Erdal Çolak
Yazıma üstat Yaşar Kemal`in bir sözü ile başlayacağım: “O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık…”
Baba Ali Rıza Arslan’ın yedi yıl sonra oğlu Hakan’ın kemiklerini “torba içinde” aldığını gördüğümden beri bunu yapan devlet bürokrasisindekilere beddua mı okusam nefret mi etsem bilemiyorum, o kadar iğrendim ki anlatamam. Bu insanlar bir aileye, bir topluma, bir dine, atalarından gelen geleneklere sahip. Dahası, cenazesini 7 yıldır vermediğiniz Ali Rıza Arslan`ın vergileriyle maaş alıyorsunuz. İnanın söyleyecek kelime bulamıyorum. Hukuki konulara hiç girmeyeceğim, sen nasıl olur da ailenin yaptığı başvurulara kulak tıkarsın, hiç mi vicdan yok? Gerçi bunlar “elinizi vicdanınıza koyun desem” elini koyacak yer bulamayacak insanlar! Benden söylemesi kitapsız, çiçeksiz, hayvansız, vicdansız, doğrusuz insandan uzak durun…
Devlet böyle yönetilmez. Cemaatler, dergahlar, devlet kurumlarını kurutan aşırı dinci gruplar, bürokraside cirit atan mafya babaları, gündem değiştiren sözüm ona sanatçılar, satılık gazeteciler, bilim üretmeyen akademisyenler, siyasi görüşlerine göre unvanlar alanlar, ihaleye fesat karıştırmadığı halde cezaevlerine konulan onurlu insanlar… Sonuç işte bu…
O zaman okuyun, yüzlerce yıl önce insanlar aydın, müreffeh bir devletin yöneticilerin nasıl olması gerektiğini yazmışlar. Okuyun, okuyun, okuyun… Peygamber Hira mağarasında Allah’a ibadet ederken, Cebrail Aleyhisselâm geldi. Cenab-ı Hakk’ın ilk emrini (ilk ayet) getirdi: “Oku! Her şeyi yaratan Allah’ın adıyla…” Böylece peygamberlik vazifesi başladı. Müslümanlara öğrenmeleri için okumaları emredildi.
Ben de bir devlet nasıl olmalı konusunda yazanlardan faydalanarak yazdım.
Thomas More’un kitabını okuduysanız, dünyada olması gereken adalet gerçeğinden bahseder. Gerçekten olmayan bir ülkenin adını “Ütopya” koymuş. O kadar mantıklı yazılmış ki insana insan gibi haklar verilmesi gerektiği en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Zaten kitabın yazıldığı dönem Rönesans dönemi olsa da coğrafi keşiflerin etkisi ile hayal gücü kullanılarak kaleme alınmış. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: More “Ütopya”yı yazarken, iyi bir Hristiyan olduğu için, başta Platon’un “Devlet”i olmak üzere muhtelif Antik Yunan ve Roma düşünürlerinin kuramlarından esinlenmiş.
Platon eserinde Hristiyanlıktan, Müslümanlıktan önce kutsal olan devleti yazmıştı. Bugünkü devletlerin birçok kutsalı, insanlık adı altında topladığımız değerlerin kaynaklarından biri de Platon’un “Devlet”idir. Hem Platon hem de More kitaplarının amacının mutluluk olduğunu belirtir. İnsanların giyimlerinden davranışlarına, düşüncelerinden hissettiklerine kadar mümkün olduğunca birbirlerine benzemelerinin mutluluğun ön koşulu olarak çatışmalardan, ayrımcılıktan uzak bir düzenin eleştirisi üzerine bir ülke tasarlamıştır. Bu devlet vatandaşlarına, doğaya, canlıya insanoğlunun onuruna en yaraşır biçimde yaşama ve iyi yaşama mantığı üzerine kurulmuş. Buna karşın “Ütopya” bunu sağlayacak koşulların nasıl sağlanacağı konusunda birbirinden farklı görüşler söz konusu bile değildi. Amaç çatışmalı bir toplumun, bir ülkenin önüne geçmekti. Platon’a göre uygun devlet biçimi henüz kurulmuş değildi. Akıllı yöneticiler ile filozoflar, doğruluğun devlet içinde adaletin anlamı tartışarak vicdan, insanlık, iyilik, erdem ve onur arasında bağ kurmaya çalışır. Adalet dosta iyilik etmek, düşmana kötülük etmek olarak anlatılır.
Ne diyordu Sokrates: Tabiatta haksızlık etmek iyi, haksızlığa uğramak kötü şeydir. Haksızlığa uğrayanlar ise haksızlık edenlerden çok daha fazladır. İnsanlar haksızlık ede ede, haksızlığa uğraya uğraya, birinin tadını ötekinin acısını duymuştur. Haksızlığa uğramaktan sakınmayacaklarını, haksızlık etmeyi de her zaman beceremeyeceklerini anlayınca bir anlaşma yapmayı düşünmüşler.
Thomas More’un “Ütopya”, Platon’un “Devlet” eserlerinde yöneticilerde bulunması gereken özellikler hemen hemen aynıdır. Yöneticilerin olmazsa olmaz özelliklerinin başında bilgiye, bilgeliğe sahip olmak gelir. Herkesin ulaşamadığı, derin, kapsamlı, bütünsel bilgiye sahip yöneticiler ülkeleri yönetir. İnsanları, canlıyı ,doğayı seven koruyabilecek olan yiğit yöneticilere ihtiyaç olduğu belirtilmiş eserlerde. Yapılan bütün kanunlar vatandaşı, canlıyı, doğayı koruyan kanunlar olmalıdır. Sofistlerin iddia ettiği gibi “güçlüye göre şekillenen” değil; doğal olan, doğruluk ,adalet ve ahlakın temellerinden biridir.
Platon ve More günümüzde yaşanmış ya da yaşanacak olanları görmüş olmalılar; doğruluk, güçlünün işine gelen olmamalı. Devleti yönetenler asla halka zorbalık etmemeli. Kısaca doğruluk; insanın kendi işlerinde kalması, sadece ona odaklanarak çalışması olarak görülmüş. Bu da devleti doğru yapan bir ilke olarak tanımlanmış.