynadı. Oyun mesafenin açılmasına müsaade etmeyince, Barcelona adeta ‘’çaresiz’’ kaldı.
Bana soracak olursanız, ofsayt olan gol pozisyonu bile rakibe çok ciddi bir korku salmış olacak ki, Xavi’nin öğrencileri son on dakika takım oyununu bir kenara bırakıp işi bireysel yeteneğe döktüler. Her ne kadar yedek kadro olsa da ben Adama Traore planından başka bir şey göremedim bu maçta. Şimdi, her şey olabilir…
2000 yılında da Galatasaray buna benzer bir Bologna maçı oynamıştı. Ne yalan söyleyeyim, o maçı anımsadım. Bu turun İstanbul’da çözümlenmesi benim için hayal değil. Peki sizce, Galatasaray, bu işin sonunu yeniden görebilecek mi?