Son zamanlarda iyice tırmanarak, başta sabit ve dar gelirli kesimler olmak üzere toplumun hemen her grubu açısından gündemin baş maddesi konumuna gelen yüksek enflasyon olgusu, tüm yönleriyle ele alınmayı gerektirmekte.
Öncelikle yüksek enflasyon sürecinde fiyatlar ücretlerden hep daha hızlı artacağı için, sabit gelirli geniş kesimlerin kazançları nominal olarak artış gösterse bile reel olarak sürekli düşecek, dolayısıyla da söz konusu bu grupların satın alma güçleri erozyona uğrayacaktır.
İşveren ve sermaye kesimi açısından ise, özellikle de şu anda ülke olarak yaşadığımız beklenmeyen yüksek enflasyon olgusunda, endeksleme ve yeniden değerleme mekanizmaları yeterince çalışmayacağı için, bütçe planlamaları ve finansal planlamalar sağlıklı bir biçimde yapılamayacaktır.
Öte yandan, enflasyonist süre ekonomik istikrarı ve öngörülebilirliği ortadan kaldıracağı için yatırım planlamaları açısından da ciddi zorluklar doğuracaktır.
Yatırım ortamını bozarak risk algısını yükseltecek olan yüksek enflasyon olgusu, mali kaynakların uzun vadeli ve katma değer yaratıcı reel sektör yatırımları yerine kısa vadeli finansal yatırımlar alanına kaymasına neden olur.
Dizginlenemeyen enflasyon, yerli paranın değer biriktirme ve saklama fonksiyonlarını iptal edeceği içindir ki, tasarruf sahipleri alternatif yatırım araçlarına ve özellikle dövize yönelecek, bu durum “dolarizasyonu” arttırarak döviz talebini yükselteceği için, artan kurlar hızla iç fiyatları da arttıracak, böylece zaten yüksek olan enflasyonu iyice hızlandırarak bir tür negatif geri besleme yaratacaktır.
Yüksek enflasyonun diğer bir önemli sakıncası da, 1960’lı yıllarda ekonomist Arthur Okun tarafından formüle edilerek literatüre sokulan ve bir ülkedeki cari işsizlik oranıyla enflasyon oranının toplamından oluşan ve uluslararası kıyaslamalarda kullanılan “Sefalet Endeksi”nin yükselmesine yol açarak ülkenin dünya arenasındaki pozisyonunu zayıflatacak olmasıdır.
Saydığımız türlü zararlarının yanında, yüksek enflasyondan yarar sağlayan kesimler de bulunur. Öncelikle devlet, ihraç ettiği bono ve tahvil gibi borçlanma senetlerinden dolayı, çoğu zaman uzun vadede net borçlu durumunda olduğu için, yüksek enflasyon sürecinde devletin borç tutarları nominal olarak aynı kalsa bile reel olarak ciddi oranlarda düşecek ve dolayısıyla devlet bu süreçten kazançlı çıkacaktır.
Borçlu kesimler lehine ve alacaklı kesimler aleyhine kaynak transferine neden olan yüksek enflasyondan çıkar sağlayan bir diğer grup da, özellikle çok uzun vadeli olan kredilerin borçlularıdır. Çünkü enflasyonist süreç bu kesimlerin borçlarını reel olarak azaltmaktadır aslında.
Sonuç itibarıyla yüksek enflasyon; günümüzde artık beklentilerle hareket eden ekonomilerde beklentileri bozması, görüş mesafesini oldukça kısaltması, korkunun ekonomi dilindeki karşılığı olan risk algısını körüklemesi ve bütün bir ekonomik işleyişi bozması nedenleriyle, ciddi şekilde mücadele edilmesi ve muhakkak çözüme kavuşturulması gereken makro ekonomik bir sorundur.